DEMOKRASİ VE HÜRRİYET

Dr. Vasfi Güsar
1 Şubat 1953

Demokrasinin mühim davalarından biri fertlerin, şahısların hürriyetini sağlayıp korumaktır. Demokrasi çoğunluğa dayanmaktan ziyade ve hatta çoğunluğa karşı azınlığı ve fertleri himaye eden bir rejimdir.

Diktatörlük: istibdat devirleri hiçbir zaman ferdin hürriyetini korumamış daima azınlığı çokluğa veya çokluğu azınlığa hakim kılmış ve bu suretle istibdat idaresini kurmuştur. Diktatörlük, şeflik devirlerine Demokrasi, tabiatıyla laftan, hayalden ileri gidemezdi. Bizde de inkılaplar, istihaleler hep sathi geçmiş halkın iç tabakalarına, hatta şehirlerin tamamına nüfuz edememiş, bir cila olmuş, bir bulut gibi gelip geçmiştir.

Bütün tarih boyunca memleketimizde muhtelif partilerin: memleketin iyiliği için en temiz niyetlerle çalıştıklarını iddia etikleri devirlerde dahi hürriyet ve demokrasinin mevcut bulunduğunu iddia etmek kabil değildir. Demokrasi halkın kendi kendini idaresi diye tarif edilen bir idare şekli olduğuna göre, insanlara hürriyet ve saadet sağlayan bir rejimdir.

Bilindiği gibi devlet hakimiyeti şekilleri Monarşi ve cumhuriyet diye ikiye ayrılır. Monarşide hakimiyet yok tek şahısta, cumhuriyet idarelerinde devlet, birçok şahısların idaresinde olduğuna göre monarşi idareye nazaran daha mütekamil bir idare şeklidir.

Cumhuriyet idareleri hakimiyete tesahüp eden şahısların mahiyetlerine nazaran ya Aristokratik veya Demokratik olarak iki şekil gösterir.

Aristokratik devlette muayyen ve asil bir sınıf veya servet, bilgi, yaş gibi çeşitli sebeplere dayanan bir idare olduğu halde Demokraside muayyen bir sınıf vesaire yoktur. Ve doğrudan doğruya halkın hakimiyeti esasına istinat eder. Yani demokraside hakimiyeti elinde tutan millettir, halktır. Demokraside halk Millet vekilleri vasıtası ile temsil edilir.

Doğrudan doğruya halk tarafından intihap edilen bir meclisi veya Millet meclisiyle beraber bir kısmı hükümet ve devlet başkanı tarafından seçileni bir de Ayan meclisi bulunur. Her iki meclisin vazifesi kanunlarla tespit edilmiştir. Fakat asıl temsil Millet meclisine aittir.

İnsanların doğuşlarında bazı dokunulmaz haklara sahip oldukları bütün medeni dünyaca kabul edilmiştir. Bunda ferdin topluluğa, azınlığın çoğunluğa, zayıfın kuvvetli olana karşı savunması fikri büyük rol oynamıştır.

Hürriyet ve Demokrasi, devletlerde, medeni-milletlerde her şeyden üstün tutulmuş kudsi bir varlık olarak tanınmıştır Hatta hürriyet; demokrasiden de daha önemli telakki edilmiş ve hürriyetle demokrasinin ayrı ayrı şeyler olmadığı tebarüz ettirilmiş ve devletler; teşkilatı esasiye kanunlarına koydukları maddelerle bunu teyit etmişlerdir.  Hatta Amerikalı hakimler tesadüfi olarak işbaşına gelen bazı bazı hükümetler tarafından memlekette tatbikına kalkınacak ve yeltenecek antidemokratik kanunlara karşı memlekette hürriyet ve demokrasinin korunması için; konacak kanunların Ana yasaya uygun olmasını mahkemelerin kontrol etmesini teyide çalışmışlar ve muvaffak da olmuşlardır.

Devlet bir gaye olmayıp bilakis devlet; teşkilatıyla halkın ve sosyal teşeküllerin münasebetlerinin tanziminde vasıta olduğuna göre insanların hürriyet, saadet ve refahını temin etmekle mükellef telakki edilmelidir.

Hür insan olmanın en mühim vasfı: düşünme yani fikir hürriyeti, söylemek ve yazmak hürriyetleri olduğuna göre bu ü faktörü insan haklarını başında telakki etmek icap eder.

Fikir hürriyeti şuurunu bir hakkıdır. Hareketsizdir, hafiftir, saklıdır. Fikirler; insanlar için vefakar bir dosttur. Bunu tespit için ne televizyon kar eder ne de hassa bir alet keşif edilmemiştir.  Fikir hürriyetinden asıl maksat yayınlanmasıdır. Totaliter hükümetlerce asıl korku da bu fikrin sözle ve yazıyla meydana çıkması ve neşir edilmesidir. Korkutan da budur. Yoksa yalnız fikrin hürriyeti bir şey ifade etmez. Fikir hürriyeti hiçbir korku ve endişeye yer olmaksızın mukaddes olan düşünme hakkıdır. Bir insan duyar, düşünür yazmak ister; yazamaz, bu insanın ne kadar ızdırap çektiğini düşünmelidir. Izdırap çeken bu bedbahtın hem eline kelepçe vurulmuş hem de ağzına fermuar takılmıştır. İnsanlık ve vatan tabiatıyla daha üzüntü içindedir. Bu öyle bir baskı ki insanlığa da bir suikasttır. Hür vicdanlara karşı bir cinayettir.

