‘’BABAM BİZİ ANAVATANA HAZIRLADI‘’

ÇETAO Nadir Yağan
Maykop,  21 Mart 2009

Sizi tanıyabilir miyiz?

Adım Berrin. Aslen Samsun’un Kavak ilçesi Sıralı Köyü’ndenim.  Wubıhların Duğ ailesindenim. Annem Meretukolardan. 1991 yılı sonralarında babam Alaattin Doğbay, annem Semiha, kardeşim Aytek ve ben olmak üzere ailece Adıgey’e yerleştik.

O dönemde dönmek isteyen birçok kişi eşini ve çocuklarını ikna edemezken siz nasıl oldu da ailece geldiniz?

Babam bizi anavatana döneceğimiz konusunda önceden psikolojik olarak hazırladı.

Çerkes olduğumuzu, Kafkasya’dan geldiğimizi, birgün oraya  döneceğimizi aile içinde çocukluğumuzdan beri her zaman biliyorduk. Böyle şeyler aileden başlar. Ailemizin  planları içinde dönüş her zaman vardı. Babam anavatana dönüş için taa 70‘li yıllarda başvuruda bulunmuştu. Anavatana dönüş kararı almak bizim için zor olmadı .

Kardeşlerim ve ben dernek çevresinde büyüdük. Samsun Kafkas Kültür Derneği’nde halk dansları ekibinde oynadım. Üniversiteyi bitirir bitirmez yüksek lisans yapabilmek için dokümanlarımı Nalçik’e yolladım. O zamanlar  dokümanlarım oraya ulaşmadığı için gelemedim. 90’lı yılların başında kapılar açılır açılmaz işlerimizi düzenleyip ailece yola düştük.

Önce kardeşim Aytek sonra ben geldim. Bizden bir sene sonra da annemle babam geldiler.

Geldiğimde 22 yaşındaydım ve Samsun’da Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü’nü yeni bitirmiştim.

Geldiğinizde karşılaştığınız zorluklar nelerdi?

Yeni bir dil, yeni insanlar,  yeni kanunlarla karşılaşıyorsunuz. En çok zorlandığım şey bir çok arkadaş, akraba ve eş dostun geride  kalmasıydı. Gidip gelmek açısından bir zorluk yoktu ama hayat şartları zor,  yol uzundu, istediğiniz zaman gidip gelemiyordunuz. Bir yerden bir yere yerleşmek, ülke değiştirmek çok kolay bir şey değildi. Alıştığımız çevreden koptuğumuz için başlarda burada biraz zorlandık. Sonra bizi anlayan,  niçin geldiğimizi kavrayan buralı Adıge arkadaşlarımız eşimiz dostumuz oldu. Onların da yardımıyla zorlukları yendik. Onların desteği uyum sürecimizi hızlandırdı. Hala da yardımlarını görüyoruz.

Sizi buraya getiren sebep neydi ?

Adığe kimliğini yaşatmak tabii ki. Kimliğimizin Türkiye’de yaşatılamayacağı ortadadır. Burada yaşatalım, gelecekte çoluğumuz çocuğumuz Adıgece bilsinler, kim olduklarını bilsinler. Buradaki kardeşlerimizle bir arada olalım amacıyla geldik. Yaşatmaya da çalışıyoruz. Biz bugün bir adım atarsak yarın başkaları da atar, böylece anavatanımızda çoğalır halk olarak yeniden toparlanabiliriz düşüncesindeydik. Bir cumhuriyetimiz var. Nüfus olarak azınlıkta kalsak da burda bir şekilde başarabileceğimize inanıyorum.

Kimliğini yaşatmak neden bu kadar önemli?

Bu biraz da insanın kendisine bağlı herhalde. Herkes için o kadar önemli değil. Hayatta önemli olan nedir? Kimisi için para kazanmak,  kariyer yapmak kimisi için evrensel insani değerler  önemlidir. Biz Adığe kalabilmeyi her şeyden çok önemsedik. Diğerleri ondan sonra geldi. Gerçekten gönül rahatlığı içinde, gidersek ne olacağımızın hesabını yapmadan , hiçbir gelecek kaygısı taşımadan, her tür hayat koşullarını peşinen kabullenerek geldik. 

Pasaport almakta zorluk yaşadınız mı?

O dönemde pasaport almak çok kolaydı. Bugünkü gibi Rusça bilme, beş yıl bekleme zorunluluğu yoktu. Atalarımızın Kafkasya kökenli olduklarına dair döküman getirmek yetiyordu.

Gelirken mesleğinize uygun iş bulamamak gibi kaygılarınız oldu mu?

Bu tür kaygılarım çok fazla yoktu. Gençken bunlar düşünülmüyor. Hayat insana o kadar zor görünmüyor, daha iyimser oluyorsunuz.

