DOKTOR AMA İĞNE YAPAMIYOR

Kuban Paul Seauhmann
09.05.2004

Hepinizin mutlaka başından geçmiştir. Bir oto tamir atölyesine gidersiniz konu şöyle geçer. “Biliyor musunuz, bu usta var ya, on mühendisi cebinden çıkarır”. Aynı şeyi diğer akademik branşlar içinde söylendiğine tanık olmuşsunuzdur.

İşte buna; ‘hırsızı salıp, ev sahibini dövmek’ denir. Kişi doktor olmuştur, eczacı olmuştur ve mesleğinde yetersizdir. İğneyi yanlış yere vurup, insanları sakat bırakır. Tamam da; onu okutup mezun edenlere ne demeli?

Yine çoğunuz biliyorsunuzdur. Koca bir üniversite anfisinde, 300-400 kişi ders dinler. Daha doğrusu, hocanın anlattıklarını yazmaya çalışır. Sonra bu tuttuğu notlardan sorumlu tutularak sınavlara girer, başarırsa mezun olur.

Elbette, tamirci ustası on mühendisi cebinden çıkarır. O tamirci, bir ustanın tek çırağı ya da kalfası olarak bu konuma geldi. Ustanın eline de verin bakalım 400 çırak, bakalım aynı sonuç çıkacak mı?

Meslekleri küçültmenin kime yararı var? Asıl sorgulanması gereken 400 genç beyni bir anfiye tıkan sistem değil midir?

Dünya üzerinde yapılan her araştırma tek sonuca ulaşıyor. Zeka ve eğitim kapasitesi ırksal değil. Üst düzey zekada Ugandalı da olabiliyor, Amerikalı da. Tam aksini de düşünebilirsiniz. Zeka düzeyi düşük Ugandalı da olabiliyor Amerikalı da. Yani insan olarak aynı kapasiteye sahipler.

Peki fark nerede?

Fark, dünyaya bakış açısında.

Fark, kültürel derinliğin sığlaşmamasında.

Adam oturur kafa patlatır ve bir araç geliştirir. Sığ kafalar, bununla dalga geçer. Adamın adı çıkar dokuza inmez sekize. Kısaca “kafayı sıyırmış” der, geçerler.

Sonra da başka ülkelerde buluşlar yapan kendi insanlarını gazetelerin manşetlerine alıp, bunu övünç aracı yaparlar. Oysa kafalarını kaldırsalar çevrelerinde binlerce genç zaten böyledir.

Şiir yazana “sen de mi şair oldun?”, aktörlük hevesi olana “artiz mi olcan?”, araştırma yapana “ara, ara bulursun!” diyen bir anlayış; alay ettiği insanları kahraman yapar.

Bunların tümü zeka ile ilgili değildir. Kültürel davranış biçimleridir. Sırtına 60 kiloluk un çuvalını alıp götüren zeka, aslında 4 küçük tekerin üzerine bir tahta parçasıyla çok daha kolay yapabileceğini bilir. Ancak kültürü buna izin vermez.

Sağda solda bir çok inşaat görürsünüz. İçinde çalışan işçilere  bakınız. Birinin kafasında kask göremezsiniz. Neden? Çünkü kask takan işçi hemen alaya alınır. “Artiz mi oldun?” Bu bir kültürdür. Kafasına bir kalasa çakılı çivi saplandığında yaşamının kararacağını düşünemez. Evine artık ekmek götüremeyip, ele güne muhtaç olacağını anlamasına “artiz mi oldun” kültürü engel olur.

Nitelikli insanların çok olduğu toplumlar her zaman sorunların üstesinden gelebilmiştir. Diğerleri ise “vatan, bayrak, şehit” üçgeni içinde dönüp durur. Farkına varmaz ki, daha da bağımlı olmuş, daha da fakirleşmiş; işin kötüsü daha da niteliksiz hale gelmiş…

Kuzey Kafkasya’da yüzyıllarca nasıl ayakta kalındı sanıyorsunuz. Çünkü nitelikli insan sayımız çok fazlaydı. Kültürümüz bunu gerektiriyordu. Diğer toplumlar hayvan derilerini ya da kumaşları ayaklarına sarıp, ayakkabı niyeti ile kullanırken, bizim insanlarımız, diz kapaklarının üstünü kapatacak meşin çizmeler yapıyordu.

Başkaları elleriyle yemek yerken, bizim insanımız gümüş ve son derece özenle yapılmış çatal kaşıklar kullanıyordu. Herkes toprak çanaklar kullanırken, onlar metal tabaklar da yemek yiyorlardı. Neden? Çünkü, kimse “artiz mi oldun” demiyordu.

Çevrenizde birileri eğer gelişmek için çaba gösteriyorsa, iki eliniz kanda olsa destek olun. Yüreklendirin. Gücünüz yetiyorsa ekonomik destek sağlayın. Çünkü ne kadar çok insanımız nitelikli olursa, eski günlerimizi o kadar az anarız.

Son Söz
Çerkes, “bu gün insanlık için ne yaptım” diye sorandır. (Kuban)