Ali İhsan Aksamaz
Haftalık Haber-Yorum Dergisi Aydınlık’ın 2 Haziran 2002 / 776. sayısında bir makale yayınlandı. Makalenin başlığı “AB’nin Çerkes sürgününü anma oyunu.” Başlığın üstünde ise şu ifadeye yer verilmiş: “Demokratik Çerkes Platformu’nun Karen Fogg ile Derin İlişkisi.” Makaleyi Erol Bilbilik yazmış.
Bilbilik’in makalesinin kendi örgüsü içinde üç bölümden oluştuğunu düşünüyorum. İlk bölümde, Milliyet Gazetesinde çıkan bir ilân konu ediliyor. Bununla bağlantılı bazı sorular soruluyor ve bu soruları bir yorumla cevaplandırılmaya çalışılıyor. Makalenin ikinci bölümünde, bazı kuruluşların ve kişilerin adları anılarak bunların Karen Fogg ile olan “ilişkiler”ine dikkat çekiliyor. Makalenin son bölümünde ise, Karen Fogg’un, “konuşanları sayıca (daha) az olan diller” ve / veya “yerel diller”le ilgili değerlendirmelerine yer veriliyor.
Bilbilik’in makalesi şöyle başlıyor: “Demokratik Çerkes Platformu’nun 19 Mayıs 2002 tarihli Milliyet’te,“Sürgünde Yas” başlıklı bir ilân yayınlandı. Bu ilân büyük boy olarak sokaklardaki panolarda da sergilendi. İlânda, “1864 Çerkes Sürgün’nü ve sürgün yollarında ölen sevdiklerimizi anmak üzere 19 Mayıs 2002 Pazar günü saat 20:00’de İstanbul/ Üsküdar’da Kız Kulesi karşısında denize çiçek bırakacağız” deniyor.”
Bilbilik, Milliyet Gazetesinden aktardığı bu duyurudan sonra şu yorumu getiriyor: “21 Mayıs 1864’te sona eren Rus-Kafkas Savaşı’ndan 138 yıl sonra Çerkes sürgününü anma gününün gündeme getirilmesi ve bunun her yıl kutlanmasının yolunun açılması, menhus bir plânın parçasıdır.”
Bilbilik, ardından şu sorulan sıralıyor: “Çerkes sürgün gününün anılması Demokratik Çerkes Platformu (DÇP)’nun 138 yıl sonra mı aklına geldi? Rus-Kafkas Savaşı 21 Mayıs günü sona ermişti. Sürgün günü olarak 21 Mayıs yerine neden 19 Mayıs seçilmiştir? Çerkesler, 138 yıldan bu yana Türkiye, Suriye, Ürdün, İsrail, Rusya, Yugoslavya, Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD’de yaşadıklarına göre DÇP, o ülkeler adına da bir sürgünü anma kampanyası başlatmakta mıdır? “Sürgünü anma Günü”nün gündeme getirilişinin, Türkiye, Rusya, İran, Suriye ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nin arasındaki ilişkilerin en iyi olduğu bir döneme rastlaması bir tesadüf müdür ?”
Bilbilik, sorduğu bu soruları bir yorumla cevaplamaya çalışıyor : “Sonuç olarak, sürgünü anma gününü ilerde Çerkes soykırımını anma gününe dönüştürülmesi ve Rusya’ya karşı bir koz olarak kullanılması veya ABD ve AB’nin Kürtler için dayattığı “özgürlükler”in Çerkesler için gündeme getirilmesi planlanmaktadır.”
Makalenin ikinci bölümünde “Demokratik Çerkes Platformu”, “Kaf-der,” “DÇP Çalışma Grubu” anılıyor; Fuat Uğur, Erol Taymaz, Muhittin Ünal ve Ayhan Kaya’nın adları da geçiyor. Bilbilik, bu kuruluşlar ve kişilerle AB Temsicisi Karen Fogg’un ilişkilerine “dikkat” çekerek “bazı imalar”da bulunmaya çalışıyor.
Son bölümde ise, “Fogg: Çerkesleri çok önemsiyoruz” alt başlığı altında, Karen Fogg’un, “konuşanları sayıca (daha) az olan diller” ve / veya “yerel diller”le ilgili değerlendirmeleri aktarılıyor: “Çerkesler ve Balkan göçmenleri Türkiye’nin en önemli reformist güçleridir. Türkiye’deki etnik gruplar için azınlık tanımının kullanılması doğru değildir. Bu tanım Avrupa’da terk edilmeye başlanmıştır. Günümüzde de Avrupa’da “çok kültürlülük” kavramı da yerini, “kültürel çoğulculuk” kavramına terk etmiş bulunmaktadır. Etnisitenin yaşadığı sorunlar AB’nin ilgi alanıdır ve biz sizlere bu çalışmalar doğrultusunda elimizden gelen desteği sunmaya hazırız. Avrupa’nın kültürel ve dilsel çeşitliliği bir zenginliktir ve yaratıcılık kaynağı olarak görülmektedir.