Ben ziraaat mühendisiyim. Daha önce gelenlerden buraların çiftçiliğe uygun olduğunu duymuştum zaten. Devlet işi olmasa bile kendim bir şeyler yapabileceğime inanıyordum. Bir ülke değiştirdiğinizde yeni bir dil ve yeni kanunlarla karşılaşıyorsunuz. Hiçbir şeyin o kadar da kolay olmayacağının çok fazla bilincinde değildim. Gerçi iyi ki de değilmişiz yoksa gelemezdik o da ayrı.

Türkiye’de bahçe bitkileri bölümünü bitirmiştim. Maykop’ta çiçekçilikle uğraşan bir devlet serasında yedi yıl çalıştım. Maaşlar çok düşüktü ama güzel bir tecrübe yaşadım. Türkiye’de mezun olduktan sonra mesleğimle ilgili çalışmadan gelmiştim.

Adıgey’de seracılık iyi bir iş midir ?

Aslında iyi bir iş ama zorlukları da var. Kar edebilmek için işten iyi anlıyor olmak lazım. Yılın uzun bir süresi serayı gazla ısıtmak gerekiyor. Gaz pahallandığı için bu da masrafları artırıyor. Tulskiy’de sebzecilik üzerine altyapısı sağlam büyük bir sera var. Erken sebzecilik, çiçekçilik üzerine küçük seralar da mevcut. Burada bayramlar çok fazla. Özellikle çiçekçilik işinden anlayan bu yüzden iyi kazanıyor. Seracılık herkesin yapabileceği bir iş değildir, çok detayı vardır. Bilgi, tecrübe ve buranın kanunlarını iyi bilmeyi gerektirir.

Geldiğinizde Adıgece biliyor muydunuz?

Bilmiyordum. Serada çalışanların içinde birkaç Adıge vardı ama daha çoğu Rus’tu. Bu yüzden geldikten bir yıl sonra Rusçayı  kendi işlerimi halledecek kadar öğrenmiş oldum. Birlikte çalıştığım Rus-Adığe tüm insanlar anlayışlı davrandılar, yardımcı oldular. Dışardan gelmiş bir Adıge olduğumu öğrenince saygı da duydular. Gençliğin de etkisiyle çabuk öğrendim. İnsanın karakteri de dil öğrenmede önemli. Ben iyiniyetliydim ve işimi elimden geldiğince iyi yapmaya çalışıyordum. Adıgeceyi ılerleyen yıllar içinde daha sonra öğrendim.

Peki seracılıktan ayakkabı satış mağazası açmak fikrine nasıl geçtiniz?

Evlenip çocuklarım olduktan sonra onlarla daha iyi ilgilenebilmek için sera  işini bıraktım. O sırada çalıştığım devlet serası da kapanmıştı. Yeniden çalışmaya karar verdiğimde çocuk ayakkabısı konusunda şehirde bir eksiklik olduğunu farkettim ve bunun üzerine bu dükkanı açtım ve hala çalıştırıyorum.

İşyerim zaten küçük bir mekan olduğu için sadece kendim çalışıyorum. Yardımcı bir elemanım yok. Ayakkabıları Moskova’dan satın alıyorum. Krasnodar’dan da alabilirim ama aynı yerde birçok üretici firma olduğu için Moskova’dan almak avantajlı oluyor. Sattığım ayakkabılar çoğunluğu Çin’den gelen materyallerle Moskova’da  üretilmiş mallardır.

Moskova’ya 3400 rubleye otobüsle gidip geliyorum. 23 saat gidiş 23 saat geliş. Otobüs firmaları nakliye için ayrı bir ücret almıyorlar. Aldığım malları kendi geldiğim otobüsle Maykop’a getiriyorum.

Gitmeden önce hangi modellerden hangi numaraları alacağım konusunda hazırlık yapıyor, modelleri Maykopluların zevkine göre firma kataloglarından seçiyorum.

Ödemelerim nakit oluyor ama Moskova’daki satıcı firmalar sürekli müşterilerine  taksitli alma imkanı da tanıyorlar. Satılmayan mallar geri alınmıyor. İndirim falan yaparak bir şekilde elden çıkartıp paraya dönüştürmeye çalışıyoruz.

İlk açtığım zamanlarda insanlar yerimi öğrenene kadar çok zorlandım. Tabii ki herkes yaptığı işin daha iyi olmasını ister ama genel olarak yaptığım işten memnunum. Artık sürekli müşterilerim var. Aldığı maldan memnun olan yine geliyor. İlerleyen günlerde krizden etkilenir miyiz diye endişe etmiyor da değilim.

Bu iş merkezinde kaç işyeri var? Sizden başka diasporalı işyeri sahipleri var mı?

