Zeramuk Kardenguşıe
KiarekIaşkIetau Zawuem Yi Wuered
Kaberdey Tarihi’ne yönelik bilgiler açısından bu şarkı benzerleri arasında en geniş bilgi veren ve aynı zamanda en sağlam kabul edilenidir. Bu müziğe kaynak olan olay için Neğume Şora şöyle yazar: Turgutlular (şimdiki Kalmukların ataları ya da aynı kökten bir boy) oldukça büyük bir güç ile Tatarları da yanlarına alarak Kaberdey sınırlarını taciz etmeye, saldırılar düzenlemeye başlamışlardı. Kaberdeyler bunu karşılıksız bırakmamak amacı ile kadın ve çocukları, yaşlıları, at sürüleri ve hayvanlarını güvenli bölgelerde topladıktan sonra üç günlük bir hazırlık yaparak düşmanla karşılaşmak üzere harekete geçmiş, Balk ırmağının Terek nehrine döküldüğü noktada düşmanla savaşa tutuşmuşlardı. Göğüs göğüse süren çarpışmalar sonunda Kaberdeyler sayıca çok üstün olan düşmanla başedemeyip yavaş yavaş geri çekilmek zorunda kaldılar. Daha gerilere yeniden toparlanan Kaberdey güçleri burada düşmanı yeniden karşılayarak savaşa tutuştular kıran kırana süren savaşa oluk oluk akan kana karşın düşmanla başedemeyen Kaberdeyler daha da geriye, Şerec deresine paralel dağ yamaçlarına kadar çekilmeye mecbur kaldılar. Ertesi gün çekilen Kaberdey birliklerini tamamen dağıtmak amacı ile ilerleyen düşmanı yeniden karşılayıp savaşa tutuştular. Bu kez iyi yer tutmuş Kaberdeyler düşmana günlerce direnerek daha öteye yol vermediler ancak düşmanı geriletmeleri de mümkün olmadı. Her iki taraftan yüzlerce insanın öldüğü bu karşılaşmada Kabedey pşılerinden (Pşı Apşokue, Kıdrışokue, Kanşokue, Puçt Kalemet ve genç Tepşerokue, Şolehukue, Cılahıstenıpş) bir çoğu bu savaşta öldüler.
Kaberdeyler her ne kadar düşmanı bu noktada tutmayı başarmış olsalarda durumları oldukça ümitsizdi ve pek bir kurtuluş yoluda görünmüyordu. Ancak ertesi günün aydınlığı ile birlikte hiç ummadıkları bir şey oldu: Diğer halklardan oluşan 2000 kişinin üzerinde gönüllü yardım birliği gelmişti. Bu yeni moral destek ile dinlenmiş yeni askerlerin de yardımı birleşince Kaberdeyler toparlanarak düşman üzerine saldırıya geçtiler yeniden alevlenen çarpışmalar sonucunda bu kez düşman tutunamayarak geri çekilmeye başladı. Çok geçmedende bozguna uğrayarak dağıldılar. Birlikler arkasında bir çok esir ve ganimet bırakan düşmanı kendi topraklarına kadar sürerek Balk nehrinin öte yakasına kadar kovaladılar. Neğume’nin söylediğine göre dilimizde yeralan “Pariiuhu Uihue” sözü o zamandan kalmış (Pariiuhu Psıhurey köyü ile Balk ırmağı arasında kalan yer). Yani düşmanın durumuna düş, bozguna uğra gibi bir anlam taşırmış. Daha sonraları o savaşın olduğu bölge Kıaşkataw ismini aldı. Bu şarkı yalnızca Kaberdeylerde söylenegelir, diğerlerince pek bilinmez. Şarkıyı ilk kez Psıguensu’den Tşıhumırze Kueşouk’den işittim ve derledim.
