BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ÇANAKKALE CEPHESİ VE DİĞER CEPHELER, BUNLARIN MUKAYESESİ

Ziya Çiçek
T.C. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü

ÖNSÖZ

Emperyalist politikaları çakışan Avrupa milletleri dünyayı büyük bir savaşın eşiğine doğru sürüklüyordu. Menfaatleri birleşen devletler, birbirleriyle birleşiyor, çakışanlara karşı bloklar oluşturuyorlardı. Bu sırada gerek iç politikada, gerekse dış politikada buhranlar ve kaoslar yaşayan, önceden yapılan savaşalar neticesinde kaybedilen topraklara yanan, üzülen hiçbir emperyalist amacı bulunmayan Osmanlı Devleti, bu bloklara karşı önceleri tavır takınmazken sonra birden bu savaşın içine dalıvermişti.

İşte bu araştırmamda, I. Dünya Savaşı’nda her türlü teknolojik donanımdan mahrum bir şekilde Osmanlı Devleti’nin savaştığı cephelerin durumlarını ve sonuçlarını belirtmeye çalıştım. Bu konuyu ele alma amacım ve sebebim ise bir savaşta bütün cepheler birbiriyle alakalı ve bağlantılıdır. Bir nebze bu bağlantıları ortaya çıkarmaya çalıştım. Tabi ki, bir kısım eksiklikler bulunmakta. Öncelikle birinci dereceden kaynak olabilecek eserlerin tamamına ulaşamadım.

Araştırmayı hazırlamamda, yardımları dokunan danışmanımız Yrd. Doç. Dr. Muhammet Erat’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Ziya Çiçek


GİRİŞ

Sanayi devriminin gerçekleşmesiyle dünya bir değişime girdi. Gittikçe gelişen Avrupa milletleri kendilerine hammadde temini için çeşitli emperyalist politikalar üretmişlerdi. Kaçınılmaz bir sonuçtur ki, bu politikaları çarpışan devletler birbirlerine karşı düşmanca tavırlar içine girmiş ve gittikçe tüm dünyayı etkisine alacak bir savaşa doğru gidilmeye başladı.

1914 yılında sudan bir sebebe dayanarak başlayan ve tüm dünyayı etkisine alan bir savaş başladı. Dört yıl süren bu savaşın galip ve mağlupları belirmeye başlamış ve yavaş yavaş paylaşımlar için devletler masaya oturmaya başlamışlardı. Emperyal politikalar için savaşan bu devletlerin arasında savaşa giren, bunalım içinde bulunan, emperyalist bir amacı olamayan, eskiden tüm devlet ve milletlerin saygı duyduğu, adalet ve hoşgörüsüne sığındığı, altı yüz senedir ayakta duran, teknolojik gelişmelere ayak uydurmadığı için mağdur, önemli hammadde yataklarına sahip olduğu için hedef olan bir devlet, Osmanlı Devleti.

Osmanlı Devleti de bu savaşa iştirak etmiş ve mazisine yakışan bir şekilde, tüm milletlerin dillerinden düşmeyen bir destan yazmayı başarmış, savaşın kızışmasına sebep olmuştur ama savaşın sonunda mağlup olan taraf olmuş ve masada paylaşılmayı bekleyen bir yiyecek durumuna düşmüştür. Çirkin pazarlıkların yapıldığı ve dişi kanlı devletlerin paylaşmakta güçlük çektiği bir devlet konumuna düştü.

KAFKAS CEPHESİ

Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinde etkili olan son olay, Karadeniz’deki limanlarının saldırıya uğramasına bağlı olarak tepki gösteren Rusların Anadolu’daki sınırları aşmaları ve buna tepki olarak ta Osmanlı Devleti ilk cephesini yani Kafkas Cephesi’ni açmıştır. Ruslar Anadolu’nun kuzey-doğu sınırında saldırıya başlamışlardı. Bu bölgede Osmanlı- Rus sınırı Ayestefanos ve Berlin Antlaşmalarıyla belirlenmişti. Karadeniz’in kuzeyinde bir noktadan hareketle güneydoğuya zikzak bir biçimde ilerlemekte olan sınır, Artvin, Oltu, Baradız’ın güneyinden geçerek bundan sonra daha da güneye kayıp doğuya yönelmekte ve Ağrı’nın doğusunda bir noktada İran sınırına ulaşmaktaydı.

