FESAHAT VE BELAGAT ÜZERİNE BİR DENEME

KITIJ Cemil Biçer

Ben dilde öze dönmeyi savunanlara imrenirim, ama çoğunlukla öz Türkçe sözcükler yerine Farsçasını kullanmayı yeğlerim yazılarımda, zira Fars dilinde büyüleyici bir akustik olduğuna inanırım.

Fâsih; cümlenin yerinde ve zamanında kullanılmasıdır. Beliğ; fâsih bir cümleyi yerinde ve zamanında kullanan kişi. Beliğ söz; belagat içeren sözdür.

İki tür fesâhatten söz edilebilir:

  1. Kelimenin fesâhati: a) Söyleyiş zorluğu olmayacak (Tenafür-i Huruf). b) Dilbilgisi kurallarına (sentaks-söz dizimi) uyacak (Kıyasa Muhalefet). c) Anlaşılma zorluğu olmayacak (Garabet).
  2. Cümlenin fesâhati: a) Söylenişte güçlük olmayacak (Tenafür-i Kelimât). b) Dilbilgisi kurallarına uyacak (Za’f-ı Telif). c) Cümlede anlaşılma zorluğu olmayacak (Te’kid).

Bu etimolojik açıklamayı yapmamın amacı, entelektüel görünme kompleksi değil değerli dostlarım, söylediklerimin anlaşılabilmesi için girizgah yapıyorum. Bu saatten sonra tüm komplekslerden azadeyim; bilen bilir, bilmeyenler de bilenlere sorar, öğrenir. Yazılarımda çoğu zaman fesahat ve belagat içeren sözcükleri ulu dedem soylu Şapsığ Şpaşigo Kıtıj Smayll’e atfederek söylerim, sevabı bana kalır, günahı dedemindir. “Fesahatlı ve belagatlı konuşmak (yazmak) doğal bir yetenektir; evrensel kültür ile desteklenirse “sanat” olup hem edebileşir hem ebedileşir. Kültür dünyamızda belagat (retorik) alanında Ziya Paşa’yı tek geçerim. İkinci bir isim isterseniz, şeyh-ül muharririn Burhan Felek üstadımız ve Çetin Altan’dan başka isim gelmiyor şu an aklıma. Belâgat ustaları laflarını evirip çevirip, yavuz hırsız ev sahibini bastırır özdeyişine uygun olarak her koşulda üste çıkarlar. Nasrettin Hoca, gerçekten yaşamış mıdır bilmiyorum, ama bildiğim şudur ki; Nasrettin Hoca, Anadolu insanının belâgat ve fesâhatinin Nasrettin adını alarak ete kemiğe bürünmüş halidir.

Yukarıda yazılanların tümünü “dibace” (önsöz) kabul ediniz lütfen, benim asıl meramım işin “hatime”sinde. 20. yüzyılın ikinci yarısında yazılmaya başlanan bir senaryonun, 2002 yılında senaryolaştırılıp AKP&USA cast ajansı artistlerince filme çekilen şaheserin ödül töreni aşamasına gelmiş bulunuyoruz. “Hal-i pür-melalin nedir?” diye soracak olursanız, bir gerçek yaşam öyküsü ile hitama erdireyim:

Bir psikolog, ülkemizde her an yaşanılan tecavüz olaylarıyla ilgili araştırma yapıyormuş. Bir köyde, birkaç kişinin tecavüzüne uğrayan bir kadınla söyleşi yaparken, “Peki,” demiş, “Sana tecavüz ederlerken sen ne hissediyordun?” Kadıncağız ne diyeceğini bilememiş, biraz düşündükten sonra, “Sanki beni şey ediyorlardı,” demiş. Bu iktidar da uzun zamandan beri bizi “şey ediyor,” ama nedense biz derdimizi anlatmayı beceremiyoruz. Fesâhat ve belâgat üstadı olmanızın yetmediği anlar da oluyor bazen.