Lhıtenıgheche
Derleyen: GHUNEKHO Savsır Özbay
Bilindiği gibi bölgeye Çerkesler iki aşamada geldiler. İlk gurup 1878 Berlin Anlaşması’yla Rusların baskısı ve Osmanlı’nın istemiyle Balkanlara yerleştiler. İkinci grup ise Karadeniz üzerinden gelenler. Bu bölgeye 100 bin dolayında Müslüman unsur bu dönemde yerleştirirdi. Çerkeslerin Kafkasya’dan çıkışında olduğu gibi, Osmanlı Balkan sürgününde de en büyük etken olmuştur. Balkan sürgününden 1920’lere kadar yerleştikleri bölgede tutunmaya çalıştılar. Bu tarihlerde Balkanlardan bu bölgeye bir göç daha yapıldı ama bunların arasında Çerkesler yoktu.
Kurtuluş Savaşı’nda bölge Çerkesleri arasında ayrışmalar yaşandı. Bir kısmı bildikleri, güvendikleri, ancak, kullanıldıklarının farkında olamadıkları Halifeden yana olanlar. İkinci gurup, Halife yandaşların karşı olup kendilerine bir yol arayanlar. Çerkesler bu ikilem içinde hareket ederlerken kendilerini etnik çatışmaların içinde bulurlar.
1914’te İttihat ve Terakki’nin propagandasıyla 100 dolayında Müslüman’ı Balkanlarda kopartıp Trakya ve güney Marmara’ya, buradan ayrılan Ermeni ve Rumların yerlerine yerleştirmek için getirildi. (1) Bunları içinde en büyük sorun Arnavut kökenlilerdi. Çünkü, daha önce Balkanlara Çerkesler yerleştirilince Arnavutlar onları istilacı görmüştü. O dönemlerden Çerkeslere duyulan kin, 1920’lerde birlikte yaşamak zorunda kaldıkları halde Mustafa Kamalpaşa’da (Kirmasti) su yüzüne çıktı.
İttihat ve Terakki’nin Ermenilerin sürülmesini istemesi gibi, Kuvayi Milliyecilerde Çerkeslerin evlerinden, yurtlarından sürülmesi istemiyle propaganda yapmış ve uygulatmışlardı.
Bölgede sorunların giderilmesi için görev yapanların büyük bir bölümü de Çerkes kökenliydi. Bunlar, Bekir Sami Bey, Yusuf İzzet ve Ethem Bey’dir. Bekir Sami ve Ethem bey hiçbir zaman olaylara Çerkes kimliği ve gözüyle bakmadılar. Yusuf İzzet Bey’in Çerkesleri koruma arzusunu olayların akışında görüyoruz. Yine bir Çerkes olan Anzavur Kirmasti’yi istila edince 172. Alay Komutanı Osman Bey askerleriyle Kirmasti’den Bursa’ya çekildi. Bölgenin 14, kolordu komutanı ve tek yetkilisi Yusuf İzzet Paşa, kendisinden ve Ankara’dan habersiz yapılan bu olaya sinirlenerek Osman Bey’i idam istemiyle divanı harbe verdi.
Bekir Sami’de olayları duyunca, Osman Bey’in emrindeki askerleri kışkırtı ve idamı engelleti. Zorda kalan Yusuf Bey, bu isteğinden vaz geçti. Bekir Sami, kendi arkadaşını küçük düşürmeye çalıştığı gibi 4 Kasım 1919 Atatürk’e yazdığı mektupta, Yusuf İzzet Paşa’nın, Ziya Gökalp nasıl bir Türk milliyetçisiyse, onunda bir Çerkes milliyetçisi olduğunu, güvenilmemesi gerektiğini ve olaylardan el çektirilmesini istedi.
Bölgedeki olaylara Çerkes gözüyle baktığımızda;
a) Bekir Sami Paşa’nın hiçbir zaman Çerkes kimliğini hissetmediğini, devamlı Çerkes’im diye Çerkesleri kullandığını, kendisine güvenen komutanını dahi suçlayacak derecede biri olduğu görülür.
b) Ethem (Çerkes)Bey, kendisi hiç bir şekilde isminin başındaki Çerkes ismini kullanmadı. Yenildikten sora bu isim İnönü tarafından ismine eklenmiştir. O da, hiçbir şekilde Çerkes kimliği ve düşüncesini taşımadı. Onun öldürdükleri, yok ettiklerinin büyük bir bölümü Çerkes’ti. Kısaca, kendisi arzuları uğruna ırkdaşlarının yok olmasına, öldürülmesine, sürülmesine katkı sağladı. Bölgedeki ve diğer yerlerdeki eylemlerine bakınca Çerkes Ethem’in bir Çerkes haini olduğu gerçeği ortaya çıkar.
c) Yusuf İzzet Paşa, Çerkeslerin yetiştirdiği en değerli kişilerdendir. Kendisi hiç bir zaman içinde bulunduğu, ekmeğini yediği devlete ihanet etmedi. Kendisine canveren, hayat veren ulusunun da en büyük savunucularından olmuş bir asker, aynı zamanda da bir bilim adamı nitelliğindedir.
Bölgede yaşanan olaylarla ilgili çok şeylerin yazılması gerekir. Çünkü, olaylar kapatılmış ve bölge Çerkesleri kimliklerini bir dönem saklar hale gelmişti. Bölgede yaşanan sürgünü Merhum Mehmet Fetgeri Şöenu’nun “Sun“unda bulabiliriz. Anılan Sun’un gençlerce okunmasını gençlerimize öneririm.
DİPNOT:
1) Bursada yaşam. Sh. 184-203