Nart Akhoumsatch
Tanrı için her yıl milyonlarca hayvanın kurban edilmesinin temelinde yatan motivasyon nedir?
Akıl ve vicdan sahibi insanlar soruyor, sorguluyor:
Tanrı her yıl bizden milyonlarca canlının kendisi için kurban edilmesini niye istesin, diye…
Bu arada Tanrı ve diğer kutsallar için kurban sunmanın, amaç ve niyet bakımından da farklılıklar arz ettiğini belirtmeliyim…
Aslında antik çağlardan beri uygulanagelen bir gelenektir.
Bazen korkuya dayanan; kötülüklerden ve doğal afetlerden korunmak amacıyla, bazen de Tanrı’nın teveccühünü kazanma niyeti ve düşüncesiyle, merasimle toplumun önünde kişilerin en sevdiklerini (daha çoğunlukla çocuklarını) keserek kurban etme şeklinde yapılan bir çeşit ritüellerdi.
Yazılı kutsal (!) metinlere sahip olan toplumların temel motivasyonu ise; Tanrı’nın sözde sevgisini ve rızasını kazanmak içindi.
Yazılı metinlere sahip olmayan toplumlarda ise yukarıda söylediğim gibi varlığına inandıkları metafizik güçlerin şerrinden korunmak amacıyla psikolojik olarak korkuya dayalı kurban etme ritüelleri olarak karşımıza çıkmaktadır…
Her şeye gücü yeten olarak düşünülen metafizik varlıklara kurban sunmak, İslam öncesi birçok toplumda görülen uygulamaydı.
Hititler’de, Sümerler’de ve birçok mitolojik dinde, yılın belirli zaman dilimlerinde kurban seansları geleneksel olarak uygulanmıştır.
Bu seanslar, bilinmeyen fakat kendilerinden daha güçlü olduklarına inandıkları varlıkların şerrinden korunmak için bir tür razı etme ve korkuya teslim olma ritüelleriydi…
Mayalar ve Aztekler de öyleydi.
Hatta bir seferde yüzlerce insanı kurban ediyorlardı, inandıkları Tanrılarını daha çok memnun edebilmek için…
İslam’daki kurban ritüeli ise, gerçekten Tanrı’nın bir buyruğu mu değil mi tartışmaları her zaman süre gelmiştir…
Üzerinde hiç düşünülmeden 1400 yıldır, o zamanki fetvalar/yorumlar ışığında nesilden nesile aktarılarak her yıl kurban ritüeli uygulanmaktadır…
Milyonlarca küçük ve büyükbaş hayvan, bu naklî dinî hükümlere dayanarak Tanrı için kesilerek kurban edilmektedir.
Fakat dine akılcı yaklaşanlar bunun böyle olmadığını söylüyorlar…
Yaşar Nuri Öztürk, Recep İhsan Eliaçık, Mustafa Öztürk, Turan Dursun ve Edip Yüksel gibi âkil ilahiyatçılar kurban ibadetinin dinde yerinin olmadığı görüşündeler…
Kurban kesmeyi haklı bir sebep olarak gösterdikleri diğer bir konu ise, kurban etlerini fakirlere veriyoruz demeleri…
Yıl boyunca hiç et yiyemeyen insanlar var deniyor…
Bu anlamda pozitif bir sosyal boyutu olduğu, bir dayanışma ve yardımlaşma söz konusu olduğu düşünülebilir…
Fakat bu durum, aynı zamanda İslam toplumunda zengin ve fakirlerin olduğu, sosyal adaletten yoksun, derin sınıfsal farklılıkların var olduğu gerçeğine de işaret etmiş oluyor.
Neden bir toplumda alan el ve veren el olsun?
Neden insanlar bir başkasının vereceği bir parça ete ve yemeğe ihtiyaç duysun?
Çok onur kırıcı bir olay.
Neden dilencisi olmayan bir toplum inşasını düşünmüyorsunuz?
Mesela Avrupa Birliği ülkelerinin sahip olduğu devlet düzeninde hiç kimsenin bir başkasının yardımına ihtiyacı yoktur.
Ya çalışarak yaşamını sürdürürsün, ya işsizlik parası alırsın. Bunlar mümkün olmazsa sosyal yardım alarak asgarî de olsa hiç kimseye muhtaç olmadan yaşar gidersin…
“Alan el, veren el” gibi insan onurunu rencide edici sosyal katmanların var olduğu bir toplumda adalet yok demektir.
İnsanları muhtaç hâline getirip, ondan sonra da “yardım ediyoruz” denmesi, kabul edilemez büyük bir ahlaksızlıktır.
Bir toplumda neden yardıma muhtaç insanlar var olsun?
Aslında bu, büyük bir insani sorundur…
Her şeyden önce bunu sorgulamak gerekir bence.
Tanrı için iyi bir şeyler yapmak istiyorsanız; toplum için bu gibi sosyal, ekonomik ve hukuk sorunlarına kafayı yorun, çözüm bulmaya çalışın!
Tanrı’ya olan saygınızı ve sevginizi ona kurbanlar sunarak değil; insanlık için adaleti, özgürlüğü ve barışı savunarak somutlaştırmayı deneyin!
Sanıyorum, Tanrı böyle bir uygulamadan çok daha razı olacaktır, sizin ona kan akıtarak kurban sunmanızdan.
Tabii ki bütün bunları söylerken benim bir vejetaryen veya vegan olabileceğimi de düşünmeyin…
Aslında buradaki tartışma mevzumuz; bazı canlıların, inanılan Tanrı veya bazı kutsallara sunulmak amacıyla kesilerek ve kan akıtılarak “kurban” edilmesinin bir tür ibadet kabul edilmesi anlayışıdır.
İtirazımızın ve sorgulamamızın temelinde yatan gerçeklik budur.