Ali İhsan Aksamaz
‘Muhtaçlara rızık, kölelere özgürlük ver,
Yetimler, yoksullar şenlenip yücelsinler.’
(Şota Rustaveli)
20. yüzyılda, gecikmiş ulus-devletleri yaratmanın “doğal” bir sonucu olarak bazı diller yok sayıldıkları ve yok edilmeye çalışıldığı için günümüzde yeryüzünde tam olarak kaç dilin konuşulduğunu tespit etmek tam bir uzmanlık konusudur. Bazı dillerin yok sayılması ve yok edilmeye çalışılması süreci yalnızca kapitalist eksende yer alan ülkelerde değil, sosyalist eksende yer alan ülkelerde de yaşandı.
“ქართული ანბანი” /“Kartuli Anbani”/ “Gürcü Alfabesi” dünyanın en eski alfabelerinden bir tanesidir. Nakış güzelliğindeki bu alfabe yaklaşık 1500 yıllık bir geçmişe sahip. “Gürcü Alfabesi” zaman içinde gerek harf sayısı ve gerekse de yazım karakterlerinde bazı değişiklikler geçirerek günümüzde kullanıldığı hali almıştır.
“Gürcü Alfabesi”nin ortaya çıkış zamanı konusunda değişik görüşler bulunmaktadır. K. Akhvlediani şunları yazmaktadır:
“Bir tarihçi, “Gürcistan”ın (Kartli’nin) ilk çarı hakkında bahsederken… Kaydediyor ki; Kartlos’un neslinden gelen Parnavaz, Kartli’nin birinci çarıydı. O, her yerde Gürcü dilini yaymıştır. Kartli’de Gürcü (Kartuli) Dilinden başka dilde konuşmazdı. Ve o, Gürcü yazısını meydana getirmiştir. Fakat bu malûmat teyit edilemez, çünkü şimdiye kadar bu rivayeti tasdik edecek ne eski yazılar ne de başka materyal bulunmuştur.”
Bir görüşe göre, Ermeni Alfabesini ortaya koyan Aziz Mesrop Mastotz (yaklaşık 350-439/440), “Gürcü Alfabesi”ni de meydana getirmişti. Bir başka kaynağa göre ise, “Gürcü Alfabesi” bir olasılıkla, 5. yüzyılda Grek Alfabesinin etkisiyle Hristiyan misyonerler tarafından oluşturulmuştu.
Kaynaklar, “Gürcülerin” Hristiyanlığı 4. yüzyılın başlarında Kapadokyalı Azize Nino’ nun vaazlarından etkilenerek benimsediklerini yazar. 330’larda Kartli Kralı Mirian, Hristiyanlığı resmî din ilân etmişti. N. Berdzenişvili ve S. Canaşia, “Gürcüstan Tarihi” adlı kitaplarında, Gürcülerin Hristiyanlaşmaya başladıkları süreçle ilgili olarak şunları yazmaktadır:
“ … Kapadokyalı tutsak bir kız Azize Nino, Kartli’ ye gelerek Kral Mirian’ ın eşi Kraliçe Nana’ ya dinî vaazlarda bulundu. Bu dini benimseyen Kraliçe Nana ardından kocası Mirian’ a da Hristiyanlığı kabul ettirdi. Kral Mirian, Hristiyanlığı “მცხეთა”/ “ Mtskheta” halkına da tavsiye edip kabul ettirmekte gecikmedi. Kral Mirian, Eristavların koruyuculuğu altında (Bugünkü Gürcistan’ ın bölgelerinden biri olan) “ქართლი”/ “Kartli” halkı arasına misyoner vaazcılar gönderdi. Hristiyanlığı halkına benimsetemeyeceğinden endişe ediyordu. Gerçekten köylüler ve aşağı tabakadan emekçi halk bu yeni dine şiddetle karşı çıktı.