Bu iş merkezi Türkiyeli Adıge işadamı İnal Çetav tarafından yapıldı. Seksenden fazla  dükkan var burada. Bir pizzacı, iki sandviççi, bir kafe, bir ofis, üç perdeci diasporadan gelenlere ait. Bunlar ilk aklıma gelenler. Unuttuklarım olabilir.

Komşu esnafla ilişkileriniz nasıl?

Sürekli komşu değiştiriyorum yoksa gayet iyi ilişkilerim var. Kiralar yüksek olduğu için dükkan sahipleri çok sık kiraci değiştiriyor. Bu dükkanın mülkiyeti bize ait. Dokuza dokuz bir yer olmasına rağmen kira olmuş olsaydı beş altı bin ruble olurdu. Müşteri tutuncaya kadar ben de zorlanırdım herhalde. Elektrik, vergi gibi başka giderleri de var tabii.

Daha iyi gelir elde etmek için  neler yapabilir? Esnaftan kaynaklanan  eksiklikler var mı?

Burada ticaret anlayışı Türkiye’deki gibi değil. Bir işi çıkan dükkanı kapatıp gidebiliyor. Müşteri geldiğinde bulamıyor. Türkiye’de kimse iş saatinde dükkanı kapatıp gitmez. Ayrıca müşteri çekmek için elinden geleni yapar. Dükkana giren müşteriyi ikna etmeye çalışır. Gerekirse kapının önünde durur içeri davet eder. Ben dahil diğer esnaf  sadece içerde oturup beklemekle yetiniyoruz. Sonra saat 18.00’e kadar çalışıyoruz. Daha uzun süre çalışılabilir.

Kosovalı Adıgelerden Tsey Mehmet Ali ile evlisiniz. Aile içinde hangi dilde anlaşıyorsunuz?

Mehmet Ali Kosova’da kimya mühendisliğini bitirdikten sonra 1992 yılında kendisi gibi yedi genç arkadaşıyla birlikte gelmişti. Kosova’da savaş başlamadan önce Adıgey’e dönenlerdendi.

Avrupa ülkelerine gitme imkanı vardı ama buraya gelmeyi tercih etmişti.  Başka çaresi olmadığı için, mecbur kaldığı için gelen biri değildi. Geliş sebebi bizimle aynıydı. Halkımızın geleceği için Adıgelerin anavatanlarına dönmelerinin gerekliliğine inanıyordu.

Evlendiğimizde eşimle ortak dilimiz Rusçaydı. Başlangıçta o Adıgece konuşsa da ben çoğunlukla Rusça cevap veriyordum ama Mehmet Ali sabırla benimle Adıgece konuşmayı sürdürdü. Kendi anne babası, kardeşleri de Carım Aslan döneminde buraya geldiler. Evlerinde  her zaman Adıgece konuşuyorlardı. Onların da etkisiyle  kısa sürede Adıgecem ilerledi.

Çocuklar sokakta Rusça konuşuyor ama aile içinde Adıgece konuşmaya çalışıyoruz. Kendi Adıgeceme zararı olacağı için çocuklarımla hiç Türkçe konuşmadım. Aslında öğrenmelerini hiç istemediğimden değildi. İlk önce Adıgece öğrensinler istedim. Eğer Türkçe konuşmuş olsaydım onlar belki Türkçe öğreneceklerdi ama bu sefer de ben Adıgeceyi iyi öğrenemeyecektim.

Mehmet Ali burada kendi mesleği ile ilgili bir alanda çalıştı mı? Şimdi ne iş yapıyor?

Hayır kendi mesleği ile ilgili bir alanda çalışmadı. Beş altı yıl kadar küçük bir büfe işletti. Sonra çiftçiliğe başladı. Halen de bu işe devam ediyor. Giaginski (Cace) bölgesinde kiralamış olduğu açık bir arazide sebzecilik yapıyor. Domates ve patates yetiştiriyor.

Çiftçilikten kendisi çok memnun ama bana göre  çok zor bir işi var. Bazı yıllar çok yağmurdan bazı yıllar kuraklıktan ürün iyi olmayabiliyor. Yaptığın yatırımın karşılığını alamayabilirsin. İşten iyi anlamak gerek. Her yıl hangi ürünü yetiştireceğine de doğru karar verebilmek gerekiyor. Bazen herkes havuç ekiyor fiyatlar düşüyor. Bir sene domates çok kar ederse gelecek yıl herkes domates ekiyor. Borsa gibi karışık bir durum. Garantisi yok. Yalnız tecrübe edindikten sonra kar etmek imkansız  değil.

Çocuklarınız Suand (13) ve Nefin (9) ile -gerçi daha çok küçükler ama- ailelerinizin geçmişi, Kosovalıların ve sizin anavatana dönüşünüzle ilgili konuşuyor musunuz?