Hür fakat aksak fikirlere karşı gösterilecek en kuvvetli silah yine fikir silahıdır. Metin, sağlam, doğru fikirlerin yaşaması ne kadar tabii ise çürük ve aykırı fikirlerin yok edilmesi de yine fikir hürriyeti ile olur. Sağlam fikirler silahla ve işkenceyle yok edilemezler. Fakat boş ve sakat fikirlerin devamı nihayet gün, saat ve dakika meselesidir. Tenkitlerle boş fikirler ok olur ve realiteye uygun olanlar muzaffer olur. Bundan dolayı unutmamalıdır ki Demokratik idarelerde hükümet, siyasi partiler kendi arzularıyla hareket etmezler. Hükümetler ve bu hükümeti idare eden diplomatlar, idareciler elden geldiği kadar pek fazla tahammülü, çok soğuk kanlı olmalıdırlar. Demokraside halk hükümete muvakkat bir zaman için kendi işini emanet etmiştir. Bu, halkın çoğunluğunun arzusuyla ve onların itimadıyla iş başına gelen hükümet bir kayda tabi olmaksızın iş görmek değildir.

Millet bugün bir partiye, yarın başka bir partiye itimat ederek destekler. Demokraside hür vatandaşlara serbest intihap hakkı verildiğine göre bunu her zaman beklemek ve düşünmek gereklidir. Halk zemin ve zamana göre fikrini değiştirebilir. Son İngiltere intihabı bunun en güzel misalini vermiştir. Harbi Kazanan Çörçil hükümeti olduğu halde harbin akabinde halk reyini işçi partisine vermek suretiyle fikir hürriyetinin bir numunesini göstermiştir. Demokraside bugün halkın alkışlayarak iş başına getirdiği hükümeti ikinci intihap devresinde hayal sukutuna uğratabilir. Totaliter hükümetlerde bu bahis mevzuu değildir. Eğer politika adamları; bu idare şekillerine, halkın değişen temayüllerine, arzularına uymaz veya uymak istemezlerse böyle idarelerde zorluklara sertlikle mukabele ederlerse rejim pek kolay olarak diktatörlüğe ve istibdada doğru gider.

Vatandaşların hak ve hürriyetlerinin gelişmesine karşı gelmek demokrat hükümetlerin akıllarında geçmemek gereklidir. İnsanların hür doğduklarını, hürriyetin pek nazik olduğunu bu dava ile oynamanın demokrasilerde pek tehlikeli olduğunu daima hatırlamak lazımdır. Hürriyet terbiyesi ileri cemiyetlerde, olgunlaşmış milletlerde; demokrasi daha normal ise de demokrasiye yeni intibak etmeğe başlamış milletlerde bazı krizler geçirmek pek tabiidir. Bunları önleyecek en mühim vasıta kültür seviyesinin yükselmesi ve hükümetin çoğunlukla beraber azınlığa da aynı muamele de bulunması, tahammül etmesi, itidali elden bırakmamasıdır. Demokraside hürriyet; rejimin ana direğidir. Demokraside en çok sevilen şey hürriyettir. Totaliter sistemler hürriyetsizdir. Hürriyet korkutmaz sever ve sevindirir, hatta bu yüzden hürriyeti, daima güzel bir kadın şeklinde temsil ederler

Demokrasi derinde devletler insanların, fertlerin haklarına ve hürriyetlerine gerekli ehemmiyeti vermekle beraber ahden de bunu teyit etmişler ve insanların mukaddes tanıdıkları hürriyetlerini sağlamak için elden gelen gayreti beraberce fiiliyat sahasına dökmüşlerdir.

Amerika’da San Francisco şehrinde toplanan ve bizim devletimizin de iştirak ettiği konferansta kararlaştırdıkları ve Birleşmiş Milletlerin ilan ettikleri 10/Aralık/1948 tarihli İnsan Hakları Beyannamesi bunun açık teminatıdır. Bu beyannamede insan haklarına ve ana hürriyetlerine bütün dünyaca saygı gösterilmesinin temini üye devletlerin taahhüt altına almış olduğu yazılıdır.

Ayrıca 28 /Aralık/ 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin mukaddemesinde de Avrupa konseyine girmiş devletlerin insan haklarıyla temel hürriyetlerin, adaletin dünya sulhünün temelini teşkil ettiği belirtilmiştir.

Türkiye’nin, gerek Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın ve gerek Avrupa Konseyinin bir üyesi olmak sıfatıyla bu beyanname ve sözleşmelere katılması suretiyle insanlığa ve dünya sulhuna hizmeti şiar edinmesi, insanlık tarihinde takdirde değer bir hareket olmakla kalmamış Türkün asil ve necip hislerinin birer ifadesi olmuştur.