Bu cephede Osmanlıların giriştiği mücadelelerin amacı üç kademede
gerçekleşmiştir. Birinci kademe 1877-78 Savaşı sonunda Ruslara bırakılmış olan Batum, Ardahan ve Kars’ın geri alınmasıdır. İkinci kademe, halkı Rus boyunduruğundan kurtarmak, üçüncü kademede Hazar Denizi dolaylarında bulunan Orta Asya’da yaşayan Türklerle temasa geçerek Pan-Turancılık planını  gerçekleştirmektedir.

Rusların amacı da üç aşamalıydı. Birincisi Doğu Anadolu’yu istila ederek güneyde İskenderun’dan Akdeniz’e ulaşmak. İkincisi Karadeniz’de Trabzon’u  aldıktan sonra kıyı şeridinden İstanbul’a ulaşmak. Üçüncüsü ise, Doğu Anadolu  yönünden ve Dicle-Fırat havzasından Basra Körfezine çıkmaktı. Birinci Dünya Savaşı başlarında Rusların Kafkasya’da önemli güçleri  yoktu.

Ruslarda Almanlar gibi savaşın kısa süreceğine inanmaktaydı. Nitekim Osmanlı’nın savaşa gireceğinin duyulmasıyla Kafkas ordusuna önem vermeye başladı. Kafkas ordusunun görünürde komutanı genel vali Varantsov Doshkov idi. Gerçekte ise Kafkasları iyi tanıyan kurmay başkan General Yudiniç idi. Ekim ayına kadar Osmanlı başkomutanlığı kesin bir savaş planı hazırlamamıştı 20 Ekim’de BOPZARD tarafından esasları saptanan ve Enver Paşa tarafından kabul edilen savaş hareketleri
planında Kafkas Cephesi’nde Osmanlı ordusunun Rus kuvvetlerini oyalamakla yetineceğini belirtmişti. Bu görevde üçüncü orduya verilmişti. Üçüncü ordu 8, 9 ve 10. Kolordularla nizamiye ve yedek subay tümenleri ve sınır birlikleri ile Kale birliklerini kapsamakta idi. Bütün bu birlikler insan gücü olarak 190 bin, 60 bin hayvan, 168 top ve 44 makineli tüfek ve derme çatma birkaç atlı birlikten oluşuyordu. Üçüncü ordu komutanı Hasan İzzet Paşa, kurmay başkanı ise Gazi Bey idi. 2 Bir kasımda Ruslar sınırdaki karakollara saldırmaya başladı. İki Kasım’da Rus birlikleri Karaurgan, Oltu, Kağızman’dan hareketle sınırı aştılar. Zivin, Doğu Beyazıt ve Diyadin’i aldılar. Beş Kasım’da Hasan İzzet Paşa’ya genel karargahtan Köprüköy
dolaylarına gelmiş olan Ruslara saldırması emri verildi ve 7 Kasım’da savaş başladı, Rusların 22 taburuna karşı Osmanlının 26 taburu vardı. Ne var ki Osmanlı birlikleri arasında bağlantı sağlanamadı. 8 Kasım’a kadar süren savaşta kesin bir üstünlük sağlanamadı. Ruslar mevzilerine çekildiler.
Bu savaşa Köprüköy savaşı denilmekte ve bir açıdan da 1 Kasım’da başlayan Rus taarruzu Osmanlı kuvvetleri tarafından geri püskürtülmüştür. Fakat bu sonucu Enver Paşa beğenmemiştir.

Hasan İzzet Paşa düşmanı kovalamak niyetinde değildi. Mevzileri
kuvvetlendirme niyetindeydi ama Enver Paşa düşmana saldırılmasını emretti ve 10 Kasım’da Köprüköy civarında mevzilere saldırdı. Ruslar bütün kuvvetleri ile karşı koymaya çalıştı. Osmanlıların iki kolordusu karşısında ordusunun % 40’nı kaybedince geri çekilmeye başladılar. (İkinci Köprü Ovası) nitekim çekilme Azap bölgesindeki eski mevkilere kadar devam etti. Osmanlının 17 Kasım’da buraya yaptığı saldırılarda pek başarı sağlanamadı. Hasan İzzet Paşa hareketi durdurdu. Osmanlı ordusunun
Rus kuvvetlerini yok etme teşebbüsü başarısızlığa uğraması Enver Paşa’yı çok üzdü ve sinirlendirdi.