Kapadokyalı tutsak kız Nino, dağlı Gürcülere vaaz vermeye gitti. Vak’anüvislere göre öfkeli halk dişlerini gıcırdatarak bu vaazlara tepkisini gösterdi. Bir Eristavi, kılıcını kınından çıkararak havada döndürdü. Halka tehditler savurmaya başladı. Halk, kralın askerinden korktuğu için ayaklar altında çiğnenip ezilen totemleri korku ve endişe ile seyretmekten başka bir şey yapmadı. Hristiyanlık dini, Gürcü halkı arasında işte böyle kılıçla, kanla yayılmaya başladı. Tüm bunlara karşın daha uzun yıllar Hristiyanlığın giremediği yerler vardı “Gürcistan”da…”
Kartli’ de “Gürcülerin” Hristiyanlığı kabul etmeleriyle birlikte, Hristiyanlığı kabul eden diğer topluluklarda olduğu gibi, (Hristiyanlığa ait) dini metinlerin Gürcüce’ nin Kartluri lehçesine/ diyalektine çevrilmesine ihtiyaç duyuldu. Bu ihtiyaç sonucu olarak da bir alfabe oluşturulması ihtiyacı ortaya çıktı.
İlk Gürcü alfabesi, “ასომთავრული/“Asomtavruli”dir. Bu alfabeye harf şekillerinden dolayı “მრგლოვანი”/“mrglovani”/”yuvarlak” yazı da denilmektedir. Harfler aynı boydadır ve soldan sağa doğru yazılır. “Asomtavruli Anbani” 38 harften meydana gelmektedir. Bu alfabe 5. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar kullanılmıştır.
“Asomtavruli Anbani”, çabuk yazım için elverişli değildi. Bu sebeple 10. yüzyıldan başlamak üzere “ნუსხა ანბანი”/ “Nuskha Anbani” kullanılmaya başlandı.
“Nuskha Anbani” daha çabuk yazılıyordu. 11. yüzyıldan sonra “Nuskha Anbani”nin yerini “მხედრული ანბანი”/ “Mkhedruli Anbani” aldı.
“Mkhedruli Anbani”, dünyevi alfabe olarak adlandırılır ve günümüzde de kullanılan alfabe olup 33 harften meydana gelir. Bu harflerin 5’i ünlüdür.
“Asomtavruli Anbani” ve “Nuskha Anbani” yalnızca dini işlerde kullanılmamaya başladığı için, bu alfabelere “ხუცური”/ “Khutsuri” (Ruhani) yazı denildi. Bu tabire ilk defa 1365’te yazılmış bir belgede rastlanılmıştır.
Hristiyanlığın benimsenmeye başlanmasıyla birlikte Yunanca, Süryanice, Ermenice dini metinlerin Gürcüce’ ye çevrilmesine ihtiyaç duyuldu. Hristiyanlığı kabul eden diğer topluluklarda olduğu gibi, ilk çeviri eserler İncil ve Hz. İsa’ nın doğumuna ilişkin metinlerden oluşuyordu. Kartli’ de (Doğu Gürcistan’da) Hristiyanlığın kabul edilmesiyle çeviri metinlerle Gürcü Edebiyatı’ nın temeli atılmış oluyordu.
Ortaçağ’ da Doğu ve Batı dillerinden Gürcüce’ ye yapılan çeviri ve uyarlamalar Gürcü Edebiyatı’nın gelişiminde önemli bir yere sahiptir. 12. yüzyıla kadar Gürcü Edebiyatı, din insanlarının istifadesi için azizlerin yaşamlarını anlatan metinler, dini efsaneler gibi ruhani edebiyatı ifade ediyordu. Bütün bu eserler elyazması idi. Zamanla din dışı konular da ele alınmaya başladı. სარგის თმოგველი/ Sargis Tmogveli’ nin Farsça klasik halk öyküsünden uyarladığı “ვისრამიანი”/ “Visramiani” ile მოსე ხონელი/ Mose Khoneli’ nin “დარეჯანიანი”/ “Darecaniani”, ჩახრუხაძე/Çakhrukhadze’ nin “თამარიანი”/ “Tamariani”, იოანე შავთელი / İoane Şavteli’ nin “Abdulmesia”/” აბდულმესია” adlı eserleri din dışı Gürcü Edebiyatı’ nın ilk örneklerindendir. Bu dönemde yazılan en önemli aynı zamanda da Klasik Gürcü Edebiyatı’ nın en ünlü eseri შოთა რუსთაველი / Şota Rustaveli’ nin ვეფხისტყაოსანი “Vepkhistkaosani”/ “Kaplan Postlu Şövalye” adlı eseridir.
