ÇERKES AMALE

CC Forum
Aşağıdaki anlatı CC Forum sayfalarından alınmıştır.

İnşaat malzemesi yüklü kamyonet, Moda’da büyük bir inşaatın önünde durdu. Yanımdaki şoför, burası dedi. Çalıştığım firmanın kamyoneti ile malzeme nakletmek benim görevim değildi. Kim bilir belki de yitmiş bir kardeşimi görmem için Tanrı görevlendirmişti beni. Yapının hemen önünde harç karıştıran amele içeriye seslendi.

– Çerkes. Malzeme geldi. Gel de teslim al
– Patlamadınız ya geliyok, dedi içerden doğulu olduğu şivesinden anlaşılan bir ses ve çok geçmeden pala bıyıkları, kıyafeti ve yürüyüşü ile tipik bir inşaat çavuşu koşar adım çıktı.

O kamyonetteki malzemelere bakarken ben yanına sokuldum.

– Sana Çerkes dediler neden?
– Adım Çerkes de ondan.
– Bu senin takma adın mı?
– Adamın nüfus kahadındaki adı takma mı olur ki?
– Hakiki adın mi Çerkes?

Yüzündeki ifade kızgınlığı gurura terk etti.

– Ne belledin ya?
– Öyleyse seninle biraz konuşalım.
– Hele şu malzemeleri bir indirek te gonuşuruk.

Yanına çağırdığı bir amele ile çabuk çabuk malzemeleri indirip içeriye taşıdılar. İşini bitirmiş olmanın verdiği rahatlıkla yanıma geldi.

– Buyur abey gonuşak.
– Nerelisin?
– Siirtliyim.
– Peki anlat bakalım, sana neden ÇERKES adını takmışlar ve kim takmış?
– Neden sordun ki? dedi yüzüme ters ters bakarak
– Ben de Çerkes’im de merak ettim, diye cevapladım.

Bakışları birden değişti.Bu bakışlarda bir büyüğüne karşı ettiği saygısız davranışın utancı, uzun süre çölde susuz kalmış birisinin bir sürahi suya bakışı okunuyordu. Birden yaydan fırlamış ok gibi koştu bulduğu bos bir sandığı kaptı getirdi. İtina ve çabuklukla sandığın tozunu sildi. Oturmamı işaret etti ve elini uzattı.

– Hos gelmissin abey otur hele, dedi.

Uzattığım elimi sevgiyle ve kuvvetle sıktı. Tekrar sordum.

– Bana aileni çevreni ve kendini anlatır mısın?
– Abey, dedemin babası Kafkasya’dan gelmiş. Galabaymişlar geldiklerinde ama ötekiler ya garışıp gitmişler ya da göçmüşler başka yerlere. Dediğim gibi galanlar garışmışlar yerli halkla. Benim dedem akıllı adammış abey. O ölüm döşeğindeyken ben doğmuşum. Babama “sonrakiler bilmeyecekler. Bari bu çocuğa Çerkes adını takın. Hiç değilse onun adı geçtikçe Çerkes olduğunuzu hatırlarsınız” demiş.

– Çerkesce biliyor musun?
– Bilmem
– Adetleriniz nasıl?
– Kürt adetleri abey.
– Kızlarınızı kime verirsiniz?
– Başlığı kim çok verirse ona.
– Çerkes düğünü gördün mü hiç?
– Görmedim.
– Çerkeslikle ilgili hiçbir şey bilmiyor musun?
– Yok abey, babam kendi bilmez ki öğretsin. Anam Kürt biz de Kürtçe öğrendik.
– Ama insan kendi adetlerini, nereden gelip ne yaptığını öğrenmek için gayret göstermez mi?
– Fakirlik abey, memlekette çalıştık ağanın işinde. Bir gün, sen bizden değilsin zati, dedi kovdu. Vurduk geldik buraya, gece gündüz çalışıyok ki eve para gönderek.

Bakıştık bir müddet seksizce. Onun bakışlarında yitmişliğin üzüntüsü ve utancı, bakışlarımda yiten bir kardeşimin şahsında ÇERKES ulusunun yitmişliğini görmenin üzüntüsü, bu ulusun yitmesine neden olanlara karşı biriken hıncım vardı.

– Dinle bak kardeşim ÇERKES, dedim ve dilimin döndüğünce kim olduğumuzu, nereden, nasıl ve hangi umutlarla geldiğimizi, geldiğimizde ne bulduğumuzu, adetlerimizi, düğünlerimizi anlatmaya çalıştım. Ama kendini öğrenmenin ona büyük bir sevinç verdiği de su götürmez bir gerçekti. Nasırlı eli ile yanağına süzülen göz yaşlarını silerken;

– Abey, dedi. Senin memleketin buraya kaç saat?
– Altı saat vardır, dedim.
– Bu ay memlekete para göndermeyim. Sen beni sizin oraya götür, gözümle bir görem de çoluk çocuğa anlatam. Onlara anlatacağım göndereceğim paradan daha kiymatli herhal.

Yanından ayrılırken ÇERKES, ağlıyordu. Bu kendini bulmanın verdiği mutluluktan, yitmişliğin verdiği üzüntüdendi…