Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam
20.12.2010 tarihinde, “Yanlışlığın Yalnızlığı” başlığı ile CC’de paylaştığım, daha sonra “Türkiyeli Çerkes Çemberi” adlı kitabımda da yer bulan yazıdaki değerlendirmemi neredeyse noktası virgülüne kadar doğrulayan bir belge. Eseri, sayın yazara haber veren, yardımcı olan, izin veren kişi ve kurumlarla birlikte ve elbette Sayın Mustafa Özsaray’a teşekkürlerimi sunuyor, tarihimizi, biri kapalı olarak değil, her iki gözü de açık olarak inceleyecekler için ufuk açıcı olacağı inancı ile altını çizdiğim bölümleri sunuyorum:
Önce benim değerlendirmem:
“Bizce olayın özeti birkaç cümle ile şudur:
– ‘En güçlü olmak, koşullar elvermiyorsa, bir diğerinin en güçlü olmasını engellemek’ Dünya, Dünya olalı beri, büyük devletlerin evrensel, temel ilkesidir.
– Günümüz dünya güçleri nasıl ki dünyanın çeşitli bölgelerinde, kendi çıkarları için bölge halklarını hiç önemsemeden savaşıyor, halkları da savaştırıyorlarsa, döneminde Kafkasya’da asıl savaşanlar, yok olması pahasına bizleri savaştıranlar dönemin dünya güçleri idi.
– Halklarımızın kaderini çizen büyük güçler arasındaki antlaşmaların hiçbirinde Kafkas halklarından birinden birinin imzasının olmayışı savımızın en kesin kanıtıdır.
Birçok tarihçinin belirttiği gibi bu devletler. Kafkas halklarını hiçbir zaman özne olarak kabul etmemiş hep nesne olarak görmüşlerdir.
– Savaşın asıl nedeni, Çarlık Rusya’sının genişleme, en büyük olma temel kuralı gereğince sıcak denizlere inme, Hindistan ticaret yollarını ele geçirme ve sayılabilecek daha bir çok nedenle Kafkasya’yı, özellikle de Kuzey-Batı Kafkasya’yı ele geçirmek istemesidir.
– Osmanlı, İran, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın asıl amacı Çarlık Rusya’sının genişlemesini, büyümesini önlemektir. Başlarda Kafkas halklarının Rusya’yı durdurabileceği sanılmış, yardım edilir gibi yapılmış ancak Rusya’yı Kafkasya’da durdurmanın mümkün olmadığı görüldüğünde de savunma hattı olarak Osmanlı topraklarını seçmişlerdir. Böylece Osmanlı’nın güçlendirilmesi gündeme gelmiştir.
– Dolayısı ile savaşın son bulmasından çok önce, özellikle Kuzey-Batı Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına göçürmek planları ve antlaşmaları yapılmıştır.
Özetle Çerkes’siz bir Kuzey-Batı Kafkasya amaçlayan Çarlık Rusya’sı itmiş, bu coğrafyadaki insanların gücüne ihtiyacı olan Osmanlı Devleti çekmiş, gücü takviye edilmeyen Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın daha da büyümesini engelleyemeyeceği tehlikesini gören Avrupa ülkeleri de sürgünü desteklemişlerdir”.