Gürcü Edebiyatı’ nın gelişimi, 13. yüzyıldan başlamak üzere istilalarla kesintiye uğradı. Ancak Şota Rustaveli’ nin şiir geleneği devam etti. Kral 1. Teimuraz aynı zamanda önemli bir şairdi. 18. yüzyılın ilk çeyreğinde Gürcü entelektüel yaşamını bilgin ve şair olan Kral 6. Vakhtang (1675- 1737) belirledi. 1709’da Tiflis ’te ilk basımevini kurdu ve “Kaplan Postlu Şövalye” 1712’ de ilk kez matbaada basıldı.
Gürcü Edebiyatı, 18. yüzyılda yazar ve sözlükçü სულხან-საბა ორბელიანი/ Sulkhan- Saba Orbeliani’yle yeniden canlandı. Yine bu yüzyılda David Guramişvili ve Besiki (Baserion) Gabaşvili iki önemli şairdir.
Çarlık Rusya’ sı sınırları içinde, Gürcü Edebiyatı 19. yüzyılda hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. Bu yüzyılın önemli isimleri şöyle: ალექსანდრე ჭავჭავაძე /Aleksandre Çavçavadze (1786-1846), გრიგოლ ორბელიანი / Grigol Orbeliani (1800- 1883), ნიკოლოზ ბარათაშვილი / Nikoloz Barataşvili (1817-1845), ილია ჭავჭავაძე/ İlia Çavçavadze ( 1837- 1907), აკაკი წერეთელი / Akaki Tzereteli (1840- 1915), ალექსანდრე ყქზბეგი/ Aleksandre Kazbegi (1848- 1893), ვაჟა ფშაველა/ Vaja Pşavela (1861- 1915).
18. yüzyılda Güney Kafkasya; “Safevi / Pers / İran” Şahı, Osmanlı Sultanı ve Rus Çarı’ nın çatışma ve hakimiyet alanları içindeydi; ilerleyen zamanda Güney Kafkasya’ da bugünkü siyasi sınırlar da ortaya çıkacaktı. Bu konuda N. Berdzeneşvili ve S. Canaşia şöyle yazıyor:
“ … İran, Osmanlı ve Ruslar Güney Kafkasya’ da rekabete girdiler. Bunlardan hiçbiri Gürcüstan’ ı rahat bırakmıyor, onun bağımsızlığını tanımak istemiyorlardı. Kral Erekle’ nin önünde İran, Osmanlı ve Rus seçenekleri vardı. Bunlardan birine yamanmak zorundaydı. Gürcülere göre Güney Kafkasya’ da Gürcü ve Rus çıkarları birbirine yakın bulunuyordu. Gürcüstan’ ın Rus himayesini seçmesi onun çıkarlarına da uygun gözüküyordu…”
23 Temmuz 1783’ te Kuzey Kafkasya’ da bulunan Giorgievsk Kalesi’ nde aynı adı taşıyan antlaşma Çarlık Rusya’ sı ile კახეთი /“Kakheti”/”Kaheti”yi de kendine bağlamış olan ქართლი / Kartli (Gürcistan) Kralı 2. Erekle arasında imzalandı. Bu antlaşmaya imza koyan 2. Erekle’ nin sıfatları şöyleydi:
“Tanrı’nın izniyle, yüce imparatorlarının hürmetkârı ქართლ-კახეთი /Kartl- Kakheti Kralı, სამცხე-საათაბაგო /Samtshke- Saatabago, ყაზახი /Kazakhi, ბორჩალო/ Borçalo, შამშადილე / Şamşadile, კაკი/ Kaki, შამახი/ Şamakhi, შირვანი / Şirvan, განჯა /Gence ve ერევანი/ Erivan Hükümdarı 2. Erekle.”
