WORDIM Müzeyyen
01.12.2009
Şubat’ın ilk haftası olarak hava güzeldi. Buralarda palto, kaban giyilirken oralarda rahatlıkla yaz günü gibi kısa kollu ince giysiler giyiliyordu. Fakat oranın halkı için soğuk sayılıyordu ki kalın giysili insanları görmekte mümkündü. Bize söylenilene göre yılda iki kez yağmur yağarmış o da bize denk gelmedi. Hava ne çok sıcak nede soğuktu.
Önce Sharm El Şeyh hava limanına indik. Tur otobüslerimiz geldi. Merkeze yarım saat uzaklıkta olan otelimize gece 3 gibi ulaştık. Şharm El Şeyh 1986 yıllında İsrail’in işgalinden alınmış yeni bir yerleşim yeri olması güvenlik açısından her an her tarafınızdan Mısır polisini hissedebiliyorsunuz. Şehir tam bir polis işgali altında olmasa da güvenliğin yoğun olduğunu uçaktan indiğimiz andan itibaren şehirden ayrılana kadar çok net bir biçimde anladık. Emniyetin bu kadar bu şehirde yoğunlaşması Hüsnü Mübarek’in en fazla önemsediği şehrin Şharm El Şeyh olmasındanmış. Rehberimizin de ilk açıklaması bu şehrin bir polis şehri olması konusunda olmuştu.
Yol boyunca çöl palmiyeleri arasında ışıkların pırıl pırıl aydınlattığı Sina yarımadasında Kızıldeniz’in kıyısında sakin bir şehirde olmamız Mısır için ilk intibaımız güzeldi. Fakat kalacağımız otel odalarını görünce temizlik konusunda hayal kırıklığı yaşamadık diyemem.
Şarm El Şeyh’te iki saatlik “cam dipli tekne” turunda; çıkışta sıradan bir tekne turu gibi fakat tekne kıyıdan açıldıkça gördüklerimiz muhteşemdi.. Mercan kayalıkların arasında her renkten balıkların ve mercanların yani suyun altındaki bir başka canlı dünyayı görebiliyorsunuz. Turkuaz rengine benzer kristal gibi tertemiz denizin altını görmek şaka gibi ama gerçek. Yüzlerce insanın akın ettiği seyrederken insanı dinlendiren görmeye değer bir sualtı cenneti.
Şarm El Şeyh’te yakınlarındaki Ras Muhammed Milli Parkı, kızıl mercanların, çeşit çeşit balıkların, egzotik kuşların bulunduğu özel bir yer. Bu park, aynı zamanda, leyleklerin Avrupa’dan Afrika kıtasına yaptıkları uzun yolculuklarında kısa süreli konaklanma yeri olduğu söylendi.
Şharm El Şeyh’ de Ras Muhammed parkı. Dünyanın en büyük parkı. Dalışa ilginizin olması şart değil, yüzmeyi bilen herkesin şnorkelle dalıştan bile müthiş keyif alacağı bir sualtı cenneti. Hava sıcaklığı ise 20-25 buna rağmen sıcaklığı bu kadar hissetmiyorsunuz çünkü Şarm’da nem hiç yok. Mercan kayalıkların içinde ve rengarenk tropik balıklarla beraber yüzmek muhteşem olmalı. Bu bölgede her türlü avlanmanın yasak olduğu tamamen koruma altına alınmış bir milli park. Sina yarımadasının bu incisinde gününüzü yüzerek, dalarak ve güneşlenerek geçirdikten sonra, Şharm El Şeyh’ de gecelerin de bir başka büyüsü var.
Şharm El Şeyh’ de yine etrafında alışveriş merkezlerinin olduğu sarayda gece düzenlenen eğlencelere turistlerin akın ettiği yerler arasında. Sembolik olarak Piramit ve Sfenksler ışık ve ses gösterisinin ardından yöresel atlı gösterilerde farklı bir atraksiyon sayılırdı. Her gece bu merkezde Mısırlı dansçılar gelen turistleri eğlendirmektedirler. Özelikle “Tennura” dansı. Tennura, Mevlevi dervişlerinin sema gösterilerini hatırlatan bir dans.
