SAVAŞ YORGUNU BİR ÜLKE

Fehim Taştekin
Ajans Kafkas Genel Koordinatörü, Gazeteci
Kafkas Vakfı Çeçenistan Raporu Ekim 2001

Önsöz

Çeçen halkı, 1994-1996 yılları arasında Rusya’nın Çeçenistan’da sürdürdüğü birinci savaşın yol açtığı büyük yıkımdan kurtulamadan 5 Eylül 1999’da ikinci bir felakete sürüklendi.

Kaliteli petrol rezervleri ve boru hatlarının transit geçiş güzergahı olması açısından stratejik bir önem arz eden, Kuzey Kafkasya’nın 16 bin kilometrekarelik yüzölçümlü bu küçük cumhuriyeti ikinci kez Rusya’nın işgaline uğradı.

Çeçen halkını resmen temsil etmeyen bir grup Çeçenin Dağıstan’da giriştiği faaliyetler, Rus ordusunun Çeçenistan’a girmesine gerekçe yapıldı. Kaldı ki Dağıstan’daki olaylar Çeçenistan’ın Aslan Mashadov liderliğindeki yasal yönetimce de onaylanmadı.

31 Ağustos, 9 ve 13 Eylül 1999 tarihlerinde Moskova’da, 4 Eylül 1999’da Dağıstan’ın Buynaksk bölgesinde ve 16 Eylül 1999 Volgadonsk kentinde gerçekleştirilen terör eylemleri kamuoyunu Çeçenistan hareketine hazır hale getirmek için kullanıldı. Ancak bu eylemlerle ilgili olarak yakalanan kişiler Rusya makamları tarafından dünya kamuoyuna gösterilmiş değil. Üstelik Rusya istihbarat servisi FSB, “eylemlerin tertipçisi” olarak suçlanmaktan kurtulamamışken yargılama süreci hala basına kapalı olarak işlemektedir.

Ve dünya kamuoyunun tepkilerini bastırmak için de başlatılan askeri harekete “anti-terör operasyonu” adı verildi. Ancak gelinen noktada şunu söylemek asla abartılı olmayacaktır: Çeçenistan’da iddia edildiği gibi terör değil bütün sivil halkı hedef alan bir savaş söz konusudur. Bunun adı da en basitinden katliamdır.

Buna ek olarak bu yeni savaşa gösterilen gerekçelere bir de Çeçenistan’ın “fidye için adam kaçırma” gibi terör faaliyetlerinin odağı durumuna getirilmesi çabası eklenmiştir. Hiçbir şekilde desteklenmesi olası olmayan bu terör girişimleri, bir ulusun toptan yok edilmesi için asla gerekçe olamaz. Ancak Rusya insan haklarını, uluslararası anlaşmaları ve Çeçenistan ile yaptığı ikili anlaşmaları çiğneyerek Çeçenistan’da katliamlar yapmaya devam etmektedir.

Ayrıca Çeçenistan’a böylesi bir hareket başlatılmakla dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Çeçen-İçkerya Cumhuriyeti Devlet Başkanı Aslan Mashadov’un 1996’da Hasavyurt’ta iki ayrı devlet başkanları olarak imzaladığı anlaşma ve ardından imzalanan  diğer tüm ikili anlaşmalar hiçe sayılmıştır.

Çeçenistan, 1994-1996 arasında bir milyon civarında olan nüfusunun 120 binini savaşa kurban vermiştir. Bu süreç içerisinde 25 bin insanın da toplama kamplarında işkenceden geçirildiği bilinmektedir. Toplama kamplarında işkence gördükten sonra yaşamlarını yitirenlerin sayısı da 17 bin olarak ifade edilmektedir.

Çeçenlere Verilmeyen Fırsat

Dikkatlerden kaçan en önemli konulardan birisi de şudur: Rusya, Çeçenlerin üzerine giydirdiği bu felaket zırhını yırtıp atmasına fırsat vermemiştir. 1996’dan başlayarak her türlü ambargo ile tamamen kuşatılmış olan ülke istikrarsızlık ortamına çekilmiş ve kötülüklerin yuvası yapılmak istenmiştir. Burada en büyük sorumluluk elbette Rusya’ya aittir.

1991’deki bağımsızlık ilanının ardından Çeçenistan’da 42 ülkenin gözlemcileri ve uluslararası kuruluşların denetimi altında devlet başkanlığı seçimleri yapılmış ve yasal bir iktidar göreve başlamıştır.

Rusya, 1996 ve 1997’de yaptığı anlaşmalarla ilk savaşta sanayisinin yüzde 80’ini kaybeden, kentleri harabeye dönen Çeçenistan’ın yeniden imarı için birtakım sözlerde bulunmuş ancak bunların hiçbirini yerine getirmemiştir.

Yerle bir olmuş altyapı ve altüst olmuş bir ekonomiyle ancak bu yıkıma neden olan Rusya’nın sözlerini yerine getirmesiyle baş etmesi olası olan Çeçenistan, ikinci bir operasyon ile yeni bedeller ödemek zorunda bırakılmıştır.

Felaketin Görünmeyen Yüzü

Çeçenistan’ın derin yarası dünya kamuoyuna yansıtılandan kat kat fazla olmakla birlikte uluslararası toplumun görüş ve kavrayış alanına girmeyi başarabilmiş değildir.

