Yazan: M. Yılmaz Avcı
Yayına hazırlayan: Ali İhsan Aksamaz
(Türkçe- Lazca)
Her Laz köyünde evler nasıl dağınık nizamda yer alıyorsa Azlağa’da da bu durum öyledir. Ana-babalar bir iki çocukla yetinmezlerdi. Bunun nedeni ise yaşlılıkta veya hastalıkta bir çocuğun eline bakmamak ve kendini garanti altına almak içindi. Diğer yandan, hem çok çocuk çok dert hem de yeterli arazi yoktur. Bu vesile ile gurbette iş bulan bir erkek koşarak iş peşinde koşar. Geriye kalanlar ise yaşlılar ve küçük çocuklar olur.
Erkekler, erkeğe has işleri yaparlar. Oduna gider, kahveye gider ve kadına da akıl verirdi. Evdeki bütün yükün ağırlığı ise kadının sırtında idi. Evde dedenin yeri ateşin yanında olup post üzerinde uyuklarken bir yandan da dumanla boğuşurdu. Ne var ki evdeki işlerin düzenleyicisi ne ana-baba ne de dede olur. Evde sözü geçen kişisi o evdeki yaşlı kadınlar olup onlara “okhorçkura” adı verilir.” Yaşlı kadınlara “Dinana” veya “nandidi” büyükanne denir ki bunların adları ekseriya Esme, Açe, Kakice veya Khava şeklinde olurdu. Onların dedikleri evde kanun yerine geçerdi.
Erkekler komşularla takışmamak için evlerini biraz daha uzakta ve bahçelerinin içinde kurar ve hâkimiyetlerini komşular yerine kendi evlerinde kurarlar. Başka türlü olursa erkeklik gösterisini nerede ve kime karşı gösterebilir ki. Zaten her Laz, ana-babadan gelen genetik yapı nedeniyle her an patlamaya hazır birer bomba gibiler.
Çocukluğumda ekseri geceler yatağa girdiğimde derenin şırıltısını dinlerken, köyümüzün ne kadar güzel olduğunu ve gelir düzeyi yönünden diğer ailelere göre daha iyice olmamız nedeniyle de ne kadar şanslı olduğumu düşünürken bir yandan da bir Laz olarak dünyaya gelmemden dolayı da gurur duyuyordum. Çünkü bana göre, Lazlarda herkesin kolayca ulaşamayacağı çok önemli özellikler vardı. Bu özelliklerin başında mertlik geliyordu. Yine mertlik kadar önemli olan diğer özellik ise verilen sözün tutulması mecburiyeti idi. Keza gururlu olup kimseye boyun eğmemek ama yardımsever olmak dobra olmak, dürüst olmak ve daima zayıfın yanında yer almak iyi bir Laz olabilmenin ana şartlarıydı. Ben her zaman için bu özellikleri muhafaza etmeye çalıştım. Ne derece başarılı olduğumu bilemem ama her zaman için, bu özelliklere sahip olduğumu düşündüm ve öyle bir Laz olmakla iftihar ettim. Bununla beraber, Lazcayı bir yazı dilinde kullanamayışım beni ziyadesiyle üzerdi. Bu bakımdan, Lazcayı layık olduğu bir platforma oturtma fikri devamlı olarak beni dürtükleyip durmuştur. Çocuk yaşlarındaki uğraşlarım ise çöplüklere atıldı gitti. Günümüzde ise maalesef geçim derdi ile beraber menfaat ve çıkar kavgaları herkes kadar Lazlara da sıçramış, herkes menfaatine göre hareket etmeye başlamış ve bu nedenle de Lazlıkla ilgili özellikler maalesef teker teker yok olup gitmiştir.
