KÜLTÜR SEVDALILARI SEMPATİK OLMALI

YEMUZ Nevzat Tarakçı
15.12.2018

Değerli dostum; biliyorum, kültürün her türlü övgüye layık.

Ama yine de sen kültürünle övünürken ölçüyü elden bırakma!

Bakıyorum da bazılarında “dil” hassasiyeti, kültür duyarlılığı “ben” rotasına girmiş.

Bakıyorum benlik zirvesinden haykırıyorlar.

Her söylemi, “Var mı benim gibisi, dünyanın merkezinde kültürüm, onun da merkezinde de “ben” varım?”dır.

Bu kişilerde kimlikler kılıç olup çekilmiştir çoktan.

Artık başlamıştır amansız kavga.

Böylelikle kültürün aynası olmak durumunda olan bu kişiler, kültürüne en büyük darbeyi indirilmiş oluyor.

Artık, muhataplar da sevenleri de itici buluyor bu kişileri.

Ah şu her konuda herkesten üstün olma kompleksi?

Ah şu kimlik siyaseti?                    

Şu kültür bağnazlığı?

İnanın, şu kimlik siyaseti, kültür bağnazlığı sanıldığından da tehlikelidir!

Ah keşke, gençlerimiz, yazar ve çizerlerimiz, sanatçılarımız, toplumca “Benim kültürüm çok güzel, çok seviyorum kültürümü, onun için de elimden geleni yapıyorum!” diyebilsek.

“Güzel olan sadece benim kültürümdür!” sözünü asla kullanmasak!

Arkadaş; ben bilmem, kültür sevdalısıysan başka kültürlere de saygılı olacaksın!

Kültür derdin varsa, zarif olacaksın, sabırlı olacaksın, sempatik olacaksın.

Saldırmayacaksın, üslubun sağlam olacak, kırıp dökmeyeceksin, incitmeyeceksin.

Kolay mı köklü bir kültürün temsilcisi olmak?

Kendi kültüründen başka kültür tanımayan, diğer kültürleri küçümseyen kültür adamları hep korkutmuştur beni.

O “ben” ekseni beni hep ürkütmüştür.

Gerek var mı, dil sevdalıları bütün dillere saygı duyar, demeye?

Gerek var mı, kültür adamı hoşgörülü ve zarif olmalı, demeye?

Bilmem ki etnik kökene dayalı siyasetin, etnik kökene dayalı ekonominin doğru olmadığını haykırmaya gerek var mı?

Gerek var mı, “ben” merkezinde boğulmuşların toplumuna fayda veremeyeceğini söylemeye?

O halde, kültürü konuşan, kültürü yazan, kültür derdiyle dertlenen herkesin birikimli olmanın yanında, alabildiğine sevimli, hoşgörülü, sabırlı olma gibi bir zorunlulukları vardır.

Kültürel faaliyetleri, insanlık ortak paydasında, farklı kültürleri de incitmeden yürütmek gerekmektedir.

Çalışmaları, her dilin, her kültürün korunmaya değer olduğunu unutmadan asla yüreklere, bileklere basmadan, benliği hoşgörü potasında eriterek yapmak lazım.

Dışlayıcı, öteleyici tavırlar kültür insanlarına yakışan tavır değildir.

Demek ki özellikle vitrindeki kişilerin, yani düşünen, üreten, sorgulayan insanımızın üslubu son derce önemli.

Direneceğiz elbette yok oluşa, direneceğiz yozlaşmaya ama yüreklerle, beyinlerle direneceğiz.

Yumruklarla, bileklerle direnmenin çoktan zamanı geçmedi mi?

O halde, geliniz farklı coğrafyalarda yaşayan bu kültürün yiğit evlatları, güzel kültürümüze her zaman her yerde sahip çıkalım, “Benim kültürüm bir harika!” diyelim fakat asla “Güzel olan sadece benim kültürümdür!” demeyelim. Kültürümüzü yaşayarak yansıtalım, yeri geldikçe haykıralım.

Yıllardır “Anavatan” larından uzakta, dünyanın farklı yerlerinde darmadağınık yaşamak zorunda kalan milletimizin kültür bağnazlığına düşmeden değişik coğrafyalarda da olsa aynı duyguları paylaşması, aynı olgunluk ve incelikle ideali hecelemesi temennisiyle.

Bizler, kuru övgüden “kibir” den uzak kaldıkça “nezaket” rehberimiz oldukça, “ben” ekseninden kurtuldukça güzel günler bizimle olacaktır.