İttihat ve Terakki genel merkezine göre cesur ve atak bir komuta ile
Kafkaslarda üstünlük sağlanabilirdi. Plan yeniden gözden geçirildi. Kafkasya’yı tamamen istila palanı oluştu. Enver Paşa ihtiraslı bir insandı. İtibarına çok düşkün ve yıldızının parlamasını her şeyden önce isterdi. Bir numara almak isteyen bir kişiydi. Bu sebepten Hasan İzzet Paşa’ya saldırı emrini verir. Fakat Hasan İzzet Paşa “Olmaz! Havaları görüyorsunuz, her yerde kar var, kara kış başlamıştır. Bu şartlar altında bu mevsimde hareket bir faciaya dönüşebilir” diye cevap verir. Enver Paşa ise  hiddetlenerek “Eğer hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim” der ve bunun üzerine Hasan İzzet istifa eder ve Enver Paşa kumandaya geçer.

Enver Paşa komutasındaki ordu 150 bin kişiden mevcuttu. Bu 150 bin kişi
Sarıkamış taarruzu denilen taarruzu gerçekleştirmek üzere yola çıktı.

Enver Paşa’nın umumi karargahını önce 10. Kolordu ile daha sonra 11. Kolordu ile beraber, dışarıda hava sıcaklığının -25 derece olduğu çadırsız bir şekilde 5 gün geçirdiler. Oluşan karın yüksekliği yaklaşık 1.5 metreyi buluyordu. Sarıkamış Harekatı diye geçen taarruz 21 Aralık’ta başladı ve 25 gün sürdü.

Soğuktan tam 90 bin şehit verdik. Düşman mağlup edilemedi. Enver Paşa, Hafız Hakkı Paşa’yı üçüncü Kolordu komutanlığına tayin edip geri döndü. Ruslar 1916 yılı başında tekrar saldırıya geçtiler.

15 Şubat’ta Erzurum, 3 Mart’ta Bitlis daha sonra Muş, Trabzon, Bayburt ve
Gümüşhane’yi aldılar. Doğu’da Rus işgali 1917’ye kadar sürdü. 1917’de Rusya’da ihtilal çıktı. Osmanlı bundan faydalandı ve Rusların eline geçen yerleri teker teker geri aldı. Yeni hükümet Brestlitovsk Anlaşması’nı imzaladı. İtilaf Devletlerinden ve savaştan da çekildi.

IRAK CEPHESİ

Bu Cephe İngilizlerin 7 Kasım 1914’te Karay çıkmalarıyla açıldı. Fazla bir
direnişle karşılaşmayan İngiliz ordusu 21 Kasım’da Basra’yı aldı. Osmanlı Hükümeti, Irak Kuvvetleri Genel Kurmaylığı’na Yarbay Süleyman Bey’i atadı. Süleyman Bey Irak Müslüman halkının göstereceği direnişe güvenerek tedbirsizce davrandı. İngilizlerin eline geçen Ahvaz kasabasını, geri alan ve İngilizlerin faydalanacağı Abadan petrol boru hattını tahrip eden Süleyman Askeri Bey, 17 Nisan 1915’te İngiliz ordusuyla Şuaybe civarında yaptığı savaşı kaybeder ve sonra intihar eder. General Townshend
kumandasındaki bir İngiliz tümeni de savunması zayıf olan Kut’ül Emare’yi 25 Eylül 1915’de ele geçirirler.

Kut’ül Emare’ye giren İngiliz komutanı Townshender 16 kilometrelik bir cephe üzerinden Bağdat’ı almak için Bağdat’a doğru harekete geçer. Akıncı ordusu Hümayun gittikçe büyüyen İngiliz-Hint ordusuna karşı harekete geçti ve 22 Kasım 1915’te Selman-ı Pak’ta yenilgiye uğrattı. İngilizler % 30 zayiat vererek Kut’ül Emane’ye çekilirler. Osmanlı ordusu önce 45 sonra 51 ve 52 tümenlerle desteklenen 38. tümenle başarıyı kazandı.

Bu sırada Irak genel komutanlığına atanan Alman Fonder Golg sadece Kut-ül Emare’yi kuşattı. Onun ölümüyle yerine Enver Paşa’nın amcası Halit Paşa geçti. 3 bin kişilik kuvvetle taarruza geçti ve İngiliz kuvvetlerini yendi. İngilizler 29 Nisan 1916’da teslim oldu.