Son Kartli Kralı ölürken yaptığı vasiyetle, Krallığını Çarlık Rusya’ sına bıraktı.(1802).
Çarlık Rusya’ sının Kafkasya’da etkili olmaya başlamadan önce, 17. yüzyılda, bugünkü Gürcistan coğrafyasında üç krallık bulunuyordu: Başkenti Tiflis olan Kartli Krallığı; kuzey-doğuda Kakheti Krallığı ve Batıda Kutaisi civarını elinde bulunduran İmereti Krallığı. Bu krallıkların ilk ikisi İranlıların, sonuncusu da Osmanlıların denetimindeydi.
Doğu Karadeniz kıyıları, adı geçen bu üç krallığın egemenlik alanı dışındaydı. Kuzeyde Soçi-Sokhumi arası Abkhazya’ya; Sokhumi-Poti arası Megrelya’ya; güneyde Poti-Batumi arası Gurya’ya aitti. Bu üç prenslik Osmanlı’ya haraçla bağlıydı. Güney-batıda ise Samtskhe ve Saatabego prenslikleri vardı. Bu prensler, zamanla İslâmiyet’i benimsedi ve Osmanlı’ya doğrudan bağlı birer valilik haline geldi.
1803’ te Samargalo/ Megrelya, 1804’ te İmereti ve Guria, 1806’ da Osetler, 1810’ da Abkhazya Çarlık Rusya’ sına bağlandı.
1783’te Kartl-Kakheti Gürcü Kralı 2. Erekle ile Çarlık Rusya’ sı arasında yapılan Georgievsk Antlaşması, Hristiyan Osetya ile Hristiyan Gürcistan’ ı birbirlerine bağlayan “Gürcü Askeri Yolu”nun açılmasına ortam hazırladı.
Transkafkasya’ da ayak basabileceği ilk toprağı (yarı) gönüllü olarak Çarlık Rusyası’ na veren Gürcüler baskılara uğradılar. 19. yüzyılın tamamına yakın bir zaman dilimi içinde Gürcü Dil ve Kültürü baskı altına alındı. Doğal olarak Rusça resmî dil oldu. Gürcü Kilisesi’nin bağımsızlığı da gayrı resmî olarak ortadan kaldırıldı. Ülke birbirlerinden ayrı Gubernialarla yönetildiği için Rusya İmparatorluğu içindeki Kartl- Kakheti’de de, Gürcistan’nın bugünkü sınırları içinde de o zaman bir Gürcü Devleti bulunmuyordu.
İlia Çavçavadze, Çarlık Rusya’ sının toprakları içinde yaşayan Gürcüler arasında okuryazarlığın yaygınlaştırılması için çaba harcadı. Gürcü Tiyatrosu’nun yeniden canlanmasında önemli katkıları oldu. Bir süre “İverya Dergisi”nin editörlüğünü yaptı. 1907’de evinin yakınında öldürüldü. Çarlık Rusya’ sının gizli polisi tarafından öldürüldüğü sanılmaktadır. Çarlık Rusya’ sındaki Megrel Aydınları’ nın da Megrelce okuryazarlığı yaygınlaştırmak için Gürcü Alfabesi ve/veya Kiril Alfabesi ile ne tür kurumsal çalışmalar yaptıklarını (şimdilik) ayrıntısıyla bilemiyoruz.