Şimdi de daha sonra bir da birçok pasajını paylaşabileceğimizi umduğum yapıtın önsözünden alıntılar:
“ÖNSÖZ
Osmanlı ile Çerkesler arasındaki ilişkiler üzerine Osmanlı döneminden kalma arşiv belgelerinin oldukça fazla olmasına rağmen yazma ve matbu eserler maalesef çok az sayıdadır. Bunlar arasında “Ahvâl-i Anapa ve Çerkes” adıyla tarih literatürüne geçen yazma eser gerek Osmanlı gerekse Kafkasya tarihi açısından çok değerlidir. Ferah Ali Paşa’nın kâtibi Kesbi lakaplı Haşim Mehmet Efendi’nin anlatımlarına dayanması sebebiyle onun ismiyle kütüphane kayıtlarına geçen bu eserin yazarı belli değildir. Bu kıymetli eseri kaleme alan kişinin bizatihi Haşim Efendi olmadığı kitabın son paragrafındaki şu ifadeden de anlaşılmaktadır: “Şeyh Ferah Ali Paşa’nın tedbir ve idaresi hakkında Hâcegân-ı Divân-ı Hümüâyün’dan ve halen şehremini olarak görev yapan Cavit Ahmet Beyefendi’nin yazılarından bilgi sahibi oldum. Onları Kesbi Haşim Efendi’den sorduğumda yukarıda açıklandığı şekilde anlattı. Bu eser onun tarifi üzere kaydedilip yazıldı”
(…)
Topkapı Sarayı Kütüphanesi Hazine fonunun 1564 numarasında kayıtlı bu eserde Osmanlı ve Kafkasya siyasi tarihine ait çok kıymetli bilgi ve yorumlar mevcuttur. Kitap bunun yanında Çerkes ve Abazaların sosyo-kültürel yарılаrınа dair olduk yararlı bilgileri içermektedir. Kitabın yazımı 27 Cemaziyelevvvel 1213 (6 Kasım 1798) tarihinde tamamlanmıştır.
(…)
Eser Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u ele geçirmek ve sıcak denizlere inmek amacıyla sürekli ilerleyen ve son olarak Kırım’ı ele geçirerek kendi varlığını tehdit etmeye başlayan Rusları Çerkesya’da durdurma girişimlerini konu edinmektedir. Kuşkusuz Osmanlı Devleti’nin Anapa merkezli Çerkesya toprakları üzerindeki nüfuz mücadelesi sanıldığı gibi bu kitabın ana eksenini teşkil eden Ferah Ali Paşa’nın faaliyetleri ile başlamamıştır. Ondan daha önceki dönemlere ait askeri, siyasi ve diplomatik ilişkilerin var olduğu Osmanlı Arşivi kayıtlarından anlaşılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanan bu ilişkilere bakıldığında Osmanlı ile Çerkesya halkları arasında zaman zaman çatışmalar olsa da dostane bağların oldukça kuvvetli olduğu görülmektedir.
(…)
Ferah Ali Paşa öncesi dönemde Osmanlı-Kafkas ilişkilerinin temelinde ileri gelen Kafkas ümera ve ulemasına birtakım hediyeler verme ve maaş bağlama tedbirleri uygulanmıştır. Bunun amacı Kafkas kabilelerinin gönüllerini alarak kendi yanına çekmektir. Benzer yöntemlere Rusların baş vurduğu da bilinmektedir.
Kırım’ın Rusya’nın eline geçmesiyle telaşa kapılan Osmanlı Devleti, Çerkes ileri gelenlerinin gönüllerini alarak kendi yanına çekme şeklindeki politikasına ilaveten Ferah Ali Paşa ile bölgeye hatırı sayılır miktarda askeri güç yerleştirmeye başlamıştır. Bu harekâtın ana unsuru Anapa’da bir üs oluşturmaktır. Üssün kurulmasıyla birlikte Osmanlı, Çerkes halklarını Rusya’ya karşı askeri ve mülki yönden kendine bağlı olarak örgütlemeye çalışmıştır. Bu politikanın amacı yeni topraklar kazanmaya yönelik bir fetihten ziyade Anadolu’yu koruma endişesidir. Çünkü Osmanlı bu dönemde savunma ağırlıklı politikalar izlemeye mecbur kalmıştır. Devletin stratejisi Anadolu önünde bir Çerkes seddi oluşturmaktır. Yazar kitabın mukaddimesinde bunun bir zorunluluk olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Ruslar Kırım’ı işgal ettikten sonra sahillerinde bulunan otuz altı kapılı limanı, Özi Kalesini2, Kılburun3 ve Pirezen4 adalarını, Hocabey Limanı’nı5, zahire ambarlarını ve kaleyi ele geçirdiler. Artık Osmanlı Donanmasına ait gemilerin gerektiği anda giriş çıkış yapabilecekleri Karadeniz’de Bender-i Kili6 ve Sinop limanlarından başka Anadolu yakasında liman kalmadı. Bu durumda kara tarafından Anadolu’ya set olacak ve hilekâr kâfir ordularının önünü kesecek güçlü bir engel oluşturmaya çalışmak önemli hale geldi, hatta kaçınılmaz bir zorunluluk oldu.”