(…)
“Her anadil ister 1000 kişi, ister 100 milyon kişi tarafından konuşulsun aynı derecede önemlidir. Nispeten daha az kullanılan dil, Avrupa için bir zenginleşmedir. Sarddinyle, Şorb, Saami, Gal, Galiçya, Katalan, Greko dilleri vardır ve 40 milyondan fazla insan bu dilleri konuşmaktadır. Az sayıda insanın konuştuğu bu dillerle bilgi ve eğitimi desteklemeye yönelik MERCATOR adlı bir özel AB programı vardır. Kırktan fazla dil vardır ve AB’nin genişlemesiyle bunların sayısı hızla artacaktır. Türkiye, Avrupa Birliği’ne katıldığında Lazca’dan Süryanice’ye, Çerkesçe’den Kürtçe’ye kadar eğer yaşamaya devam ederse başka pek çok dil bunların arasına girecektir.”
Bilbilik’in iddia ettiği gibi, Çerkes sürgününü anma günü 138 yıl sonra gündeme getirilmemiştir. Konu hep gündemdedir. Kafkasyalılar’ın yayınları geriye dönük olarak incelenirse sürgün konusunun her zaman işlendiği ve anma toplantılarının yapıla geldiği görülecektir. Unutulmamalıdır : “Kafkasya topraklarının paylaşımı için Rusya İmparatorluğu, İngiltere, Fransa, İran ve Osmanlılar imparatorluğu arasındaki çekişmeler sonucu Kafkasya halkları acı çekmiştir. Bütün bu devletler manevî sorumluluk altındadır.”
“Kafkas göçü” ya da “Kafkas sürgünü” insanlık tarihinin en trajik olaylarından bir tanesidir. Bu “göç” ya da “sürgün” sırasında on binlerce insan açlıktan, hastalıktan ve kötü koşullardan dolayı hayatlarını kaybetmişti. Bu insanların torunlarının, bu acı olayları kolektif hafızalarında canlı tutmak istemelerini “menhus bir plânın parçası” olarak göstermeye çalışmak hiçbir insanî değer yargısıyla bağdaşmamaktadır.
Yıllardır şu ya da bu şekilde düzenlenen “21 Mayıs anmalarının bu yıl 21 Mayıs yerine 19 Mayıs’ta düzenlenmesinin “katılımla ilgili bir konu” olduğu açıktır. Zira 19 Mayıs 2002, Pazar gününe denk düşmektedir. DÇP’nin uluslararası bir kuruluş olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla DÇP’nin diğer ülkelerde de anma programları düzenleyeceğini düşünmek yersizdir.
Belirttiğim gibi, “sürgünü anma günü” bu yıl gündeme getirilmemiştir, hep gündemdedir. Ayrıca, Dünya Çerkes Birliği ve Krasnodar Eyaleti yöneticileri, dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin’e çağrıda bulunarak “jenosit” ve “sürgün”ün 130. yıldönümünde resmen kabul edilmesi talebinde bulunmuşlardı. Boris Yeltsin, Bilbilik’in “Rusya ile ilgili kaygıları”nı pek dikkate almıyor. “Sürgün”ün 130. yıldönümü (21 Mayıs 1994) dolayısıyla yayınladığı mesajında, yıllar önce Bilbilik’e adeta bir göndermede bulunuyor: “Geçtiğimiz asırda Kafkasya topraklarının paylaşımı için Rusya İmparatorluğu, İngiltere, Fransa, İran ve Osmanlı imparatorluğu arasındaki çekişmeler bize uzun yıllar önceki acı olayları anımsatıyor. Tüm bu devletler, Dağlı halkların çektikleri acılardan dolayı manevî sorumluluk altındadır.
Kafkas Savaşlarındaki büyük can ve mal kaybından dolayı bugün Rusya insanları derin üzüntü duymaktadır. Bu savaşlar esnasında veya savaşın yol açtığı kötü koşullar nedeniyle veya anayurtlarından sürülürken yabancı ülke topraklarında yaşamını kaybeden tüm insanları saygı ile anıyor, topraklarının bol olmasını diliyorum. Uzun yıllar önce meydana gelen bu olayların yeni nesiller tarafından unutulmamasını ve bizlerin bu tür felâketlerle bir daha karşılaşmamamızı diliyorum.