Çarlık Rusya’ sının yönetimi altındaki bu bölgede, eğitimci İakob Gogebaşvili, Gürcüler arasında okuryazarlığı yaygınlaştırmak için 1879’ da bir cemiyet kurdu. İlk Gürcüce okul kitapları İakob Gogebaşvili (1840- 1912) tarafından hazırlanmıştır. Rusça’ nın resmi dil olduğu bir bölgede, Gürcüce’ nin yaşatılması için tehlikeleri göze alan İakob Gogebaşvili’ nin Gürcüce’ ye akraba diğer dillerle ilgili tavrı oldukça ilginçtir!
George Hewitt, İakob Gogebaşvili’ den alıntılar yapıyor ve yorumluyor:
“Gogebaşvili’ nin ilk makalesi, Megrelya ve Svanetya’ daki dil öğretiminin “bazı yerel diyalektlerde” değil “anadille” olması yönündedir. Buradan anlıyoruz ki, Gogebaşvili’ ye göre; Megrelce ve Svanca diyalekttir, buna göre de; Megrel ve Svanlar’ın anadili Gürcüce olmalıdır.
Bu yaklaşımı Gogebaşvili’ nin kendi yazdıklarından aktaralım:
‘Çok iyi bilindiği gibi, yerel olarak kullanılan kabilesel diyalektlerin yanı sıra, her ırk, bu ırkın her parçası için ortak bir hazineyi ifade eden ve anadil olarak adlandırılan esas bir dile sahiptir. Bütün okullarda eğitim anadille verilir ve “yerel çocukların” iyi anlamadıkları yaygın kelimeleri ifade etmek ve tanımlamak için yerel diyalektleri kullanırlar. Böylesi zekice bir uygulama, ırkımızın Hristiyanlığı kabul ettiği ve kendisi için okullar açtığı zamandan beri Gürcüstan’ımızda mevcut oldu. 4. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar bütün okullarımızda, Karadeniz’den Dağıstan sınırlarına kadar, sadece yaygın anadilde yazılmış olan kitaplar kullanıldı. Yerel olarak anlaşılmayan kelime ve deyimleri açıklamak amacıyla, öğretmenler açıklamalarda yerel terim ve deyimleri kullanacaklardı. Örneğin, Megrelya ve Svanetya’da, öğrenmeyle birlikte, ‘anadili’ tamamıyla anlamayı da yaygınlaştıracaklardır… (…) Ama şeytan uyumuyor. Karadeniz’in sahillerini bölmek, parçalamak ve Batı Gürcüstanlıların gerçek anavatanını zayıflatmak için bir özlem besliyor. Ve araçları da çok geçmeden buldu: Megrelya ve Svanetya’ nın ortak topraklardan, ortak vatanlarından ayrılması.’ (C. II, s. 358-359)
Gogebaşvili’nin ikinci makalesinden de şu görüşlerini alıyoruz:
“Hristiyanlığı, Doğulu Gürcülerden üç yüz yıl daha önce kabul eden Megreller, İsa Mesih’i yücelttiler ve ibadetlerini esas dilleri Gürcüce ile yerine getirdiler, bunu tamamıyla kendi iradeleri ve sosyal içgüdülerinin gereği olarak yaptılar… Kendi “yerel diyalektlerini evde konuşurken, başlangıcından beri Gürcü alfabesinin kendi alfabeleri olduğunu kabul ettiler ve Gürcüce’ yi de kendilerinin edebiyat dili addettiler.’(s. 460-461)
Bu görüşler inandırıcı mı? Olmadıklarını düşünüyorum.
Gürcüler, Megreller ve biraz daha uzaktan Svanlar arasındaki genetik bağ konusunda herhangi bir tartışma bulunmamaktadır.
Eğer Gogebaşvili ’nin mantığı, eleştirilmeksizin kabul edilirse “anadilleri” olarak Gürcüce varken, Megreller ve Svanlar’ ın kendilerine has başka diller geliştirdikleri sonucuna varılacaktır. Böylesi bir durum açıkça bir anlamsızlıktır.