Sahilden bakınca bir anda gökyüzüne yükselen ve yüksekliğinin 660 metre olduğu bilinen Sultan Selim Dağlarının en düşük noktası Doloqala’dır ki sonbaharda Batum taraflarından yurdumuza göç eden kuşlardan olan yabani güvercin sürüleri işte bu Doloqala’dan geçmek zorundadırlar. Doloqala’daki yabanî güvercin avcılığının geçmişte nerelere kadar uzandığını bilmiyorum ama bu avcılığın bir bulaşıcı hastalık şeklinde seyrettiğini herkes bilir. Bu amaçla başka vilayetlerde bulunanlar içinde Doloqala’nın tadını bilenlerin yıllık izinlerini eylül ayında köyümüzde geçirmeleri çok doğal bir olay olup, köyde yaşayan yaşlı başlı dedeler içinde bastonlarıyla gecenin köründe Doloqala’ya çıkanlar da mevcuttu. Kısacası Doloqala’da avlanmak kara sevdaya, Doloqalasız bir Azlağa da pişmemiş aşa benzer.
Doloqala’da tam zirvede yer alan ağaçlık alan arasındaki bitkiler temizlendikten sonra açığa çıkan büyük kızılağaçların arasına “otroce” adı verilen büyük ağlar gerilir ve “otroce”nin bir tarafında yer alan “çerge”lerde pusuya yatarak güvercin sürüsü beklenir. Tabii ki güvercin sabahın seherinde geldiğine göre o tepeye de gecenin köründe (eğer kaybolmamışsa) patika yollardan çıkılır. Güvercinler sabaha karşı oradan geçerken tosladıkları o kocaman ağlardan sonra yolculuklarını tamamlamış olurlar. Ancak, gelen sürünün irtifası ağın üstünde kalıyorsa ne yapmak lazım. İşte Laz zekâsı burada devreye giriyor ve sürüyü aşağıya indiriyor.
Bunun için şöyle bir yöntem kullanılmaktadır. Doloqala’ya çıkmadan önce “kvaşurduli” adı verilen bir sapan çeşidi hazır tutulur. Kvaşurduli, yaklaşık elli-altmış santim boyundaki iki ipin arasına yonga adı verilen sekiz-on santim kadar kalınlıkta ve yirmi santim kadar uzunlukta iki tarafı sivriltilmiş yuvarlak odun parçasının yerleşebileceği genişlikte bir örgü ile tamamlanır ve ipin diğer uçlarından birine rahatça parmağa geçecek şekilde bir halka yapılır. Diğer ucuna ise düğüm atılır. Doloqala’da güvercinin yüksekten geçmesi ihtimaline karşı kvaşurduliyi iyi kullanabilen bir gözetleyici, daha önceden tespit edilmiş ve kullanılmış olan bir ağacın üstüne çıkıp yerleşir. Gözetleyici sürüyü gördüğü anda “Dontkobit!/ Saklanın!” diye bağırarak işaret verdikten sonra sürüyü bekler. Sürü ağların üstünden geçmeye kalkışırsa da kvaşurduliye yongayı yerleştirir ve ipin bir ucunu bir parmağına geçirip diğer ucunu da düğüm yerinden sıkıca tuttuktan sonra havada dairesel bir şekilde hızla döndürür. Sonra da tutmakta olduğu ipin ucunu bırakmak suretiyle tam sürünün üstüne doğru yongayı fırlatır. İşte, büyük bir vıcırdamayla tepesine doğru inmekte olan yonganın sesinden ürken güvercin sürüsü, büyük bir korku içinde azami derecede alçalır ki bu onun yolculuğunun sonu olur. Vakit kazanmak için de kendini ağdan kurtaramayan bu kuşların kafaları koparıldıktan sonra herkese uygun miktarda verilirdi. Bazı hevesliler bunlardan bir iki tanesini bir müddet evde de beslerlerdi. Tabii işin bir de katliam olup olmadığı boyutu var ki, tartışılır. Böyle bir suçlamaya karşı; denizde de ağlarla değil de sadece oltayla hamsi tutulsun diyenler de çıkabilir ki her iki tarafa da mantıklı cevaplar bulmak gerekir.