Bu zaferden sonra 6. Ordu dağıtıldı ve Irak’ta bulunan 13. Kolordu Hindistan yolunu açmak için İran’a gitti. İngilizler boşluk üzerine 11 Mart 1917’de Bağdat’a girdiler ve Musul’a kadar ilerlediler.

FİLİSTİN-SURİYE CEPHESİ

İngiliz donanmasının 1 Kasım 1914’de Akçabey’i bombalaması ile bu cephe açıldı. İngilizler 3 Kasımda Akçabey’i aldılar. Bunun üzerine Cemal Paşa Bahriye Nazırlığı’nda kendinde kalmak üzere Suriye’deki dördüncü ordu komutanlığına getirildi. Zeki Paşa aslen şarki Anadoluludur. Van Kress’e göre Zeki Paşa nazik, şen, iyilik yapmasını seven ve yaşamasını bilen bir insandır ve çok vatanperver bir insandı.

Bu sırada Almanlar, Osmanlıların Süveyş kanalına bir sefer düzenlemelerini istediler. Almanların amacı Hindistan’dan Avrupa’ya İngilizlerin gitmesini önlemekti.

Cemal Bey’de bu seferden faydalar elde edeceğimize inanıyordu. Bu düşüncede 1.Kanal harekatı hazırlandı ama bu sırada İngilizler kuvvetlerini 25 binden 150 bine çıkardılar. 3 Şubat’ta plan gereğince  merkez kolu
pantomlarla kanalı geçmeye çalıştı. Ne var ki bu hareketin şafak sökmeden yapılması gerekiyordu. Geç kalınmıştı. Yoğun top ateşiyle karşılaşıldı. Pastomların birkaçı batırıldı. Karaya 600 asker çıkabildi ve bir kısmı öldü. Başarısız olundu ve Cemal Paşa 3 Şubat’ta ricat etti.

İngilizlerle bu mücadeleler olurken Hicaz’da Türkler aleyhine gelişmeye
başladı. İngilizler para vaat ederek Arapları Türkler aleyhine kışkırtıyordu. Devlet kurma sevdalısı Hicaz Emiri Şeyhi Hüseyin de ayaklandı. Fahrettin Paşa’nın savunduğu, Medine’ye pek çok saldırı yaptı. Hicaz’ı eline geçirdi. 6 Kasım 1914’de krallığını ilan etti.

I. Kanal taarruzunun başarısızlığından sonra, II.Kanal harekatı yer aldı. Bu
seferde Alman Albayı Van Kres’de katıldı. 10 bin kişiyle girilen 27 Temmuz
1916’daki bu taarruzda başarısızlıkla sonuçlandı.

II. Kanal hareketinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Türk kuvvetleri yavaş yavaş geri çekilmeye başladı ve El-Aris bölgesine gelerek savunmaya geçildi. 1917 yılında İngilizler Filistin ve Suriye üzerine yürüyerek bu ülkeyi hummalı bir çalışma yaparak istila etmeğe çalışıyorlardı. Meşhur Miralay Lawrance de boş durmuyordu.

I. Gazze savaşı 20 Mart 1917’de oldu. Türk kuvvetleri 20 bin buna karşı İngiliz kuvvetleri 85 bindi. Bu savaşta Osmanlı ordusu İngilizleri geri püskürtmeyi başardı. II. Gazze savaşı ise 17 Nisan 1917’de meydana geldi. Türk askerleri kendisinden 4-5 kat fazla İngiliz ordusunu yendi. Bu iki başarısızlık İngilizleri cepheye daha fazla kuvvet göndermeye sevk etti. III. Gazze savaşı 31 Ekim 1917’de başladı. İngilizler Binüs-seb’i akşama doğru aldılar.

6 Kasım’da Gazze’ye saldırdılar. 7 Kasım’da Gazze’yi aldılar. 8 Aralık’ta da
Kudüs’e saldırdılar. 9 Aralık’ta Kudüs’ü aldılar. 19 Şubat 1918’de tekrar saldırıya geçtiler, Erikar kasabasını aldılar. 26 Mart 1918 tarihinden itibaren Şeria nehrinin doğusuna yeniden saldırdılar ve 5 gün süren savaşta İngiliz ordusu durduruldu. 30 Nisan’da başlayan II. Şeria saldırısı da 4 Mayıs’ta durduruldu.