Eğitim hakkında, Gürcistan coğrafyasındaki her çocuğun, Hristiyanlığın kabulünden bu yana, son 17 yüzyıldır, Gürcü alfabesiyle, Gürcüce eğitim gördüğünü ciddi olarak kabul etmemiz gerektiği mi kastediliyor? Gürcü, Megrel ve Svan çocuklarına bu süre boyunca kesintisiz Gürcüce bir eğitim mi verildi? Geçmişi 17 yüzyıla dayanan, böyle bir eğitime sahip bir ülkeyi yeryüzünde bulmak mümkün mü?
1913’te bile bütün Gürcistan’da sadece 733 ilkokul ve 34 ortaokul bulunuyordu ki bu okullar da okul yaşındaki çocukların sadece üçte birine cevap verebiliyordu. Ancak Sovyetler’ in uygulamasıyla (1920’lerden itibaren) okul yaşındaki bütün çocuklar ilkokul eğitimi imkanına kavuşabildiler. Sovyet sistemine geçildiğinde, okul yaşını geçmiş olan bir Megrel kadın tanıdım, 1980’lerde öldüğünde hala okur-yazar değildi. Sıradan Megrel ve Svanlara Gürcü dilini 4. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar öğreten(!) okullar acaba neredeydi?”
Zakaria Laşkaraşvili, Megrel ve Lazların ikiye bölünme sürecine ilişkin olarak şu tespitte bulunuyor:
“Güneyden gelen düşman akınlarından kaçan Gürcüler, Laz-Megrel topraklarının orta beline yüklenerek ülkeyi ikiye böldüler. Böylece Laz-Megrel birliği sığınmacı Gürcüler tarafından parçalanmış oldu.”
Bu konuda Peter Gold ve Frank J. Gillis da Zakaria Laşkaraşvili’ yi destekliyorlar:
“Sekizinci yüzyıldan başlamak üzere batıya sığınan Gürcüler (şimdiki “Guryalılar” ve “Acarlar”), Lazların Megrellerin ana yapısından kopmasında sorumluluğu olan halktır.”
Bugünkü Gürcistan’ da Gürcü Dili ve Edebiyatı için şüphesiz iki önemli dönemeç var. Bunlardan birincisi Gürcülerin Hristiyanlığı kabul etmeleri sonucu Gürcüce’ ye başka dillerden yapılan dinî çevirilerle atılan temel, ikincisi de 25 Şubat 1921’de Gürcistan’da Sovyet Yönetimi’nin kurulmasıyla Gürcüce’ nin de “resmi dil” olmasıdır.
Yaklaşık 1500 yıllık kendisine has bir alfabeyle sahip olan “Gürcü Edebiyatı”, bilimin bütün dallarında büyük bir zenginliği ifade etmektedir. Doğu Hristiyan Dünyası’ nın en eski ve en zengin edebiyatlarından biri olan “Gürcü Edebiyatı”, Ortaçağ ve Hristiyan Edebiyatı’ nın günümüzdeki önemli bir arşivi olma özelliğini de taşımaktadır.
Günümüzün Gürcü Edebiyat Dili, Kartli Gürcüce’ si temelinde ortaya çıkmıştır ve 19. yüzyılın ortalarında biçimlenmiştir. Gürcüce’ nin çeşitli lehçeleri/ diyalektleri de var: Kartlililer, Kakhetililer, İngololar, Tuşlar, Khevsurlar, Pşavlar, Mokhevler ve Mtiullar Doğu Gürcüce lehçelerini/ diyalektlerini; İmeretililer, Raçalılar ve Guryalılar Batı Gürcüce lehçelerini/ diyalektlerini konuşurlar. Acarlar, Guryalılarla aynı Gürcü lehçesini/ diyalektini konuşurlar.
Sovyetler Birliği Yönetimi, Gürcü Alfabesi’ ni ve Gürcüce’ yi sahiplendi ve Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ nde kurumsal olarak yaygınlaşması için hiçbir maddi ve manevi fedakarlıktan kaçınmadı.