İsmail’in babası Kadir Trabzon’da çalışıyordu. İsmail de orada okuduğu için ancak bazı tatil aylarında köye geliyor ve bir- iki kaldıktan sonra yine Trabzon’a geri dönüyorlardı. Bu nedenle de İsmail, köyü ve köy yaşantısını iyi bilmiyordu. Ancak Sultan Selim Ormanlarının tepe noktası olan Doloqala’da büyük ağlarla yabani güvercin yakalandığını biliyor ve bunun nasıl yapıldığını çok merak ediyordu.
İsmail biraz büyüyünce, içine Doloqala merağı iyice işledi. Güvercin mevsimi olan Eylül ayı gelince komşunun büyük oğlu Veli’ye, kendisini de götürmeleri için yalvarınca Veli:
-Benimle beraber Doloqala’ya çıkmak istiyorsan, erkenden yatmalısın. Peynir-ekmeğini de akşamdan hazırla ve ben seni çağırınca da hemen evden dışarıya fırla! Diye tembih etti.
İsmail’in sevinçten uyku gözüne girmedi. Yatağında kıvrandı durdu. Çakal ve kurbağa seslerine derenin şırıltısı da iyice uykusunu dağıttı. Neden sonra bir ses duydu:
-Hulululuuu…
“İşte, Veli çağırıyor!” Deyip kalktı. Bir hamlede elbisesini giydi, çapulasını ayağına geçirdi ve peynir-ekmeğini de kaptığı gibi evden dışarıya fırladı. Şoseyi ay ışığı aydınlatıyordu. Komşunun evinde ise ışık yoktu. “Elbet Veli yola koyuldu da beni ilerde bekliyor.” Diye düşünürken, karşı taraftan yine aynı ses geldi:
-Hulululuuu!
-Heyy! Beni bekle, geliyoruuum!
İsmail, adımlarını sıklaştırdı. Şoseden ayrılıp ayak izlerini takip ederek, Doloqala’nın yokuşlu yoluna saptı. Ay ışığının olmadığı yerler zifiri karanlıktı.
-Veliiii! Veliii!
-Hulululuuu!
-Yahu, bekle beni! Geliyoruuum!
İsmail, karanlıkta sağa-sola çarparak, tökezleyerek yokuş yukarı tırmanıyor.
-Hulululuuu!
Ses yukarılardan geliyordu.
-Yahu, bekle beni! Bekle ulan! Geliyorum işte…
İsmail, ne kadar koştuysa da Veli’ye yetişemedi. Tepeye varınca da ay balta ile temizlenmiş neferleri (ağların asıldığı yerleri) gördü. “İşte, Doloqala’ya çıktım ama bu adam nerede! Veli’ye yine seslendi ise de kimse cevap vermedi. Öteki neferleri yokladı, karanlıktan başka bir şey yok. Gidip, bir kızılağacın altında uzanıverdi. Neden sonra o sesi yine duyunca şaşırdı. Ses aşağıdan doğru geliyordu. “Ben, onu herhalde fark etmeden yolda geçtim.” Diye düşündü.
Bir-iki saat geçtikten sonra aşağıdan doğru gelmekte olan çocukların seslerini duyunca kalkıp onları karşıladı. Veli, Osman, Nuri, Hasan… Tam sekiz kişi. Veli, İsmail’i görünce:
-Hey! Sen ne zaman çıktın? Diye sordu. İsmail daha ağzını açmadan o sesi yine duydu.
-Hulululuuuu!
İsmail’in aklı başından gitti.
-O! O kimdir! O, sen değil miydin?
-Yahu sen aklını mı yedin! Ben öyle bağırabilir miyim?! Hem ben, seni neden öyle çağırayım. Sen, baykuş sesini tanımıyor musun?
O zaman çocuklar makaraları koyuverdiler. İsmail, gün ağarıp güvercinler görününceye kadar dizini dövdü, kafasını yumrukladı.