19 Eylül’de yeniden saldırıya geçtiler ve Neblus meydan savaşı oldu. 21
Eylül’de Şam’ı aldılar. 27 Ekim’de Halep’i aldılar. Anadolu Hadep’in de düşmesiyle tehlike altına girdi. Bu başarısızlıklarla beraber Sadrazam Halim Paşa istifa etti ve yerine Talat Paşa geçti. Bu sıralarda Mondros Ateşkes Antlaşması yapıldı.

ÇANAKKALE CEPHESİ

a) Deniz Savaşları:
Osmanlı devleti boğazlarına gelebilecek bir saldırı için tedbirler almıştı. Ancak boğazların tahkimi yeterli değildi. Tabyalarda 137 top vardı. Müstahkem mevki kumandanlığına atanan Albay Cevdet Bey bazı yeni bataryalar kurmuşsa da bu kafi değildi. İşte bu eksikliklere aldanan düşman, boğazı kolayca aşacağını sanıyordu.

Fakat Türk milletinin üstün savaş gücü, vatanı savunma azmi ve kararını hiç hesaba katmıyordu. Müttefik kuvvetlerin ilk denizden saldırısı 19 Şubat 1915 de oldu.

Tabyaları uzaktan döven düşman donanması, akşama doğru geri çekildi. 18 Mart 1915’de genel saldırı yapıldı. Saldırıya 15 İngiliz, 7 Fransız, zırhlısı ve pek çok yardımcı gemi katıldı. Nusret gemisi tarafından geceleyin gizlice yeniden mayınlanmıştı. Belli bir düzenle boğaza giren gemiler tabyaları dövdü. Düşman gemileri büyük zayiat verdi. Düşman gemileri geri döndü. Düşman 3 zırhlısını kaybetti.

b) Kara Savaşları:
Denizdeki yenilgi üzerine düşman karadan taarruza geçti. Komutanlığa
Hamilton atandı. Osmanlı 23 Mart 1915’de 5. orduyu kurdu. Düşmanın ilk çıkarması 25 Nisan 1915’de oldu. 24-25 Nisan gecesinden itibaren Seddülbahir’e bomba yağdırdılar. Düşman yaptığı çıkarma ile Zığındere      -Teke- Seddülbahir’e arasındaki kıyı hattını ele geçirdi. 1 ile 4 Mayıs arasında yaptığı çıkarmalar başarısız oldu.

Düşman 24 Nisan’da Arıburnu’na çıkartma yaptı. Düşmanın hedefi Kocaçimen’di. Mustafa Kemal’in emriyle Türk ordusu düşmanı durdurmayı başardı ve Kocaçimen’i korudu. Çanakkale’de diğer kanlı çarpışmada Suvla ve Anafartalar da oldu. Düşman 6 Ağustos’ta Kanlısırt’a çıkartma yaptı. Düşman saldırısı kırıldı. Düşman 8 Ağustos’ta Cenkbayırlı ve Şahinsırt’a saldırdı. Düşman 9 Ağustos’ta geri atıldı. 16 Ağustos’ta
düşmanın Kireçtepe’ye yaptığı saldırı püskürtüldü. Nitekim düşman 19-20 Aralık’ta Anafartalardan, 8-9 Ocak’ta da Seddülbahir’den çekildi.

SONUÇ

Birinci Dünya savaşına kendisine fiili bir saldırı yapılmadan, her türlü
imkansızlıklar ile giren Osmanlı devleti ordusundaki silah, cephane, mühimmat eksikliklerine rağmen kısmen başarı kazanabilmişti.

Bu başarı da en önemli husus tabi ki Türk milletinin üstün vatan sevgisi ve
vatan yolunda ölüp olma düşüncesi vardı. Kafkaslardan ırak’a oradan Çanakkale’de gösterilen bu direnme takdire şayandır.

Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi Birinci Dünya Savaşı’nın uzamasına, çeşitli cephelerin açılmasına sebep olmuştu. Aslında Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’nın sebepleri içerisinde bir yer olmadığını görmekteyiz. Daha sonra gerek Almanlara savaşın kazanılması yönünde duyulan güven ve bu güvenle yönetimin Almanya’ya duyduğu yakınlık ve hayranlık Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinde etkili olmuştur.

Çanakkale’de Türk milleti tarihte eşine rastlanılmayacak bir mücadele
göstermiştir. Türk milleti bu cephede diğer cephelerde olduğu gibi,
yaşlısıyla, genciyle, erkeğiyle, kadınıyla dişini tırnağına takarak milli bir şuur içerisinde, üstün silah ve zırhlarına güvenen, maneviyattan yoksun ve Türk milletinin maneviyatından bihaber milletleri, ”Çanakkale geçilmez” diyerek onlara unutamayacağı bir ders vermiştir.