Şecemokuıe Hasanş yi Wuered
Yaşlıların anlatımına göre, Şecemokue Hasanş yalnız başına birisiymiş. Üstelikte yoksul. Böyle olunca onun sevdiği kızı almak için başlık parası vermesi mümkün değilmiş. Hasanş ne kadar züğürt ise sevdiği kız da tam tersine çok zengin ve üstelik büyük bir aileden imiş. Bu aileninde kızlarını başlık parası almadan vermeleri mümkün değilmiş. Aslında burada bir açıklama getirmeden edemeyeceğim. Bizim törelerimizde kesinlikle böyle bir şey yoktur. Ancak Adige kızlarının güzelliği ve zerafeti o kadar nam salmışki Kırım hanları, paşaları,Osmanlı paşaları bir Çerkes kızı ile evlenebilmek için kızı ve ailesini razı edebilmek uğruna türlü hediyeler, altınlar, gümüşler gözden çıkartırlarmış. İşte bu gide gide zaman içinde nakit paraya, bu gün başlık parası denilen yüz kızartıcı hale dönüşmüş. Her neyse … Hasanş böyle bir para ödeyecek durumda değilmiş doğal olarak. O bu başlığı ödeyemeyince kızı türlü hediyeler ve yüklü paralar veren Nogay hanına vermişler. Genç kız bu durumu kabullenmemiş ve ailesinin bu kararını sevdiği adama bildirmiş bir şekilde. Nogay gelin alayı kızı alıp köyü terkettikten sonra her iki tarafı otlar ve dikenlerle kaplı bir patikada Hasanş, düğün alayının önünü kesmiş ve silahını çekerek gurubun arasından gelini sırtladığı gibi insan boyunu aşan otların arasına dalmış. Nogaylar ilk şaşkınlığı atlatıp onları izlemek istemişler ancak nerede ise sık bir ormanı andıran bu dikenli arazide onları bulmak mümkün olmamış. Bunun üzerine dört bir yandan otları ateşe vermişler cehennem ateşinin içinde kalan sevgililer çaresiz dışarı çıkmaya çalışırken ve tam kurtulduklarını düşünürken sık otların arasından farkedemedikleri bir Nogay tarafından açılan ateş sonucu Hasanş vurulmuş ve ölmüş. Nogaylar Cesedi oracıkta bırakıp gelini alarak gitmek istemişler. Ancak genç kız, “eğer onu layıkı ile toprağa vermezseniz sizinle gelmem. Gerekirse buracıkta ölürüm” diyerek direnmiş. Nogaylar çaresiz mezarı kazmış ölüyü mezara indirmişler. Genç gelin “izin verin mezarını ben düzenleyeceğim” diyerek mezarın içine inmiş ve saçında örülü makası çıkartarak sevdiği gencin yanıbaşında kendi canına kıymış. Nogaylar da bunu üzerine yanyana yatan iki gencin mezarını kapatarak geldikleri gibi eli boş dönmüşler. Öyküsünü dinlediğiniz bu ağıtı ise daha sonradan Hasanş’ın arkadaşları söylemişler. Ağıtın kaynağı Kaberdey’dir. Diğerlerince pek söylenmez. Ağıtı ilk kez ağabeyim Kardeguşıe Beçmırze’den işittim.
Adiyıuh Yi Ğıbbze
Adiyıuh ile onu kaçıran genç hakkında söylencelerde pek öyle geniş bir bilgi yok. 1936 yılında Moskova’da yayınlanan “Kabardinski Folklor” adlı kitapta bu konuda çok az bilgi verilmekte ise de pek yeterli olduğu söylenemez. Olay kısa olarak şöyle anlatılır:
Adiyıuh ile sevdiği genç arasındaki ilişki her iki tarafın akrabalarınca pek onaylanmaz. Çünkü iki aile arasında çok büyük sosyal fark vardır ve aileler bu nedenle ikisi arasındaki bu ilişkiye kesinlikle izin vermemektedir. Genç erkek soylu, genç kız ise alt tabakadan bir ailedendi.
Ancak buna karşın genç erkek sevdiği kızı kaçırır ve hızla bölgeden uzaklaşmak isterler. Yolda at birşeyden ürkmesi sonucu ansızın huysuzlanır. Kız attan düşerek oracıkta ölür. Genç erkek bunun üzerine işte bu bilinen ağıtı söyler.
Moskova’da yayınlanan kitapta olay böyle anlatılmakla birlikte şarkının kendisinde ormanda çalıların arasından ansızın havalanan bir kuşun atı ürküterek kızın düşmesine neden olduğu belirtilir. Sözlü söylencelerin hepsinde ise kızın belinde bağlı kuşağın (o dönemlerde genç kızlar bellerini ince tutsun, dik ve uzun göstersin diye bez içerisine sarılı çubuklardan oluşan bir tür kuşak ile sımsıkı sararlamış) kalbine saplandığını ve o anda öldüğünü anlatırlar.
