NEDENDİR BU HASET, NİÇİNDİR BU FESAT?

YEMUZ Nevzat Tarakçı
03.02.2013

Allah’ım, neden takdir duygularımızdan ziyade tenkit duygularımız gelişmiş ki bizim?

Niçin kıskanç ve hazımsız bir toplumuz?

İnanın dilim varsaydı “Kıskançlık ve hazımsızlık, bizim milli hasletimizdir!” diyiverirdim.

Bilirsiniz, hazımsızlık ve haset, ruh kanserine denk bir illettir.

Haset,  gözleri kör, kulakları sağır eder, kalbi katılaştırır, duyguları köreltir…

Haset çukuruna yuvarlananların  “Nefret dolu konuşmaları, kişiliksiz tavırları,  yamuk yumuk halleri” bundandır.

Değerli bir dostum, bu insanlar için “yazısı da turası da silinmiş kişiler” der.

Onlar, tepeden tırnağa kıskançlık yüklüdür. Körelmiş, tükenmiş duygularıyla hep şaşı bakar. Başarılı çalışmaların her aşamasında kendileri olmadığı için başkalarının başarılarından nefret eder.

Bakın sağınıza solunuza, bakın derneklerimize, üst kurularımıza, sohbet meclislerimize, bana hak vereceksiniz.

Bırakın tecrübesiz gençleri, kendisini “vazgeçilmez” sanan, haset girdabında bocalayan yaşlı- başlı insanları görecek ve üzüleceksiniz.

Hatta kıskançlık ve hazımsızlığın insanı ne hale getirdiğini ibretle seyredeceksiniz.

İşte bu tür insanlar, topluma mal olmuş kişileri, kültür insanlarını, başarılı yöneticileri, proje mimarlarını rencide etmekten, onların haysiyet ve gururuyla oynamaktan büyük keyif alırlar.

Bu ruh halindeki kişiler, bununla da kalmaz: “Bensiz yaprak kıpırdamasın, her işte ve her faaliyette benim görüşüm alınsın, herkes benim gözümün içine baksın!” diyerek durmadan yorulmadan fesat ateşine odun taşırlar.

Peki, bu basiretsizler, bu hırs, haset, kıskançlık ve hazımsızlığı şiar edinmişler, bu tekelci ve statükocu perişanlar sağımızda solumuzda söz sahibiyse hatta derneklerimizin, sohbet meclislerimizin başköşesinde oturabiliyorsa kimler ne yapmalı, biz ne yapmalıyız?

Bir müeyyidesi yok mu bunun?

Kültürü ve toplumu yok etme pahasına sesiz mi kalınmalı?

Bunun adı “saygı” mı olmalı?

Ne yapmalı basiret sahibi değerli tahamadelerimiz?

Nasıl davranmalı gayretli dernek yöneticilerimiz, okur-yazar aydın kesimimiz, ufku açık sevgili gençlerimiz?

Siz, bunlara karşı bir müeyyide geliştiremezseniz, samimiyetle dünyanın alkışladığı hizmetleri üretseniz bile, aynı hava ve aynı atmosferi paylaştığınız bu kişiler,  hasedini, hazımsızlığını en çirkin şekilde yansıtmaya, ortalığı fesada vermeye devam edecektir.

Bu kişiler bununla da kalmayarak, samimim, dürüst hizmet insanlarına saldıracak, çekinmeden kişilik ve haysiyet cellâtlığına soyunacaktır.

Büyük bir düşünürün ifadesiyle “Onların ruhunu öyle bir hazımsızlık ve çekememezlik hissi sarmıştır ki siz merdiven dayayıp onları cennete ulaştırsanız dahi onlar yine de bu merdiveni yıkmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.”

İşte hazımsızlık, işte haset, işte biz!

Kıskançlığın, hazımsızlığın, nefret ve hasedin panzehiri olan sevgi dururken,

Gönül köprüleriyle öfkeleri yutup sevgiyi hatırlamak, içe doğru derinleşmek varken,

Takdir etmek dururken, güzellikleri ve başarıları paylaşmak mümkünken nedendir bu haset, niçindir bu fesat?

Özünde kültür yoksunu, sözünde kültür insanı olanlardan az çekmedi bu toplum.

Bilmem ki şu güzel toplumumuzun yüzkarası hazımsızlar, hazımsızlıklarını ne zaman hazmedebilecekler?

Ne zaman bitecek bu haset, bu fesat?

Ne zaman bilmeyenler susacak, susanlar suskunluğunu hazmedebilecek?