1864 TARİHİNE FARKLI BİR BAKIŞ

Nart Akhoumsatch

Hepimizi derinden yaralayan ve olmasını hiç arzu etmediğimiz insanlık dramı, o korkunç sürgün ve göç olaylarının başlangıç tarihidir 21 Mayıs 1864.

Çok insanımızı yitirdik ve çok acılar yaşandı…
Ama, iyi savaş yoktu.
Sonucunun böyle olması savaşın karakteriydi.
Hem Rus hem de Çerkes halkından çok insan kaybı yaşandı maalesef.

Bize anlatılan tarih ile aynı tarihin Rusya arşivleriyle karşılaştırılıp objektif değerlendirme girişimlerimiz olmuyor.
Dolayısıyla edinmiş olduğumuz tek taraflı yanlı bilgilerle meseleleri ele alıp ve bu perspektiften değerlendirmek ne derece gerçekçi ve âdil olur?

Osmanlı şeriatçı sultacı halifeliği, düşman olarak gördüğü kuzey komşusu Rusya’yı her imkânı kullanarak istikrarsızlaştırma düşüncesindeydi.

Bu amaçla Rusya’ya karşı vekâlet savaşı yürütecek potansiyel olarak gördüğü halklar;
güney Kafkasya’da Dağıstanlılar ve Çeçenler, kuzey Kafkasya’da ise Çerkeslerdi.
Bu 3 halk günümüzde olduğu gibi o zaman da bölgenin en dinci ve şeriatçı halklarıydı ve Osmanlılarla din kardeşiydiler (!).

Onlara göre Rusya Hristiyandı, kâfirdi ve Tanrı adına cihat edilmeliydi.
Daha 3-4 ay önce Dağıstan’da İslamcı teröristler tarafından kiliseye saldırıp alçakça işledikleri katliamları hatırlayın.
İşte o zaman da farklı değillerdi.

Osmanlılar, Çerkesya’da yüzlerce mescit açarak Rusya’ya karşı savaştırmak için cihatçı terörist yetiştirdi…
Ve aynı zamanda tabii ki askerî destek de sağladı…
Fransa ve Britanya’nın bu organizasyondaki desteklerini de unutmamak gerekir tabii ki.
Osmanlı yalnız değildi yani.
Günümüzde Ukrayna’yı nasıl Rusya’ya karşı savaşa hazırlayıp yardımcı oluyorlarsa aynı strateji o gün için de geçerliydi.

Osmanlı’ya bağlı Kafkasya’da sözde bir şeriat devleti kurma hayalleri de vardı.
Rus komutanların, “yırtıcılar”, “haydutlar” ve “dağlılar” olarak isimlendirdikleri Çerkes Müslümanların güç bulup devletleşmesine kesinlikle karşıydı.

Dünyanın en gerici ve şiddet yanlısı ilkel dinci faşist bir devlete kim komşu olmak isterdi?
Çarlık Rusyası bunun önlemini almalıydı.
Aksi takdirde bölge devamlı bir çekişme ve kaos içinde olacaktı.
Tam da Osmanlı ve İngiltere’nin istediği gibi.

Düşük yoğunlukta da olsa yüzyıldan fazla süren Rus-Çerkes savaşı, Rusların ekonomik ve insan kaybı, ulusal tehdit boyutuna ulaşmıştı adeta.
Sabrı tükenen Çarlık Rusyası ordusu, kangren olmuş Çerkesya problemine kesin ve kalıcı bir sonuç elde etmek amacıyla topyekûn bir savaş başlattı.

Savaş, Osmanlıcı şeriatçı Müslüman Çerkeslerin yenilgisiyle sonuçlanmıştı.
Sonrasında göç ve sürgün faciası.

Göç ve sürgün olaylarına hiçbir Hristiyan Çerkes ve Abhaz katılmamıştır.
Tha ve Ança’ya inananlar da öyle.

Onların hiçbirisi ne savaşa, ne de sürgün olaylarına katılıp Müslüman soydaşlarının yanında yer almamıştır.

Rus komutan M. Romanov, kalan Çerkes halkına:
“Kendi kültürüne ve Kafkas coğrafyasına yabancılaşmamış siz asıl Çerkesler, özgürce topraklarınızda yaşayın ve çoğalın” demiştir.
Bu durum, din eksenli bir savaş olduğunun açıkça göstergesidir aynı zamanda.

Aynı senaryolar günümüzde de tekrarlanıyor.
ABD’nin direktifiyle Türkiye Cumhuriyeti ve Suudi rejimleri Kafkasya’da Vahhabilik ve İhvancılıkla birlikte, paralelinde Türk ırkçılığını da yayarak, halklar arasında ayrımcılık ve bölücülük yapmaktadırlar.
Propagandalarla Rusya düşmanlığı algısı insanların bilinçaltına işlenmektedir.
Amaçları, bölgeyi Rusya’nın aleyhine istikrarsızlaştırmaya yöneliktir.

Dincilik ve ırkçılık, biz halklar için bir felakettir. Bu gibi anlayışlardan kesinlikle uzak kalınmalı ve halkımızı da uyarmalıyız.
Medeni bir insan gibi farklı kültür ve dinden toplumlarla kin ve nefretten uzak, barış içinde kardeş gibi yaşamayı içselleştirmeliyiz.
Rusya’nın, barış içinde yaşamak isteyen kişi ve toplumlarla asla bir sorunu olmaz.

Şu da bilinmelidir ki güçlü bir Rusya, bölgenin İslamcı terörizmin etkisi altına girmesine engeldir.
Bir Afganistan olmaması için güvencedir.
Kısaca Rusya, Kafkasya’nın sigortasıdır.

Sürgün olayının bu kadar gündem yapılması bütünüyle emperyalist Batı’nın Rusya’ya karşı düşmanca projelerini gerçekleştirmek için gizli servislerin eliyle istismar ettiği bir olaydır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği rejiminin son bulduğu 1989-90 tarihinden beri organizeli bir şekilde bütün hızıyla bir proje çerçevesinde devam ediyor.
Batılı emperyalist güçler, bu olayı Rusya’ya karşı savaşın bir parçası olarak görmektedirler.
Aslında Rusya Federasyonu, bu trajik sürgün olayının muhatabı da değildir.
Hiçbir sorumluluğu da yoktur.

Bütün bunlara rağmen bizler tabii ki kayıplarımızı yâd edeceğiz, anacağız.
21 Mayıs 1864 bizler için kara bir tarihtir.

Fakat bu etkinlikler, Rusya karşıtı siyasî nitelikten uzak olmalıdır.
Acılarımız, Batılı emperyalist güçlerin, Rusya karşıtı emelleri için istismar edilmemelidir.

Bu savaşta hayatını kaybetmiş bütün Rus ve Çerkes halkları için çok üzgünüm.
Hiç ayırt etmeksizin, yaşamını yitirmiş her iki halkın evlatlarını saygıyla yâd ediyorum.

Rusya ve Kafkasya halklarının kardeşliğinin sonsuza kadar yaşamasını diliyorum.