Ancak hiç kimse bu kızın ve erkeğin kim olduğu, olayın hangi tarihlerde, nerede olduğu konusunda bir bilgi verememektedir. Bu ağıt tüm Adige boylarınca söylenegelir. Ağıtı ilk kez annemden dinledim.
Hanife Yi Ğıbze
Hanife Kundetey’den (Şegem II) Hamıkue Tlostenbeç’in kızıydı. O çok güzel, çok akıllı ve zarif olması yanında çok usta bir mızıkacı idi. Köylerinde her kimin düğünü, eğlencesi olsa, gelip onu götürürlerdi. O da hiç kimseyi kırmaz hepsine giderdi. Günlerden bir gün Çerwan ailesinde bir düğün vardı ve Hanife her zaman olduğu gibi burada mızıka çalıyordu. Düğün böyle güle oynaya devam ederken Hanife oyuna çıktığı bir sırada, misafirlerden sarhoş olan bir adam (ağıtta belirtildiğine göre Abreclerde Muhahmmet Ali) silahını çekerek oynayan kızın kızın şerefine bir kaç el ateş etmiş. Yine eskilerin söylediğine göre o zamanlar bir genç kız oynarken silah sıkmak ona değer vermek, onu takdir etmek anlamlarında ve normal karşılanan bir şeymiş. İşte bu şekilde atılan kurşunlardan birisi önce bir genç kıza, onuda geçerek oynamakta olan güzel mızıkacıya isabet etmiş. Bu yürek parçalayan ölüm işte bu ağıta kaynak olmuş.
Bu ağıtı Nezer Maşe, Dzeğeştokue Karemırze ve bize öyküyü anlatan Mırzehan Zeyret’ten dinledim. Bu ağıt günümüzde hala söylenegelir.
Kıerbeç Yi Wuered
Kıerbeç’in türküsü adlı bu ağıt ilk kez Adigey’de söylenmiş olmasına karşın Kaberdey bölgelerinde daha çok bilinip söylenmektedir. Söylenceye göre bir dönem Kaniye isimli bir Adige köyü ile yakındaki bir Nogay köyü arasında bir sürtüşme ve düşmanlık başgöstermiş. Kıerbeç ise bu Adige köyünde en sözü geçen en bileği kuvvetli ve aynı zamanda Nogayların en çekindikleri gençlerin başında gelirmiş. Bu gözü pek genç her olayda onların karşısına dikilir şimdiki deyim ile her taşın altından çıkarmış. İşte bu nedenle Nogayler bu genci öldürmeye karar vermişler. Kıerbeç bir başka yerde bulunduğu sırada ona kasıtlı olarak “Kaniye köyü baskına uğradı” yalan haberini ulaştırmışlar .Doğal olarak, bunu duyan genç “oturduğumuz yerde kendimizi yedirtmeyiz” diyerek hemen yola koyulmuş ve dönüş yolunda kendisini bekleyen Nogay nişancıları tarafından kurulan tuzağa düşerek vurulmuş. Kıerbeç aldığı bu yaraya karşın ellerinden kurtularak köyüne ulaşmış ancak bir daha ayağa kalkamadan günlerce hasta yattıktan sonra kangren olan bacağı ölümüne neden olmuş.
Onun yiğitliği ve terbiyesine ilişkin hala şu haber anlatılagelir: Kıerbeç’in ölümünün yaklaştığını farkeden diğer insanlar, babası Muhammed’i “oğlunu ölmeden önce son bir kez gör, konuş” diyerek zorlamışlar ve gencin babası bu nun üzerine oğlunu görmeğe gitmiş. Bunu duyan Kıerbeç ise “babam beni yatarken görmesin” diyerek evin içerisinden giriş kapısı üzerine bir ip bağlatmış ve bu ipe tutunarak kangren ayağına karşın babasını ayakta karşılamıştı.
Yaşlı baba oğlunu son bir kez bu şekilde ayakta gördükten sonra hiç bir şey söylemeksizin dönüp gitmiş. Kıerbeç ise babasının evden çıkışından hemen sonra olduğu yere yığılıp oracıkta can vermiş. İşte bu Kıerbeç Yi Wuered denilen ağıtın öyküsü budur. Ağıtı ilk kez ağabeyim Kıardenguşıe M. den dinledim. Ancak bir çok kişi tarafından bilinir ve söylenegelir.