Şharm da çöl ve Kızıldeniz macerasına gitmek için Jeeplerle Dahab asfaltından yol alarak yolda bedevi çadırlarının olduğu kampa doğru yol alıyorsunuz. Asfalttan ayrılıp da çöl yoluna girdiğiniz de sarsıntılı bir yolculukla bedevilerin çöl hayatlarına tanık oluyorsunuz. Yolda vereceğiniz molada doğal otlardan ve korda pişen yerel çaylarından tadabiliyorsunuz. Devamında Kızıldeniz sahiline kadar jeeplerle, isteyenler belli bir yoldan sonra develerle kızgın çölde yolunuza devam edebiliyorsunuz. Yine isteyenler akvaryum gibi bir denizaltı yaşamına sahip kıyıdan 50 m derinliği olan Blue Hole’de denize girilebilmektedir. Dönüş yolunda da Kızıldeniz’in şirin şehirlerinden Dahab ve çarşısında dolaşıma fırsatı da bulabiliyorsunuz.
Namabey Şharmen El Şeyh’in merkezinde güzel, şirin turistik bir yer. Alışveriş merkezleri, lüks otellerin ve restoranların olduğu bir yer. Şarm’ın merkezi olan Namabey’da dükkanlar, kahveler neredeyse 24 saat açık. Dükkanlarda hatıra eşyalar, firavunların heykelleri, papirüs, mercan, gümüş ve altın kolyeler, egzotik parfümler, eşarplar satılıyor. Dükkanların ve yol kenarındaki kaldırımlarda yan yana sıralanan kafelerde alışveriş yorgunu turistler, yastıkların, minderlerin üzerinde dinlenerek müzik eşliğinde kola, çay, Türk kahvesi ve nargile içenleri her yerde görebiliyorsunuz.
Yolcuğumuzun üçüncü günü sabahtan Şharm’dan Kahire’ye gitmek üzere yola koyulduk. Süveyş tünelinden geçerek 4-5 saat yolculuktan sonra Kahire’nin inanılmaz karmaşık trafiğine girdik. Şharm El Şeyh’ den çok farklı eski bir o kadar da antik. Bu şehirde evler bakınca çoğu kiremittendi. Burada yüksek binalar lüx oteller vardı ama inanın söylemeseler hiç bir şeye benzetemezsiniz. Merkezde Büyük Kahire Müzesi en bakımlı bina olarak farkediliyor.
Aynı gün öğle yemeğinden sonra papirüs fabrikasındaki sunuma katıldık. Dünya da ilk defa yazılı kağıdı olarak kullanılan papirüsün ham maddesi papirüs bitkisinden nasıl elde edildiğini müze görevlisi tarafından bilgi verildi. Papirüs bildiğimiz kamış gibi bir bitki içi çıkarılıyor ve muz kabuğuna benzer uzun bir kabuk geriye kalıyor. Papirüs bitkisinin içindeki doğal yapışkan maddesi kabuğun içinde olduğu için soyulmuş papirüs şeritleri çapraz gelecek şekilde üst üste dizilmesi sonucu baskı makinesinin altında birbirine yapıştırılıyor. Kısaca papirüs bitkisinden İlk yazılı kağıdın nasıl elde edildiğini gördük. Fabrikanın içindeki müzede her tür şekil ve renklerden oluşan görmeye değer papirüs tablolarının her biri harikaydı.
Ertesi günü piramitlere doğru yol aldık. Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerine yaklaşınca biraz şaşırdım. Bunlar sanıldığı gibi çölün ortasında falan değildi. Tam Gize’nin yanındaydı. Gize halkı piramit manzaralı barınak gibi evlerde yaşıyorlardı. Bir kaç yüz metre ötelerinde piramitler vardı. Çekilen onca resim Gize tarafından çekiliyor olması gerekir. Bu da bizim onları uçsuz bucaksız çölün ortasındaymış gibi algılamamıza sebep oluyor tabi.
