DEPREM ENKAZINDA ÇILGINLIK

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Çadır kentte, sahipsiz mezarlıklar şehrinde çılgın seçim zaferi kutlaması.
Depremin yerle bir ettiği şehirde, acılar bu kadar tazeyken seçim akşamı yaşanan çılgınlık asla anlatılamaz!
Ailesini, eşini dostunu, sevdiklerini enkazın altından kurtaramayan çaresiz insanların şehrinde, yıkıntılar arasında, enkazın tam ortasında yaşananlar, tarihe not düşülecek cinsten.
Bu nasıl bir sevinç, bu nasıl bir mutluluk, bu nasıl bir coşku, bu nasıl bir vefasızlık, bu nasıl bir pervasızlık, bu nasıl bir taşkınlık anlamak, anlatmak mümkün değil!

ADETA BİR KARNAVAL
Kadın erkek, yaşlı genç devasa kalabalıklardan oluşan konvoylar, sevinç naraları, coşku, çığlıklar, çılgınlıklar, kulakları sağır edercesine çalan marşlar, müzikler, bayraklar, posterler, saatlerce susmayan silah sesleri, renk cümbüşü havai fişekler… Benzersiz bir şenlik, benzersiz bir mutluluk… Mükemmel bir karnaval.
Seçim sonucuna sevinenlere, bu gelişmeyi bir zafer olarak görenlere kimsenin sözü olamaz.
Anlaşılmayan; bu çadır kentte, bu hüzün şehrinde, bu enkazın içinde, bu taşkınlık, bu taze acılar, bu kabuk bağlamamış yaralar üzerine bu çılgınlık neyin nesi?

ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA ACILAR YAŞADIK
Kulaklarımızda çınlayan, enkaz altında yürekleri dağlayan “Ne olur bizi kurtarın!” çığlıkları ve enkazın başında bekleyen yaman çaresizlik, çözümsüzlük, sahipsizlik…
Ve yıkılan binalarla yok olan hayaller, yok olan hatıralar, yok olan on binlerce can!
Hayaleti andıran şehirde yıkıntılar arasında, koyu karanlık sokaklarda, boş arazilerde yağmurun ıslattığı, rüzgârın uçurduğu yüreği ağır yaralı insanların son sığınağı çadırlar…
Yakınlarını, varını yoğunu kaybeden, umudunu tüketen yaralı insanların isimsiz mezarlarla dolu bir mezar şehir…

BU ŞEHİRDE BU KADAR BÜYÜK MUTLULUĞA ŞAHİT OLMADIM
Yıllardır bu şehrin en mutlu günü olan şehrin düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü il programlarını sundum. Ben, bu şehirde bu kadar coşkuya, bu kadar mutluluğa hiç şahit olmadım.
Ne diyelim, “büyük zafer” hayırlı olsun!

SANKİ ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA ÇARESİZLİĞİ YAŞAYAN BİZ DEĞİLİZ
Sanki anasını, babasını, evladını, sevdiklerini enkazda bırakan biz değiliz!
Sanki çadırlarda çaresizliği yaşayan, evsiz, eşyasız, sahipsiz, yer yer susuz, ekmeksiz kalan, okulsuz, camisiz, dükkânsız kalan başkaları!
Adeta şehrin canlı kalabilen tüm fertleri sokakta, alabildiğine çılgınca kutlama, şaşılacak kadar kalabalık araç konvoyları, çılgın korna sesleri, dans, müzik, silah sesleri, havai fişekler…
Yaşasın “büyük zaferimiz”, yaşasın kahraman şehrimiz

BU ÇILGINLIK PSİKOLOJİNİN KONUSU
Hâlâ enkazı kaldırılamayan, yıkımı tamamlanamayan, hayalet görünümlü şehrin cadde, sokak ve meydanlarındaki bu sevinç çığlıkları, bu araba kornaları, bu mutluktan çıldırmış halk görüntüsünün tahlilini yapmak, benim gibi bu dehşet verici büyük felaketi yaşayan ve sonrasında olup biteni gözlemleyen herkesi de aşar kanaatindeyim.
Sanırım bu çılgınlık artık psikolojinin, pedagojinin, sosyolojinin konusu.

UMARIM MASUM RUHLAR RENCİDE OLMAMIŞTIR.
Umarım enkazdan çıkarılamayan gencecik insanların, çocukların, anne ve babaların ruhları rencide olmamıştır!
Umarım bu kapanmamış yaralar üstündeki büyük mutluluk, bu tarifsiz çılgınlık, kurtaramadığımız, yok olup giden on binlerce masum canın kemiklerini sızlatmamıştır.
Hani ne demiştik “Eğitim şart!” demiştik.
Yürekten inanarak yineliyorum, “Eğitim şart!”