Janbolet Yi Ğıbze
Janbolet’in ağıtı hakkında eskiler şöyle anlatırlar. Yeçemezıkue (bir kısmı Yerkuey Mezıkue olarak anlatır) sağlıklı, dinç ve toplumda sözü değer gören bir yaşlı idi. İlk çocuğu olan Janbolet’in doğumundan sonra eşi ölmüş ve bunun üzerine bir süre sonra Temezlerin kızı Andole Guaşe ile yeniden evlenmişti. Bu kadından yeniden 9 çocuk sahibi olmuştu. Ancak çocuklarını büyütemeden ölmüş ve çocuklar annelerinin elinde birlikte büyümüşlerdi. Janbolet aynı babası gibi çalışkan, dürüst, güçlü ve sözü geçen bir genç olmuş, diğerleride bunun tam tersi tembel, uyuşuk ve zayıf karakterli birer genç olarak ortaya çıkmışlardı. Ancak, Andole Guaşe üvey oğlunun toplumda gördüğü değeri, buna karşılık kendi öz çocuklarının yetersizliğini bir türlü hazmedemiyor ve sürekli kıskanıyordu. Bu kıskançlık o derceye gelmişti ki, Janbolet’i oğullarına öldürtmeye karar vermişti. Ancak oğullarının hiç birisi onunla baş edebilecek güçte değildi. Üvey kardeşlerinden en küçüğü Janbolet’i çok severdi. Öyleki öz ağabeylerinden daha çok onun yanına gelir, Janbolet’de onunla sürekli ilgilenirdi. İşte bu çocuk annesinin üvey kardeşlerine kurduğu tuzağı gelip Janbolet’e haber vermişti. Ertesi akşam kardeşleri gelip onu öldüreceklerdi.
Doğal olarak Janbolet’de hazırlığını yapmış yatağına bir koca kütük koyarak üzerini de örtmüş ve kapı arkasında gelenleri beklemeye başlamıştı. Gece artık herkesin uyuduğuna düşünen kardeşler Janbolet’in odasına geldiler.
En küçük dışında hepsi sırasıyla aralık kapıdan içeri süzülüyor kılıçları ile yatakta sandıkları Janbolet’e vuruyorlardı. Ancak karanlıkta kapı arkasında bekleyen Janbolet hepsini teker teker kafalarına vurarak bayıltmış, daha sonrada silahlarını ve bütün elbiselerini alarak çırılçıplak 8 kardeşi kendi odasına hapsettikten sonra elbiselerini götürerek annelerinin kapısı önüne atıvermişti..
Oğullarının giysilerini gören Andole Guaşe oğullarımı öldürdü diye feryat figan ederek geldiğinde Janbolet üvey kardeşlerini serbest bırakmış ve onlara bir daha böyle şeyler yapmamaları için yalvarmıştı. Ancak kadın oğullarının bu beceriksizliği karşısında daha da çileden çıkmış sürekli onunla uğraşmaya başlamıştı.
Bu işin iyiye gitmeyeceğini anlayan Janbolet kadının üç kardeşine gizlice haber göndererek onları çağırttı. Olan biteni anlattıktan sonra kardeşlerin kendi gözleri ile görebilmeleri için bir plan yaptı. Janbolet Andole Guşe’nin yanına giderek “evde üç misafirim var. Ancak benim acilen bir işim çıktı. Ben dönünceye kadar siz onlarla ilgilenirmisiniz diyerek gitti. Janbolet az mı kaldı çok mu bilinmez; ama döndüğünde misafirlerini evde açlıktan bitkin bir halde öylece yığılmış otururken buldu. Aynı şekilde misafirlerin atlarına su bile verilmemişti..
İşte dedi Janbolet kızkardeşinizi gördünüz. Bırakın beni, haneye gelen misafirime bile böyle davranıyor. Bunu üzerine üç kardeş kızkardeşlerinin yanına giderek bu yaptığının insanlık olmadığını, törelere uymadığını ve hatalı olduğunu üstelik kendi ailelerine de leke getirdiğini söyleyip “bundan sonra bizim bir kızkardeşimiz yok” diyerek evi terkedip gittiler.
Andole Guaşe Janbolet’in bu hareketi üzerine iyice zıvanadan çıktı. Açıkça onu öldürmeleri için oğullarını gönderdi. Bu kavgada Janbolet üvey kardeşlerini öldürdü, kendiside aldığı yara ile öldü.
Ağıtı ise Janbolet’in ölürken söylediği rivayet edilir.
Bu ağıtı ilk kez Psıguensu’den Uıneğas Batırbiy ‘den dinledim.