Ülkedeki politik havaya uygun olarak, tarihin çeşitli dönemlerine ve 1820-1860’lı yıllarda meydana gelen Kafkas Savaşları’na ilişkin değişik bakış açıları vardır. Demokratik hukuk devleti prensiplerinin ve insanî değerlerin bugünkü Rusya’da Kafkas Savaşları’nın objektif olarak değerlendirme zamanı gelmiştir. Bu savaşlarda Kafkas halkları yaşamlarını, özgürlüklerini ve ulusal varlıklarını korumak için kahramanca mücadele etmişlerdir…”
Makalede adları “ima ile” anılan bazı kuruluşlar ve kişilerin adına burada yorumlarda bulunmamın doğru olmayacağı kanaatindeyim. Ancak, Bilbilik’in bu makaleyi kaleme almadan önce “konu”yla ilgili iyi bir “arşiv araştırması” yapması ve adını andığı kuruluş ve kişilerle bağlantıya geçmesi daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Bilbilik, makalesinin sonunda Karen Fogg’dan “alıntı” yapıyor ve yorumsuz yayınlıyor. Burada sorun Karen Fogg mu? Karen Fogg’un, “konuşanları sayıca (daha) az olan diller” ve / veya “yerel diller”le ilgili olarak söyledikleri mi? Yoksa her ikisi de mi? Bu bölümde hedef belli değil! Bilbilik, ülkemizin “dilsel ve kültürel zenginliğinin yaşatılmasının bir yabancı tarafından dillendirilmesini içine sindiremiyorsa haklıdır. Eğer bu “dilsel ve kültürel zenginliğin” yaşatılmasına karşı çıkıyorsa, bu kabullenilebilir bir durum değildir!
“Etnisite” ile ilgili yayınlar hakkında bir “arşiv araştırması” yaptığımızda, karşımıza 2000’e Doğru Dergisi de çıkmaktadır. 2000’e Doğru Dergisi, Bilbilik’in makalesini yazdığı Aydınlık Dergisinin kardeş yayın organıdır. 1991 yılında, “İşte Türkiye’nin etnik haritası” adlı kapak haberiyle “etnik harita”yı yayınlayan bu dergidir. 2000’e Doğru Dergisi’nin “bu yayınlar”ı daha sonra, kardeş yayınevi “Kaynak Yayınlan”ndan Kavimler Kapısı-1 adıyla da yayınlanmıştır. Kitabın yazarı Hâle Soysü, “Giriş”te şu açıklamada bulunmaktadır : “…1989 yılında Almanya’da Tübingen Üniversitesi Özel Araştırma Bölümü tarafından yayımlanan Türkiye’deki Etnik Gruplar adlı araştırma, bize çok yardımcı oldu.” (s.10).
Eğer iş, “öküz altında buzağı arama”ya vardırılırsa, “ilişkileri”yle ilgili ve hakkında “imalar” da bulunulmayacak ne kişi ne kuruluş ve ne yazar ne “yayın grubu” kalır! “Bu tür şüpheci” yaklaşımlarla, sosyal olay ve olguların anlaşılması, değerlendirilmesi ve “sorunlar”a çözüm yollarının üretilmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin “dilsel ve kültürel” farklılıklarının “ulusal zenginliğimiz” olarak değerlendirilmesi, yaşama ve gelişmelerinin önündeki her türlü engelin kaldırılması, “bu zenginlikler”e mensubiyet duyanların kendilerini çeşitli zeminlerde ifade edebilmeleri, şüphesiz “birlik ve beraberlik” ve “ülkeye aidiyet” duygusunun pekişmesine önemli bir katkı olacaktır.
Hâle Soysü’nün Kavimler Kapısı- 1 adlı kitabından bir “alıntı” ile “konu”ya bir son vermek istiyorum: “(…) Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçta dil ya da kültüre bakmaksızın, yeni devlet sınırları içinde yer alan herkesi yurttaşlık kapsamına almıştı.
Kemalizmin ilk dönemlerinde Türklerle, Türkiyeliler (Rum, Ermeni, Yahudi, Çerkez, Laz, Kürt, Arap vs.) arasında bir ayrım gözetilmedi ama 1930’larda, yurtseverliğin yerini Türkçe konuşmayanları ve Müslüman olmayanları dışlayan bir milliyetçilik aldı…” (s.52)
Faydalanılan ve Önerilen Okumalar:“Abhazya Parlamentosu’nun Açıklaması” (1996) : Kafkasya Yazıları, sayı 6, Çiviyazıları, İstanbul; Berzeg, E. Sefer (1996): Kafkasya ve Çerkesler Bibliyografyası, Kafkasya Gerçeği Yayınları, Samsun; “Demokratik Çerkes Platformu Deklerasyonu” (2000): Kafkasya Yazıları, sayı 8, Çiviyazıları, İstanbul; Goloğlu, Mahmut (1982): Demokrasiye Geçiş 1946-1950, Kaynak Yayınları, İstanbul; Soysü, Hâle (1992): Kavimler Kapısı -I, Kaynak Yayınları, İstanbul; Türkiye İhtilâlci İşçi Köylü Partisi Davası Savunma (1974): Aydınlık Yayınları, İstanbul; Yeltsin, Boris (1994): “Kafkas Halkları Kahramanca Mücadele Etmişlerdir”, Ogni Kültür Dergisi, sayı 6, İstanbul.
[Kaynak: Ali İhsan Aksamaz, “Menhus Bir Plân”, Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 6, Ekim 2002 (“Doğu Karadeniz’de Resmî İdeolojiler Kuşatması,1. Baskı, Sorun Yayınları, 2003; 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2011)]