Fakat diğer cephelerde Çanakkale’deki başarının aynısı görülmediyse de
şartlar ve imkansızlıklara rağmen büyük mücadele verildi. Kafkaslarda 90 bin askerimiz, Enver Paşa’nın bir numara olma egosunun kurbanı olarak dişi kanlı düşmana bir tek mermi atmadan Kafkasların dondurucu soğuğunda şehit düşmüştür.

Irak, Filistin, Suriye, cephelerinde ise düşmanın ileri taarruzları yer yer
durdurulmuşsa da düşman tamamen kutsal topraklardan sökülüp atılamamıştır ve bu şartlar altında Osmanlı Devleti Mondros Ateşkes Antlaşması için masaya oturmak zorunda kalmıştır.

BİBLİYOGRAFYA
– KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, IX.cilt Ankara, 1996
– TURAN, Şerafettin, Türk Devrim Tarihi, İstanbul, 1994
– EROĞLU, Hazma, Türk İnkılap Tarihi, İstanbul
– POİANKOWSKİ, Joseph, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü, İstanbul, 1990
– DANİŞMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Kronolojisi, Ankara, 1972
– ÖZTUNA, Yılmaz, Osmanlı Tarihi, cilt 1. Ankara, 1998
– TUNCAY, Metin- KOÇAK, Cemil, ÖDEKAN, Ayla. İstanbul 1998
– ARMAOĞLU, Fahir, 20. yy. Siyasi Tarihi, Ankara 1981
– AKSUN, Ziya Nur, Osmanlı Tarihi, XI.cilt İstanbul 1994
– GÜNGÖR, Erol “ Tarihte Türklük”, İstanbul 1990
– DANIŞMAN, Zuhuri, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi,XII. Cilt, İstanbul
– İHSANOĞLU, Ekmeleddin, Osmanlı Devleti Tarihi, cilt 1. İstanbul 1998
– http:// www. Enfal.de / otarih60. htm

DİPNOTLAR:
1)
Şerafettin,Turan, “ Türk Devrim Tarihi”, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1991.s.46
2) Enver Ziya Karal, “ Osmanlı Tarihi” .IX. cilt. TTK Bssımevi, Ankara, 1996, s.416-417
3) “Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi” XII cilt, Çağ Yayınları, İstanbul s.181
4) http://www.enfal.de / o tarih 60.htm
5) HAmza Eroğlu, “Türk İnkılap Tarihi”, Savaş yay. İstanbul, s.78
6) Joseph Pomiankawski “ Osmanlı İmparatorluğu’nu Çöküşü” Kayıhan Yay.İstanbul, 1950,s.95
7) “ Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi” XII.cilt, Çağ Yayınları, İstanbul, s. 181.
8) “ Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi” XII.cilt, Çağ Yayınları, İstanbul, s. 182
9) İsmail Hami Danişmend “ İzahlı Osmanlı Kronolojisi” Türkiye Yaınevi, 1972, Ankara,s 428
10) Yılmaz Öztuna, “ Osmanlı Tarihi” cilt.T.T.K.B.E, Ankara 1958,s.658
11) Metin Tuncay, Cemil Karakoç, Ayla Ödekan, “ Türkiye Tarihi”, Cem Yay. İstanbul 1982, s. 147-48
12) Fahir Armanoğlu, “20. yy. Siyasi Tarihi” Alkım Yayıncılık, Ankara,1981,s.112
13) Van Kress, Filistin cephesinde Zeki Beyle beraber çarpışmış ve II.Kanal harekatında bulunan Alman
Albaydır.(Ziya Nur Aksun “a.g.e” s.340
14) Ziya Nur Aksun, 1Osmanlı Tarihi” vı.cilt, Ötügen Neşriyat, İstanbul,1994,s.341
15) Enver ZiyaKanal”a.g.e”, s.427
16) Erol Güngör,”Tarihte Türklük”, Ötügen, İstanbul,1990, s.423
17) Zuhuri Danuman “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi”, xıv.cilt Yeni Matbaa, İstanbul,1966,s.103
18) Ekmelleddin İnsanoğlu, “Osmanlı Devleti Tarihi”, I.cilt, Feza Yayıncılık, İstanbul ,s.125
19) “Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi” XII. Cilt, Çağ Yayınları, s.189