Gürcüce; Zanca/ Kolkhuri Nena ( Megrelce ve Lazca) ve Svanca ile birlikte “Güney Kafkasya Dil Ailesi”ni oluşturur. Bu dillere “Kartveluri Dilleri” de denilmektedir. Bu dilleri konuşanlar arasında karşılıklı olarak birbirlerini anlama yalnızca Megrelce ve Lazca konuşanlar arasında mümkündür.
Sovyetler Birliği Yönetimi, yaklaşık 1930’ ların sonlarına kadar Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ ndeki Megrellere ve Lazlara kısıtlı da olsa “Kültürel Haklar” tanıdı ve destekledi. Ancak daha sonra Megrelce, Lazca ve Svanca, sanki “konuşanı hiç kalmamış diller gibi” yalnızca akademik çalışma düzeyine indirgendi. Megreller, Lazlar ve Svanlar yok sayılarak nüfus kayıtlarına “Gürcü”/ “Kartveli” olarak geçirildiler. Bu sebeple, günümüzde Gürcistan’ da anadili Gürcüce olan “gerçek Gürcüler”le, ikinci dili Gürcüce olan Megrel, Laz ve Svanların gerçek sayıları bilinememektedir.
David Kldiaşvili (1862- 1931), Vasil Barnovi/ Barnaveli (1857-1934), Miheil Cavahişvili (1880- 1937), Niko Lortkipanidze (1880- 1944), Grigol Robakidze (ö. 1962) Leo Kiaçeli (1884- 1952), Konstantine Gamsakhurdia (1891- 1975), Aleksandre Abaşeli (1884- 1954), Galaktion Tabidze ( 1892- 1959), Giorgi Leonidze ( 1899- 1966), İrakli Abaşidze (d. 1909), Grigol Abaşidze (d. 1914), gibi çağdaş Gürcü Edebiyatı’ na eserler vermiş kişiliklere sahiptir.
“Gürcü Dili, üç milyondan fazla konuşanı, zenginleşen edebiyatı, medyada ve okullarda kullanımıyla geleceği güvence altındaki tek yerli Kafkasya dilidir. Aynı şeyleri Gürcüce ile aynı dil ailesinden olan Megrelce, Lazca ve Svanca için söylemek ne yazık ki mümkün değil.
1930’ ların sonlarında Sovyet Yönetimi tarafından dikte edildiği gibi, (Gürcistan’ daki) Megrellerin, Lazların ve Svanların “Gürcü”/ “Kartveli” olarak sınıflandırılmaktan mutlu olup olmadıkları konumuz dışındadır. Ancak Megrelce, Lazca ve Svanca Gürcüce’ den farklı dillerdir. Eğer bu yazılı olmayan dilleri akademik çalışmaların ötesinde teşvik etmek için bir şeyler yapılmazsa, eğer Megrel, Laz ve Svan çocukları kendi anadillerinde daha az mahir olurlarsa, bu diller elbette zayıflayacak ve yok olacak. Ne yazık ki, yalnızca bu konuyu gündeme getirenler, “otorite” tarafından bölücülüğü cesaretlendirmekle suçlanmaktadır. Eğer bu dillere bölgelerinde Gürcüce’ ye eşit statüler verilirse, zaman içinde, büyüleyiciliği, şimdiden tahmin bile edilemeyecek bir edebiyat oluşacaktır.”
Gürcü Alfabesi, Gürcistan’ da resmî Dili olan Gürcüce’ nin yazımından başka, “akademik çalışmalar” için hazırlanan Megrelce, Lazca ve Svanca metinlerin yazımında da kullanılmaktadır. Gürcü Alfabesi; Osetçe’ nin İron lehçesinin / diyalektinin ve Abkhazca’ nın yazımlarında da bir süre kullanılmıştır.