Annelerinin Türkiyeli, babalarının Kosovalı olduğunu biliyor, buradaki arkadaşlarına da anlatıyorlar. Rusça konuştuğumda aksanım farkedilince “Annem Türkiyeli kusuruna bakmayın Rusçası zayıf” diye açıklamada bulunuyorlar.

Türkiyeli ailelerin içinde anne babaları Rusca bilmiyor diye arkadaşlarından utanan, çarşıda pazarda “Anne sen konuşma ben söylerim” diyen çocuklar da var. Benim, Adıgecenin yanı sıra Rusçayı da konuşabiliyor olmam kızlarımın hoşuna gidiyor.

Çocuklar küçük ama herşeyin farkında aslında. ”Türkiye’deyken nerede kaldın? Nasıl yaşıyordun? Hepiniz Türkçe mi konuşuyordunuz?, Neden Adıgece konuşmuyordunuz? “ gibi Türkiye’deki yaşamım hakkında sorular soruyorlar. Kosovalıların Adıgecesi mükemmel. Ailede bir tek benim Adıgeceyi aksanlı konuşmam dikkatlerini çekiyor.

Düğünlere katıldığımızda bazen çocuklara “Bu Suriyeli, bu Türkiyeli, bu Ürdünlü, bu Kosovalı ama hepimiz Adıgeyiz” diyoruz. Annesine bakıyor Türkiye’den gelmiş, babası Kosova’dan gelmiş, çocuğum kendisi burada doğmuş. Bunun neden böyle olduğunu  sebepleriyle anlatınca da anlamaya çalışıyorlar. Benim 9 yaşındaki küçük kızım Nefin üzülüyor mesela bunları duyunca “Anne biz savaşmışız da niye kaybetmişiz? Ruslar bizi niye kovmuş?” falan diyor.

Bunların dışındaki  farklılıklarımızı da şimdiden  sorguluyorlar. 

Türkiye’deki aile ve akraba çevrenizden  burada kaç kişi var?

Babam Alaattin Doğbay iki yıl önce vefat etti. Annem, anavatana bizden daha sonra  dönen ağabeyim Ufuk, eşi ve iki çocuğu, benden küçük kardeşim Aytek, halamın oğlu Miraç, eşi ve iki çocuğu yıllardır buradayız. Şimdi halamın kızı İnci de kızıyla birlikte geldi.

Miraç buraya bizden önce gelmişti. Ailece buraya dönüşümüzde onun burada olmasının da etkisi vardı. Bir kişi döndüğünde geride kalan birçok akrabasının da dönüşüne faydası oluyor. Böyle böyle çoğalıyoruz.

Türkiye ile ilişkileriniz devam ediyor mu?

Evlendikten sonra yani yaklaşık 13 yıldır Türkiye’ye hiç gitmedim. Annem , babam kardeşlerim buradaydılar. Mehmet Ali’nin Kosova’da kalan ailesi de Carım Aslan döneminde buraya gelmişlerdi. Annesi, babası, ağabeyi, kendisinden küçük bir erkek kardeşi, iki kız kardeşi hepsi buradalar. Evli, aile sahibi insanlar. Zaten benim kardeşlerim de burada. Hal böyle olunca onların burada olması, bizim çocukların da küçüklüğü nedeniyle  bu yıl olmadı bir dahaki yıl gideriz derken yıllar geçti hiçbir yere gidemedik.  Özellikle Türkiye’deki anneannemi çok görmek istiyorum.

Akrabalarımız yazın gelip gidiyorlar. Son yıllarda gelmek isteyenler çoğaldı. Gelen giden sayesinde ilişkilerimiz devam ediyor ama dernek ve ekip çevresinden eski arkadaşlarım dahil gelemeyen de çok kişi var. Onları özlüyoruz. Bu yazıyı okurlarsa selam ve sevgilerimi iletiyorum buradan . Gelmek isteyenleri bekliyoruz.

Türkiye’deki Adığelere söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Buradan Türkiye’ye baktığımda “İnsanlar neden buraya gelmek istemiyorlar? Neden bizim gibi düşünmüyorlar?” diyorum. Sonra işi gücü,  akraba çevresini bırakıp gelmenin büyük bir ideal gerektirdiğine karar veriyorum. Ne var ki anavatanımızda çoğalmak için insana ihtiyacımız var. Adıgeler olarak çok azız. Kendi memleketimizde azınlığız. Bu gerçeği bilerek o enerjiyi hissederek buraya gelmek lazım. O zaman burada başarılı olursunuz.

Berrin, değerli büyüğümüz, baban Duğ Alaattin Doğbay’ı bu sohbet vesileyle saygı ve rahmetle anıyor,  sana sohbet için teşekkür ediyorum.