NIBE Anzor
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
“Kendi adını kendi verdi”. Soçi’nin küçük bir dağ köyünde doğdu, hukukçu olmak istiyordu, çalışkan biriydi, sonunda amacını gerçekleştirdi. Bilim doktoru ve Rusya’nın en ünlü yüksek okullarından birinin rektörü ve hukuk otoritelerinden biri oldu. Bu yönleriyle tarihi ve örnek bir kişi.
Değişik dallarda öğrenim görmüş ve uzmanlaşmış, çok sayıda devlet ödülü almış olan bu kişinin, daha dün küçük bir Şapsığ köyünde koşuşturan, fındık toplayan, asma ağacı budayan ve damları onarıp duran biri olduğuna inanmak gerçekten kolay değil.
Ancak küçüklüğünden beri köyde oturan, bir emekçi ailede büyüyen, anne ve babasını örnek alan bu çocuğun onca işi başarmış olmasına da şaşmamak gerekir.
Soçi Psışope rayonuna bağlı Thağepş köyünü o denli sevmesi de bu nedenle olmalı. Burada, anne ve babasının bahçesinde, her geldiğinde dinleniyor ve sağlığını pekiştiriyor. Yerleşik biri imiş gibi de ağaç bakımı, ev ve bahçe işlerinde çalışıyor.
– Ana babamızın çalışmalarını örnek alarak büyüdük. Onları izleyerek çalışmayı öğrendik, her işlerinde onlara yardım ediyorduk. Çalışmanın yararını böylece görmüş olduk. İş sana zorluklardan yılmamayı, dayanmayı ve başladığın işi bitirmen gerektiğini öğretiyor.
Babam bir işi asla yarım bırakmazdı, bizi de öyle yetiştirdi, – diyor Damir.
– Babamın ağaç getirmek için beni ormana götürdüğü bir günü unutmuyorum, O sıralar çok küçüktüm. Bahçemizi çitle çevirecektik. Çit direkleri için ağaç getirmemiz gerekiyordu. Babam bir ağaç gövdesini yardı, ardından baltayı bana uzattı. Kendisi demir küskü ileri sürdükçe benim de demir küske vurmamı ve ağaç gövdesini daha ince yarmamı istedi.
Baltayı demire indirirken “ya babamın eline vurursam” diye korkuyordum. Yavaş vurduğumda, “Gücün mü yok?” diyerek babam bana takılmıştı. Ben de babamın dediğini yapmıştım, babamın beni denemiş olduğunu unutmuyorum…
Damir’in ailesi baskı görenlerdendi, zorlu sürgün yıllarını unutamıyor Damir.
1930’lu yıllarda çift işlerinde çalışan Damir’in babası ÇAÇUH Yusuf ve ailesi, birçok kendi köylüsü ile birlikte Kazakistan’a sürüldü. Başlarına ne geleceğini bilmiyorlardı, kıtlık, yokluk, soğuk ve salgın hastalıklarla dolu bir gelecek onları bekliyordu.
Kimseye tolerans göstermiyorlardı, bebekler, kocamış yaşlılar ve tüm hane halkı birlikte sürgün yerine götürülüyordu.
Küçücük Şapsığ halkı için gerçekten bir felaketti bu durum. Yusuf ile eşi, birçok badireyi atlatarak, iki çocukları Damir ve Medine ile birlikte, İkinci Dünya Savaşı sonrasında köylerine dönebildiler.
ÇAÇUH Medine askeri gazeteci ve yazar oldu, küçüklüğünden beri adil biri olan Damir ise hukuk eğitimi aldı ve hukukçu oldu.
– Çevren ve yakınların sana değer vermemeye başladıklarında ve sen de buna bir yanıt da veremez durumlara düşmüşsen, elbette çok üzücü oluyor,- diyor Damir. – Zor durumdaki kişiye yardım edemiyor, destek sağlayamıyor, yardımcı olamıyorsan, bu durum onur kırıcı bir durum oluyor.
Ülkenin önde gelen hukuk yorumcuları (içtihatçıları) arasına katıldıktan sonra, ailemin ve halkumun aşağılanmış olduğunu biraz olsun unutmuş oldum.