Gürcü Alfabesi’ nin her bir harfi, dilde işaret ettiği bir sese aittir. Dil ile yazı arasında tam bir uygunluk mevcuttur, söylendiği gibi yazılır. Bu konuda W. E. D. Allen şunları yazıyor:
“Gürcü Alfabesi, çok sadalı Gürcü dilini tamamıyla doğru gösteriyor… Her sadaya ait bir harf vardır. Her harf, tam açık surette telâffuz ediliyor. Bu noktaî nazardan hiçbir alfabe, Gürcü Alfabesi’yle mukayese edilemez.”
Dağıstan’ da ve Çeçen- İnguşların yaşadıkları bölgelerde de, mezar taşlarında, binalarda, kiliselerde Gürcü Alfabesi ile yazılmış pek çok yazı bulunmuştur. Bu yazılar her iki dilde, yani hem Gürcüce ve hem de yazıldığı yörede konuşulan yerel dillerdedir. A. Çikobava ve T. Gudava, bu yazılar üzerinde çalışmalar yapmıştır. Kuzey Kafkasya Halklarının Gürcüce veya yerel dillerinde de yazısını kullanmış olmaları, Gürcü Halkı ile Kuzey Kafkasya Halkları arasında yüzlerce yıllık bir kültür ve tarih bağının bulunduğunu göstermektedir.
Ali İhsan Aksamaz
(KAYNAKLAR: V. Akhvlediani, / “Kartuli Damtserloba”, Tbilisi, 1973; Ali İhsan Aksamaz, “ Dil-Tarih-Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, Sorun Yayınları, İstanbul, 2000; N. Berdzenişvili/ S. Canaşia (Çeviren: Hayri Hayrioğlu Malaqmadze), “Gürcüstan Tarihi”, Sorun Yayınları, İstanbul, 1997; Fahrettin Çiloğlu, “Gürcülerin Tarihi”, Ant Yayınları, İstanbul, 1993; R. Gachechiladze, “Soviet Georgia”, Tbilisi University Press, Tbilisi, 1977; Hayri Hayrioğlu Malaqmadze, “Büyük Şota’nın İki Dizesi Üzerine”, Çveneburi Kültürel Dergi, Sayı 1 (8), 1993; Fehime Yazıcı (Ali İhsan Aksamaz) “ Gürcü Alfabesi ve Gürcü Edebiyatı’nın Kaynakları ve Gürcüce’ye Akraba Dillerin Durumu”, Tarih ve Toplum, Sayı 199, Temmuz 2000, İletişim Yayınları, İstanbul; George Hewitt (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz), “Çeçenler ve Komşuları”, Birikim, Sayı 78, Ekim 1995; George Hewitt (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz), “Güney Kafkasya ve Megrel-Lazların Kültürel Hakları”, Birikim, Sayı 85, Mayıs 1996; George Hewitt (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz), “ Diller Dağı: Kafkasya”, Tarih ve Toplum, Sayı 189, Eylül 1999; G. Khutsishvili, Tbilisi, Progress Publishers, Moscow, 1981; M. Kraveishvili/ G. Nakhutsrishvili, “Teach Yourself Georgian”, The Georgian Society For Cultural Relations With Compatriot Abroad, Tbilisi, 1972; M. Lortkipanidze/ İ. Katcharava, “ A Glimpse of Georgian History”, Tbilisi, 1983; M. Lortkipanidze Redaktör/ Editör: G. B. Hewitt), “ Georgia in the XI-XII Centuries, Ganatleba Publishers, Tbilisi 1978; Peter Gold/ Frank J. Gillis, Indiana University, Archives of Traditional Music Folklor Institute, Bloomington, USA, 1972; Stefanos Yerasimos, “Milliyetler ve Sınırlar, İletişim Yayınları, İstanbul; Zakaria Laşkaraşvili (Çeviren: Hayri Hayrioğlu Malaqmadze) “Yüzyıl Önce Ç̆aneti”, Ogni Kültür, Dergisi, Sayı 1)