Her neyse yaklaştıkça heyecanımız arttı. Üç Büyük piramitlerden önce Keops’a yaklaştık. Heybetli, insanı büyüleyen, korkutan kocaman oldukça da dik. Taşların her biri 10-20 ton ağırlığında. Taşlar şekillenerek birbirine geçirilmiş devasa bir yapı. Sanıldığı gibi dış yüzeyi dümdüz değil basamaklar halinde yükselmektedir. Güvenliği görmezden gelip istemeniz halinde dış yüzeyinden ilk 3-4 basamağına kadar tırmanabilirsiniz. Fakat daha fazlasına kendiniz de cesaret edemiyorsunuz izin de verilmiyor. En büyük piramit olan Keops piramidinin İçine girmek için izin veriliyordu fakat ben girmedim. Belli bir sürede orda kalıyorsunuz içerde dolaşacak olursanız dışarıyı kaçırıyorsunuz. Üç büyük piramit bir arada gibi gözüküyor fakat her birinin yürüyüş mesafesi 10-15 dakikanızı alıyor.
Kumda da yürümek sanıldığı kadar kolay olmuyor. Piramitler arası develerle de dolaşabilirsiniz fakat Mısır polisi ona da çok izin vermiyor. Ne bulmayı ne görmeyi umuyordum bilmiyorum ama ben de biraz hayal kırıklığı yarattı Mısırla ve piramitlerle ilgili yazıları okuduğumda duyduğum heyecanı duyamadım. Fakat yapımı ve çalışan işçiler hakkında tarihi bilgilerden etkilendim. Kırk yıl boyunca yapımı süren piramitlerde yirmi bine yakın işçi çalışmış ve gizeminden dolayı da hiçbiri de hayatta kalamamış. Piramitlerin bitiminde hepsi öldürülmüş.
Sfenks’e de gittik. Uzun yıllar kumun altında kalmış burnu düşmüş. Elli yıl içinde tamamen yok olma ihtimali olduğunu rüzgar ve yağmurun her gün erittiği söylendi. Oradaki bir kaç aile mezarlıklarından oluşan piramitleri de gezdik. Piramitlerde gezinti bitmişti.
Şimdi gelelim Mısır’ın bir başka güzelliklerine. Piramitler biraz hayal kırıklığı yarattı ama, Kahire’deki o Mısır Müzesi harikaydı. Mısır’a gittiğimize değdi. Hatta herkese Mısır’a gidip birkaç gün boyunca bu müzeyi gezmelerini tavsiye edebilirim. Ancak gezilir çünkü ve bütün Mısır onun içinde. Piramitlerin içindekiler, toprağın altından çıkarılan her şey orada. Gerçek Mısır o müzenin içinde. Müze gezisini anlatmaya sayfalar yetmez. Hangi birinden bahsedeyim? Tutankhamun’dan mı, bozulmamış şekilde saklanan ve ziyarete açılmış mumya bölümünden mi, eski kralların sahip olduğu o pırıl pırıl eşyalardan mı, eski kralların topraktan, ahşaptan, kireçten yapılmış büstlerinden heykellerinden mi? Bina boyutlarındaki Firavun heykellerinden mi? Firavunla birlikte gömülen o müthiş hazinelerden mi? Bitmez bahsedeceklerim. Hatta müzenin tamamını da göremedik. Dedim ya zaman yetmez. Sadece bir hafta o müzeyi gezmek için özel olarak gitmek lazım. Tabii biz şubat tatilinde gittiğimiz için bizim gibi giden yüzlerce insan da oradaydı. Hayli kalabalıktı.
Müze gezintisi bittikten sonra meşhur Nil turunu yaşadık. Tekneyle Nehir boyunca gezdik. Nil nehri çok hoş Kahire’yi şehir merkezinde ikiye ayırmakta. Mısır hükümdarlarından biri vakti zamanında Paris’e gitmiş ve oralara çok özenmiş. Kendi başkentini de Paris’e benzetmek istemiş, tabi işi çok zordu, 2009 da bile gördüğüm Kahire Paris’e zor benzemeyecek gibi. Oradan El Halil çarşısında alışveriş faslı başladı. Papirüsler, firavun kolyeleri v.s.
