GELİŞEN ULUSLARARASI İLİŞKİLER ALINAN VE ALINMASI GEREKEN TAVIRLAR

Nart Sawsır
Şubat 1976, Yamçı, Sayı: 4

Türkiye’nin dünyada milletlerarası başlayan yumuşama politikasına, kendi çapında katılması, çok yönlü dış politika yörüngesine girmesi, dünya barışı açısından önemli bir adımdır. Özellikle, tarihsel ve sosyo-ekonomik nedenlerle, uzun süreden beri ilişki kurulmayan S.S.C.B. ile 1967 yılında,  Demirel Hükümeti zamanında başlayan ilişkiler bugün yeni boyutlar, ulaşmıştır. Türkiye’de birçok fabrika ve tesis Türk – Sovyet ekonomik ve teknik işbirliği sayesinde yapılmaktadır. Sayın Demirel’in 3. Demir Çelik Tesisleri’ni açarken yaptığı konuşmada ‘’Türk – Sovyet sınırını barış sınırı yapacağız’’ diyerek, dünya yumuşama ve barış politikasına önemli katkıları olmuştur.

Çerkeslerin Türkiye kesimi olarak dünyada ve Türkiye’de başlayan bloklar, rejimler arası yumuşama ve barış politikasını yakından izleyip, ulusal yararları eleştiriden geçirerek gerekli girişimlerde bulunmakta yarar vardır. Bloklu, bloksuz tüm ülkelerin Helsinki Zirve Konferansı’nda barış ve saldırmazlık paktı imzaladıkları bir çağda; doğmatik, katı görüşlerle ele alınacak ulusal ilişkiler çizgisi, çağımıza ters düştüğü için utopik ve zararlıdır da. Çerkeslerin Türkiye kesimi olarak, bir asrı geçkin bir süreden beri, doğmatık, katı görüşlerle, o çeşitli çıkar hesaplarıyla  şartlandırılarak  anavatan bir öcü gibi gösterilmiştir. İçinde bulunduğumuz toplumların bağlı oldukları siyasi blokların çıkarları doğrultusunda şartlandırılan kuşaklar,  anavatan K. Kafkasya’nın kendi kanından insanlarının, en yakın akrabalarını, kısacası ulusunun bir bölümünü kendinden sıyırıp attı. Geriye Kafkasya’nın doğa güzelliklerini övme kaldı. Senelerce anavatana hayalde özlem duyan bizler, şimdi sorunları daha çağdaş ve ulusal açıdan değerlendirme olanağını bulduk.

Dünyada ve Türkiye’de başlayan bloklar ve rejimlerarası yumuşama, K. Kafkasya’ya geliş – gidişler, Çerkesçe okuma – yazma bilenlerin günbe gün çoğalması ve anavatanla haberleşme olanaklarının artması, o çağımızın gereklerine göre kendini eğiten genç o kuşakların aydınlık görüşleri gibi nedenlerle, eski şartlanma yok olmasa bile, anavatana, ulusumuzun önemli bir bölümüne yaklaşımımız farklılaşmaya başlamıştır.

Gelişen Türk – Sovyet ilişkisi yakında kültür antlaşmasıyla yeni boyutlara ulaştığı zaman eski şartlanma, yerini yeni bir anlayışa bırakacaktır. Bu anlayış içinde yaşadığımız rejimler ne olursa olsun, hepimiz bir ulusun parçalarıyız. Amacımız bir bütün olarak ulusumuzun yaşamasıdır. Kendi toprağında, kendi geleceğini kendisi tayin etmek için kardeşçe, insanca yan yana yaşamak olmalıdır.

Çağımızda, gelişen uluslararası ilişkileri görmezden gelenler anavatanı tanıtmaya matuf girişimleri bir propaganda aracı olarak görebilirler ve gösterebilirler. Nitekim aldığımız haberlere göre YAMÇI’nın, K. Kafkasya’ya gezi yapanlarla yaptığı röportajları bir tanık gibi göstererek ‘’Aslında bunların amacı o rejimi övmektir. K. Kafkasya bir paravan olarak kullanılmaktadır’’ denilerek akıl dışı girişimlerde bulunulmaktadır. Hiç merak etmesinler öyle bir amacımız olsaydı, kendilerinden önce sayın savcılar 141 – 142’den dava açarlardı.

Dünyada hiçbir toplum kendi vatanına, kendi ulusuna kendi kardeşlerine bu denli yabancılaşamaz. Ve yine dünyada hiç bir toplum bir takım küçük çıkar hesaplarıyla ulusunun geleceğini düşünmeden tarihin hayal aleminde yaşamaz. Ulusal çıkarlarımız her zaman ön plandadır. Çağımızda gelişen uluslararası ilişkilerden en yüksek ulusal yararı sağlayarak K. Kafkasya’nın insanını, toprağını ve edebiyatını tanımalıyız . Rejimleri ne olursa olsun orada 1,5 milyon K. Kafkaslı diliyle, edebiyatıyla, gelenekleriyle yaşıyor. Doğmatik, katı görüşlerle sorunlara hiç bir çözüm bulunamaz. Bulunmadığı gibi böyle bir yaklaşım bizden başka herkese yarar sağlar.