Yorulmak nedir bilmeden ve uzun yıllar boyunca, sorunların bilimsel çözüm yollarını araştırdı ve sorunları çözme yöntemlerini öğrendi. Tarihi, politik, sosyal ve kültürel değişimleri gerçekleştiren politikaların nasıl ortaya konduğunu öğrenmek istiyordu. Damir bir üyesi olduğu Şapsığ halkının da diğer halklar gibi saygıyı ve özgürlüğü hak ettiği farkedilsin amacı ile soyadını değiştirdi, Şapsığ soyadını aldı.
Bilim insanları onu Şapsığ soyadıyla tanıyorlar (Asıl soyadı – ÇAÇUH).
Damir Rostov Devlet Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni onur derecesiyle bitirdi, bilim doktoru ve profesör oldu, kitaplar yayımladı, yüzlerce bilimsel makaleye imza attı.
Yıllarca Rusya’nın Güney yöresinin (okrug) en yüksek eğitim kurumu olan Kuzey Kafkasya Devlet Akademisi’ne bağlı Rostov Hukuk Fakültesi’nde dekanlık yaptı.
En beğendiği ve gurur duyduğu çalışmalarının başında, halkların hak ve özgürlüklerini koruma amaçlı “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” projesinin hazırlanmasında ve son şeklinin verilmesinde yaptığı katkıları geliyor. Bildirinin kaleme alınması sürecine yıllarını verdi.
– Uzun bir süreden beri Kafkasya’da yaşayan halkların hak ve özgürlüklerini öğrenmeye ve belirlemeye çalışıyorum.
Bilim yönünden bu sorunun yeterince çözümlenmemiş olduğu düşüncesindeyim, bilim insanları da konuyla yeterince ilgilenmiş değiller, bu bakımdan konu bizim için çok önemli, – diyor Damir.
Çalışma arkadaşlarıyla birlikte büyük bir projeye imza attılar, “Kafkasya Halklarının Hukuk Anıtları Antolojisi” (Антология памятников права народов Кавказа) adlı bir kitap yayımladılar.
Böylesine kapsamlı bir çalışma başka hiçbir ülkede henüz yapılmış değil, – diyor bilim insanı. – Büyük bir sorumluluk isteyen zorlu bir çalışmayı sonunda başarabildik.
En eski dönemlerden bu yana Kuzey Kafkasya’da yaşamış olan halkların hakları ile geleneklerine ilişkin kitapları, o yerlerde yaşayan insanların uydukları yazılı olmayan kuralları bir araya getirmeyi başardık.
Damir yaşamını bilime adamış biri. Zaman ona yetmiyor, dur durak ve dinlenmek nedir bilmeden çalışıyor. Ama ailenin her şeyden önce geldiğini de unutmuyor.
Doğduğu ata toprağını asla unutmuyor, yılda dört kez köyüne, Thağepş’t geliyor. Burada ana babasının ev ve bahçesi, akrabaları ve arkadaşları var. Dostlarından ayrılıp çalıştığı kente dönerken kalbini köyde bırakmış gibi oluyor.
– Beni ancak küçük ülkesinden uzakta yaşayanlar anlayabilir, – diyor Damir. – Köye gelen yol uzun, zorlu ve zaman alıyor, ama bir geldin mi, insanın içi açılıyor ve ferahlıyor. Bunu hemen fark ediyorsun.
Damir, eşi Tamara ve kızları Maryet ve Medine ile köye geldiğinde asıl mutluluğu o zaman tadıyor. Her ikisi de hukukçu, yüksek okul mezunu.
Damir dinlenmek için çok sevdiği köyüne geliyor. Ağaçlar, bahçe ve ev işleri onun dinlendiği yerler oluyor.
Köyde her zaman yeterince iş bulunur, kendi işini bitirdiğinde komşuna da yardım edebilirsin.
Rusya Federasyonu emektar hukukçusu ŞAPSIĞ Damir’e göre, köy çalışmaları yaş, güç, mevki ve makam ayırımı yapmıyor. Bu yönleriyle ona büyük bir değer veriliyor. Onu anneleri tarafından tembel yetiştirilen çocuklara benzetmiyorlar. Köyde oturup da yokluk çekenler ancak tembel olanlar olabilir, diyor.
Anne ve babaları Damir’i çocukken tembel biri olarak yetiştirmediler.