Bu açıdan bakıldığında Çerkesya, Osmanlı Devleti için gerçekten kitabın başında da belirtildiği gibi “yeni dünya” hükmündedir. Osmanlı kendi güvenliği açısından bu “yeni dünya” ya açılmak ve düşük seviyede var olan ilişkileri pekiştirmek zorundadır. Fakat bu eserde de belirtildiği üzere Ferah Ali Paşa haricindeki paşaların beceriksizlikleri, askerlerin isteksizlikleri ve Osmanlı merkezi idarecilerinin olayın ciddiyetinden uzak basiretsiz yaklaşımları “Çerkes Seddi” politikasının iflasına neden olmuş ve Rusların bölgeyi işgalini hızlandırmıştır. Kırım ve Çerkesya’nın düşmesinin ardından tüm Kafkasya’yı ele geçiren Rus orduları Karadeniz, Rumeli ve Doğu Anadolu’dan Osmanlı topraklarına hücum etmeye başlamıştır. Bu açıdan bakıldığında ‘Osmanlının yıkılışındaki en büyük amillerden biri de Kırım ve Çerkesya’nın stratejik öneminin Ruslar kadar kavranamaması ve bu bölgelerin onlara karşı yeterince korunamamış olmasıdır denebilir.
Kitap 1798 yılına kadar olan olaylardan bahsetmektedir. Osmanlı 1828 yılına kadar Anapa’da kalmışsa da Rusların ilerleyişini durduramamıştır. Nihayet bu tarihte Anapa’nın düşmesiyle birlikte bölgeden tamamen çekilmiş ve aslında kendine ait olmayan Çerkesya’yı 14 Eylül 1829 da imzalanan Edirne Antlaşması’yla Ruslara terk ettiğini kabul etmiştir. Çerkesler tarihin her devrinde bağımsız olduklarını ileri sürerek bu antlaşmayı tanımadıklarını tüm dünyaya duyurup 1864 yılına kadar Ruslara karşı savaşı sürdürmüşlerdir.
Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan ve bu yazmadan bizi haberdar eden Fethi Güngör’e, yazmanın yayınlanmasına izin veren Topkapı Sarayı’nın sayın yetkililerine, bu kıymetli eserin sadeleştirilmek suretiyle herkesin istifadesine sunulmasını öneren ve tashih işini yapan Ali Barut’a, yaptığım çalışmayı okuyup bazı düzeltmeler yapan Bekir Yılmaz’a ve Farsça şiirleri çeviren İbrahim Küreli’ye ayrı ayrı teşekkür ederim. Yine bu önemli yazmanın yayınlanması konusundaki maddi ve manevi destekleri dolayısıyla Kafkas Vakfı’nın değerli mütevelli ve yönetim kurulu üyeleri ile tüm gönüldaşlara şükranlarımı sunarım.
Çalışmak bizden tevfik Allah’tandır.
Mustafa Özsaray İstanbul 2012”
_________________________________________________________________
2 Bug nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde bulunan liman şehri
3 Dinyester nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde bulunan şehir.
4 Karadeniz’in kuzeyinde Bug (Akrul) nehrinin denize döküldüğü bölge açıklarındaki 5 “Kırım liman şehirlerinden, günümüzde Ukrayna’daki Odessa liman kenti.
6 Dinyester nehrinin yukarısında, günümüzde Moldovya sınırları içinde bir şehir,