[Önerilen okumalar:M. Yılmaz Avcı, “Azlağa/Abuislah/ Esenkıyı”, circassiancenter.ch.com.tr; M. Yılmaz Avcı, “Köyümüz”, circassiancenter.ch.com.tr; M. Yılmaz Avcı, “Hey Gidi Çocukluk”, circassiancenter.ch.com.tr]
OLOLİ
K̆arta Laziş kyois oxorepe muç̆oşi goşabğei renna, Azlağasti eşo ren. Nana- babape ar do jur bereten vardoxedut̆es. Muşeniki dižabunan varna dibadan do dixçinanşi, mutepeşa oʒ̆k̆omilapuşeni berepe k̆ala doxunuşa muxtaci naiqvet̆esşeni, ar berek varoʒ̆k̆eduna, majuranepes nocant̆es. Hem dido bere dido derdi, hemti dixa dido ç̆it̆a ren. Emuşeni k̆urbetis dulya nažiras k̆oçi kyois vardvadginen do nk̆ap̆inei mindulun. K̆ap̆ulas nadoskidaspeşi mteli xolo badi-xçini do bere-bari iqven.
Kimolepek, kimoloburot dulyape ikipt̆u. Dişkaşa it̆u, k̆aveşa it̆u do oxorcas nosi ogurapt̆u. Oxorişi mteli dulyapeşi monk̆anoba oxorcaş mxucis gyocant̆u. Oxoris p̆ap̆uliş yeri ok̆rebule k̆ala postimuşi iqvet̆u do birtum daçxiriş mk̆oma k̆ala iç̆k̆omert̆u. Murenki oxormance kimoli rt̆astina, oxoris dulyape nagyonʒ̆uranaps k̆oçi ne p̆ap̆uli neti baba do nana iqvet̆u. Em k̆oçi, didinana naren oxork̆ira [oxoç̆k̆ura] iqvet̆u. Didinanapes nandiditi uʒ̆umert̆es ki dadepeşi didopeşi coxo ya Aşe, ya k̆ak̆ice, ya Xava do varnati Esme stei iqvet̆u ki entepek natkvanpe oxoriş doloxeni k̆anunepe iqvet̆u.
Kimolepek manžagere k̆ala birtum varok̆ok̆idinuşeni oxorepe manžagereşen mendra ikipt̆es. Eşopeten çkar mitişa varnaçenantina, berepe mutepeşişa emri konaçet̆es. Varna kimoloba muç̆oşi uxuiʒ̆onas! K̆arta Lazi, nana do babaşen monoxtime siniriten nadibadenşeni ar ç̆it̆a konasvaşi, gont̆k̆vaʒinu şeni birtum xaziri ren.
Beroba çkimis seri onceres meşaptat̆işi, mt̆k̆aşen namulun lap̆arde do ololiş sersepes naoxvakten ğaliş oşiraluş sersepes vusimint̆i do ar k̆eleti kyoi çkinişi mskvanoba visimadept̆i, ar k̆eleti manti Lazi nadovibadişeni muk̆onai şansoni vore yado maxelet̆u do çkimeburot vimʒkvet̆i. Muşeniki k̆arta k̆oçi Lazi vardibaden. Lazi dibadaşiti, k̆oçi iqvaginon. Natkva nenas naqonaginon. Muşeni ki Lazişeni en didi k̆anoni naniçinas nena ren. Lazik mitis ti vargyundrik̆ups. Lazik muxtacepes nuşvels. Muk varimxors do manžageres çaps. Edo Lazik mitis mutu varak̆vandeps. Ok̆vandinu oncğorobaş en didi do reziloba ren. Edo Lazi, k̆oçepeşi xasi ren. Edo Lazi k̆oçik birtum nosi ixmars. Muşeni ki ne dobağoni dixa uğun neti dulya do mutu. Kvas uk̆uzdips do ʒ̆k̆ari gamiqonops. Nandaraşi eşo varna aşo illaki ar çare kožirops.