Kahire şehir merkezi trafik açısından tam bir keşmekeş bir şehir. Araç sürücülerinin elleri klaksonlardan hiç kaldırılmıyor olmalılar ki, sesler sabaha kadar hiç susmuyor. Sinyalizasyon, yaya geçidi mevhumları pek yok. Nadiren bazı kavşaklarda görevini yapıyor. Çarpılmadık, çizilmedik araç göremezsiniz. Denir ya ne nereye gittikleri bellidir nede nerden geldikleri bellidir, öyle. 4-5 şeritli bu yollar her daim günün her saati yoğun geçen bir şehir. Sadece Cuma günü resmi tatil olduğu için o gün öğleye kadar biraz daha trafik akışını normal gördük Kahire’de zengini zengin ama genelde halk yoksul, çoğu kötü yaşam koşulları yaşıyorlar. Ölüler şehri denen Kahire’nin bir tarafında tecrit edilmiş bir bölge. Mezarların arasında hayatını sürdüren insanlara rastlamak da mümkün dediler. Binalar bakımsız, dökülüyor denilebilir. Bayanlar, çocuklar şehrin en işlek kalabalık yerlerinde yere kumanyalarını açmışlar yemek yiyenlere de rastlamak mümkün. İnsanlar seyyar ticaret adamı olmuş. Bahşiş bahşiş, diyenler mi istersiniz. Rehber bizi sürekli uyarıyordu. Sakın bir şey vermeyiniz çantanıza çok dikkat edin diye. Dışarıda gezerken çantanız hep gözünüzün önünde olsun diye İskenderiye’de dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Fenerini gördük diyemiyorum çünkü yıkılmış. Hikayesi ilginçti. Fener vakti zamanında yıkılmış İki sebebi olabilir diyorlar; birincisi altın bulmak için kazılan tüneller yüzünden, ikincisi de deprem nedeniyle. Yeniden inşa etmeye çalışıyorlarmış falan. İskenderiye İzmir benzeri bir şehir. Yine ilk intibaım fena değildi İskenderiye’de de bir trafik var. Fakat Kahire’ye göre daha gelişmiş bir liman şehri. Görülebilecek yerleri arasında İskenderiye Kütüphanesi ve kalesi bulunmaktadır.
Mısır da, dünya tarihinin bilinen en eski uygarlıklarından biridir. Medeniyetlerinin örneği olarak, firavunlar ve kraliçeler için mezar olarak piramitler inşa etmişlerdir. Bu piramitlerden bir kısmının ulaşılan teknolojiye rağmen bugün için bile inşa edilmesi imkansızdır. Bu durum eski Mısırlıların ulaştığı uygarlık seviyesini göstermektedir. Ancak kendi dinlerini yaşamak isteyen Mısırlılar sonunda yok olmuşlar. Mumyaları ve inşa ettikleri yapılar ise ibret olarak günümüze kadar ulaşmıştır
Mısır da; ister yerel kültürün yansımalarından biri olan Feluccalardan birine binerek Nil nehrinde gezintilere çıkın, ister devenin sırtına atlayıp Sina yarımadasında etrafı dağlarla çevrili kızgın kumlarında dolaşın, ister atv motorların üstünde çölde safari turlarına katılın, isterseniz plajlarında güneşin ve kumun tadını çıkarın. Her tür atraksiyona açık bir ülke.
Mısır mutfağına gelince, kıyı şeridinde balık ve daha çok deniz ürünleri, Nil Nehri deltasında ise pirinç ve kümes hayvanları ağırlıklı yemek türü. Çölde ise daha çok kırmızı et yemekleri hakim. Sıcak bir ülke olduğu için çeşitli meyve sebzelerin yanı sıra deniz ürünlerinin çok bol ve çok da ucuz olduğunu gördük. Damak tadı olarak Türk mutfağına yakın denebilir.
Mısır’a turlar ucuz gibi, fakat ekstralarla çok da ucuz olmadığını anlıyorsunuz. Gitmek isteyenler olacaktır. Alışverişlerinizde mutlaka pazarlık yapın. Hazırlıklı olun. Birazda beklentinizle ilgili ama yine de oraya, gitmek o havayı solumak güzeldi. Dışarılarda vakit kaybetmeden sadece müzeleri gezerek vakit geçirmek en akıllıcası.
Hepinize şimdiden iyi seyahatler.