ELBEG Murat Duman
14.01.2006
– Saffet abi, duydun mu, dernek yeni bir dergi çıkartıyormuş.
– Ya boş versene onları. Onlar ne zaman iyi ve yeni bir şey yaptılar ki şimdi yapsınlar. Ben onların hiçbir çalışmasına ne katılırım ne de inanırım…
ya da
– Muhittin abi, burada önceden bir dernek vardı, şimdi ne oldu, kapandı mı, haberin var mı?
– Valla hiç haberim yok. Kaç senedir adımımı bile atmadım. Onlardan adam olmaz. Yaptıkları doğru düzgün bir şey yok ki. Bir ara gidip bakıyordum. Birileri bir şeyler yapıyordu ama açıkçası hiçbiri benim hoşuma gitmiyordu. Boş ver sen şimdi derneği, biz oyunumuza bakalım, hadi at bir kağıt sıra sende…
ya da
– Derneğin yönetimi değişmiş. Yeni başkan (x) abi olmuş.
– Ben yönetimdekileri tanıyorum. Hiç birinden adam olmaz. Onların evveliyatını bilirim ben. Sadece kağıt üzerinde adları var işte. Hiçbir sonuç çıkmaz bu yönetimden…
Buraya yüzlerce “ya da” yazabiliriz. Bu ve buna benzer konuşmalar yüzlerce kez yapıldı çünkü. Halende yapılmakta ve belki de bundan sonra da yapılmaya devam edilecek…
Biz burada yukarıdaki üç örneğe göre basit bir değerlendirme yapalım.
Eleştiri konusunda toplumlar bazında bir araştırma yapılsa herhalde Kafkas toplumu ilk sırada yer alırdı. Zira bizim toplum kadar eleştiriye düşkün başka bir toplum yoktur yer yüzünde. Eleştiri elbette gerekli.Zaten bu konuda “eleştirmen” vasfı ile bazı kuruluşlarda çalışanlar bile var. Ancak onlar bu işi profesyonel olarak yapmakta. Yani bilmedikleri bir konuyu değil bildikleri dalında uzman oldukları konularda görüşlerini belirtmekteler.
Toplum olarak sorunlarımızın en başta gelenlerinden bir tanesi de bu. Yani eleştirmek. Eleştirinin neresi sorun demeyin. Eğer eleştiriyi bir Çerkes yapıyorsa hele hele taşın altına elini koymayan bir Çerkes yapıyorsa maalesef sorun oluyor.
Doğuştan kazandığımız bir özellik mi yoksa sonradan mı edindik bilemem ama, her şeyi bilir ve her şeyden anlarız. Çok kolay eleştiririz ve çok kolay yargılarız. Suçluları da hemen idam ederiz. Onları dinleyip zamanımızı boşa harcayamayız…
Derneklerimiz de (statüsü farklı da olsa bu yazıda vakıfları da dernekler içinde dahil ediyorum) en çok yapılan şey herhalde eleştirmek. Daha doğrusu haksız yere eleştirmektir. Benim çok sıklıkla karşılaştığım diyaloglardan bazılarını yukarıda yazmaya çalıştım. Maalesef bu eleştirme huyumuzdan bir türlü vaz geçemedik. Böyle olunca da yerinde sayma hatta gerileme kaçınılmaz olmakta.
Dışardan eleştirmek çok koyladır. Oysa ne kadar haklı olursanız olun eğer olayların içinde değilseniz ve bu konuda hiçbir çaba harcamadıysanız, eleştirinizde haksızsınızdır. Zaten eğer böyle bir durum varsa bence yıkıcı bir şekilde eleştirmeye de hiçbir şekilde hakkınız yoktur.
Bizler nedense dernekleri çok farklı şekilde algılıyoruz. Her zaman derneklerde bir şeyler yapılmıyor diye yakınıyoruz. Yönetimi, derneklerde çalışanları hep bir şekilde yargılıyoruz. Sanki derneklerde çalışanlar gökten zembille inmişler. Bu şekilde görüyoruz onları.
Derneklerde çalışırsınız, bir şeyler yapmaya çabalarsınız, ama dernek yönetimi veya bazı kişiler sizin bu çalışmalarınıza karşı tavır alıyorlar, sizi engellemeye çalışıyorlarsa o zaman eleştirmek hakkınızdır. Zaten bu şekilde eleştiri yapanlara hiçbir sözüm yok.
Dernek yönetiminde görev alanlar veya dernekte çalışanlar iyi insanlar olmayabilirler, basiretsiz olabilirler, kendi toplumu veya tarihi konusunda yeterince bilgi sahibi olmayabilirler. Ama şunu unutmamalı ki, her ne olursa olsun onlar bizden bir adım daha öndedirler. Çünkü onlar bizden daha fazla fedakârlık yaparak yönetime gelmişler ve bir şeyler yapmaya çabalıyorlardır.