Zoğap̆icişen mindiʒ̆k̆edaşi, muç̆o dixaşen eşaʒxont̆inei naižiren Sultan Selimiş mt̆k̆aşi en mağali yeriş coxo “Doloqala” ren. Stveli moxtaşi, Batumişen çkinde k̆ele namuk̆ulun mt̆k̆uri t̆orociş suriti, en mağali narenşeni Doloqalaşen mik̆ilun. Helbet, mek̆axtimu mek̆axtasunon mara mek̆oçkvanna. Azlağuepek ek nagunk̆idan didi ot̆orocepeten (mosapeten) gzas kogulunk̆ilupan do konobundğolupan. Doloqalas t̆orociş oç̆opuş qoropa mutus varmengaps. Stveli moxtaşi çkva noğapes narenanpeti Azlağaşa mulunan do t̆oroci ç̆opupan. Ar orapes oş ʒ̆anei p̆ap̆ulepe bile biga bigei-bigei Doloqalaşa naişit̆es man komiçkin.
Doloqalaşa t̆oroci getanap̆icis namulun şeni t̆orocişa naidasunon k̆oçi seriş gverdis onceres muisels do qvali do mç̆k̆idi kezdaşk̆ule mʒk̆upis gzas kogedgitun. Ok̆uleti a-jur k̆oçi çkva kuk̆ulvan do emtumanis kodvak̆idenan.
Rak̆anişa keşaxtanşi, daha ʒ̆oxleşen goşanç̆vareli nauğunan didi mtxomupes ot̆orocepe kogolok̆idapan da ark̆ele xvenei nauğunan çergepes kelant̆k̆obunan.
Daha t̆oroci varmoxtaşakis, a-jur mzesku, mt̆k̆aşkotume do eya aya mosas konat̆en do konik̆iden. Getanut̆aşiti, t̆orocişi suri egere moxtimu unonna komulun do ağepes konabğaşk̆uleti skidala mutepeşiti koniçoden. K̆vinçi dido rt̆aşi tişi nok̆vatu çetini naiqvenşeniti tiepe kanostikupan do kelobğapan. Ok̆uleti illaki majuranepesti komeçapan do biyeli-qureli kyoişa kagyulvan.
Doloqalas t̆oroci mosas konabğaşi iri şei diçoden mara ya t̆oroci mosaşen mağali kodoskiduna mu iqvasunon. T̆oroci rak̆ani mujilas do mik̆ilasi! Ar Lazik toli meʒ̆k̆omileis ar t̆orociş suri eşo mek̆olapapsi. Helbet t̆oroci tude geqonuşi, gzati kožirops. Emuşeni, ʒ̆oxleşen “kvaşurduli” nauʒ̆umelan 60-80 sm. k̆onai jur tok̆iş k̆unʒ̆ulepes ar ç̆it̆a file konok̆irapan. Ok̆uleti 10 sm. k̆onai mçxvanas do 15-20 cm k̆onai ginžanobas jur k̆unʒ̆ulepe mʒ̆k̆ili ar dişka, em files kogedumelan. Em dişkas, “yonga” uʒ̆umelan do tok̆iş ar k̆unʒ̆uli komolak̆iran şk̆ule oşkenani k̆iti emus komişumelan. Majurani tok̆iş k̆unʒ̆ulisti k̆ai xeşa kodolvak̆nepan. Ok̆uleti ar k̆oçi ar didi mtxomus kyulun do t̆orocişi moxtimu çumers. Edo t̆oroci mulut̆aşi mʒika jin mujilapsna, “dont̆k̆obit!” yado kodiquraşk̆ule kvaşurduli nʒas oktus kogyoç̆k̆aps. Eşo oktaps-oktaps do gek̆limei nauğun k̆unʒ̆ulis uxuşkvaşi, fileşen yonga moşastun do ojiraluş sersiten surişi jindole git̆aşi k̆vinçepe yeşkurdunan do kogyamxenan. Edo ok̆uleti mteli xolo mosapes konabğanşi keç̆k̆odunan do mutu var.
Kimi k̆oçepek a-jur tanes varelaçapt̆es do mʒika oras oxoris doskedinapt̆es. Edo aʒ̆i ak Doloqalaşeni ar fantezi varptkatşi helbet variqven.
İsmailiş baba K̆adiik T̆amt̆ras içalişept̆u. İsmailikti ek naik̆itxupt̆uşeni ancax bazi moşvacinoniş tutapes kyoyişa mulut̆es do a-jur tuta kododgitat̆esşk̆ule xolo T̆amt̆raşa kak̆uniktet̆es. İsmailis emuşeni kyoyi do kyoyiş skidala k̆ai varuçkit̆u. Mara Sultan Selimiş mt̆k̆a do rak̆ani muşi Doloqalas didi ot̆orocepeten t̆oroci naiç̆opet̆u kuçkit̆u do dido meraği ikipt̆u.
İsmaili mʒika kamuirduşi, Doloqalaşi kodolvagzu. T̆orociş tuta Staroşina moxtuşi manžagereş didi bere Velis oxreʒ̆uşi, Velik:
-Çkimik̆ala Doloqalaşa eşaxtimu ginonna, ordo xolo kodinciri. Qvali do mç̆k̆iditi limcişen doxaziri. Man dogicoxaşiti, gamaʒxont̆i do gzas kogedgiti yado konandu.
İsmailis xelebaten tis nciri varmişuxtu. Onceres yiktu, giktu. Lap̆arde do maqaqiş sersi k̆ala ğaliş oşiraluti tis komişuxtu. Mundeşk̆ule ar sersi kognu:
-Hulululuuu!
“Aha!Velik micoxops!” Ya tku do kiselu. Dolokunu kodilikunu, ʒ̆urğa komuidu, qvali do mç̆k̆idisti nank̆ap̆u do oxorişen kagamaʒxont̆u. K̆azonis tutaş te gedgit̆u. Manžagereş oxoris çkar te vart̆u. “Helbet Veli gzas kogedgitu do ekole man mçumers!” Yado isimadep̆t̆uşi, melendo k̆ele namulun sersi xolo kognu:
-Hululululuuuu!
-Epçi, domiqondi! Mevuluuu!
İsmailik k̆uçxepes numç̆vinu. K̆azonis kelvaʒ̆k̆u do nok̆uçxeni naižiren doloqalaş gzas emtumani kodvarçu. Tutaşte navargedgin svape noşkeri stei mʒ̆k̆upi rt̆u.
-Veliii!Veliii!
-Hulululuuuu!
-Epçi, domiqondi! Mevuluuu…
İsmaili mʒ̆k̆upis ekole- akole nat̆en- mat̆en do emtumanis nunk̆ap̆un.
-Hululuuuu!
Sersi jilendo k̆elen mulun.
-Epçi domiqondi! Domiqondi ulan! Mevulu işte…
İsmaili muk̆o unk̆ap̆utina, Velişa varnaç̆şinu. Mundeşk̆ule rak̆anişa keşaxtuşi, gonç̆vareli neferepe kožiru. “Aha, Doloqalaşa keşapti mara am k̆oçi soren! Velis xolo ucoxutina, mitik sersi vameçuşi, majurani neferepes goʒ̆k̆edu. Mʒ̆k̆upişen met̆i mutu varen. İdu do ar mtxomuş tude kelaxedu. Mundeşk̆ule em sersi xolo kognuşi, guişaşu. Sersi ʒ̆alendo k̆elen mulut̆u. “Man emus golap̆ç̆işi herhalde!” Yado nisimadu. Ar-Jur saat̆i mik̆iluşk̆ule, ʒ̆alendo k̆elen namulun biç̆epeşi sersepe ognuşi, yiselu do entepes konargu. Veli, Osmani, Nuri, Xasani. Tam ovro k̆oçi. Velik İsmaili žiruşi:
-Epçi, sin mundes eşaxti? Yado k̆itxu.
İsmailik daha mutu vartkuşakis sersi xolo kognu:
-Hululululuuuu!
İsmailis tis nosi minduxtu.
-Eya! Eya! Eya miren? Eya sin vart̆iyi?
-Epçi, sin nosi oç̆k̆omiyi! Man eşo macoxineni. Hem sin eşo mot dogicoxa! Sin ololiş sersi variçinopi?
Em oras biç̆epek mak̆arapes kuxuşkves. İsmailik, getanap̆icis t̆orociş suri mulut̆uşakis ti it̆k̆apu, burgili incaxu.