İki yılı aşkın bir süre içerisinde havadan ve karadan yapılan operasyonların yanı sıra toplama kamplarındaki işkenceler sonucu ölen insan sayısının 100 bine ulaştığı belirtilmektedir.

Sivilleri yıldırmaya ve Çeçensiz bir Çeçenya yaratmaya endeksli vahşi savaş sürecinde 78 bin insanın tutuklandıktan sonra getirildikleri toplama kamplarında işkenceden geçirildiği ve bunların önemli bir bölümünün ölüm çemberinden geçemeyip yaşamlarını yitirdiği kamuoyundan gizlenmeye çalışılan gerçeklerdir.

Ancak medya ve uluslararası kuruluşların serbest dolaşımına izin verilmediği sürece bu tabloyu dünyanın görmesi pek olası değildir. İletişim ambargosuna karşın artık gelişmelerden haberdar olan Rusya kamuoyu bile savaş karşıtı bir pozisyon almaya başlamıştır. Moskova’daki insan hakları örgütü Memorial ve Asker Anneleri Komitesi gibi sivil toplum kuruluşları, Rus kamuoyunun sağduyulu tepkisini giriştikleri protesto gösterileri, imza kampanyaları ve hazırladıkları raporlarla ortaya koymaktadır. Dünya kamuoyuna yansıtıldığı kadarıyla dahi Çeçenistan’da en ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığını, soykırıma varan askeri operasyonların gerçekleştirildiğini görmek ve vahşetin eriştiği tabloyu algılamak olasıdır. Dünya medyası, Rusya’nın iç istihbarat servisi FSB’nin sıkı denetimleri nedeniyle Urusmartan, Çernokozovo, PAP1, PAP5, Doykar-Oyl, Hankale, Naur ve Mozdok gibi toplama kamplarında olup bitenleri görüntüleme şansını yakalayabilmiş değildir.

Vahşi Savaşın İnsanlığa Armağanı: Mülteciler

Savaşın bizim üzerimize bıraktığı bir diğer dram ise mülteci sorunudur. Çeçen halkının yarıdan fazlası mülteci konumuna düşmüş ve bugün kendi topraklarında yok edilen geleceklerinin geri verilmesini istemektedirler.

İnguşetya, Gürcistan, Adıgey, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Türkiye ve Stavropol’daki mülteci kamplarında yaşanan insanlık trajedisini sözcüklerle anlatmak güç. Ayrıca Azerbaycan, Kazakistan, Kuzey Osetya, Karaçay-Çerkes, Dağıstan ve Kabardey-Balkar gibi birçok yerde de binlerce mülteci çok zor koşullar altında savaşın bir an önce bitmesini bekliyor.

Kaybolan İnsanlar

Çeçenistan’ın yaşadığı en büyük acılardan biri de kaybolan insan sayısının artık binlerle ifade edilir hale gelmiş olmasıdır. Sivil yerleşim birimlerine düzenlenen operasyonlarda ve askeri kontrol noktalarında tutuklanan insanların önemli bir kısmı kayıplara karışmaktadır. Bugüne kadar kendisinden hiçbir şekilde haber alınamayan 10 bine yakın insandan bahsedilmektedir. Bunun yanı sıra toplama kamplarında hala tutulan insan sayısı 15 bindir.

Ceset Ticareti

Çeçenistan’da tutuklanan insanların serbest bırakılması için para istendiği, bununla yetinilmeyip öldürülen kişilerin cesetlerinin yakınlarına 100 ile 3000 dolar arasında değişen ücretlerle satıldığının en yakın tanıkları artık aramızda dolaşmaktadır.

Söz konusu fidye çarkının en önemli tanıklarından birisi Çeçenistan Sağlık Bakanı Omar Khanbiyev’dir. Khanbiyev, kendisini akrabalarının istenilen fidyeyi karşılaması üzerine günlerce tutulduğu Çernokoszova işkence kampından kurtulmayı başaran şanslı insanlardan biri saymaktadır.

Sözünü ettiğimiz fidye çarkı şöyle işlemektedir: Kaçırılan ya da tutuklanarak toplama kamplarına götürülen insanların ailelerinden maddi durumuna göre fidye istenmektedir. İstenilen para miktarı 100 ile 3000 dolar arasında değişmektedir. Fidyesi ödenmeyen kişileri bekleyen, ölüm çukurları adı verilen işkence yerlerinden başka bir yer değildir. İşkenceye yenik düşüp hayatını kaybedenlerin cesetleri ise yakınlarına parayla satılmaktadır.

Çeçenlerin geleneklerinde savaşın ağır koşullarına aldırış etmeksizin ölen insanın cesedini törenle gömmenin çok önemli bir yeri olduğunu bilen Ruslar, bunu fırsat bilerek işi ticarete dökmüşlerdir. Ruslar, Çeçenlerin öldürülen akrabalarına son görevlerini yerine getirmek için mutlaka para ödeyeceklerinden eminler.

Kambiyev, fidye çarkının işleyişini şöyle detaylandırıyor:

“Çeçenler gözaltındayken ölürse, önce cesetler yok ediliyor ve sonra onların sağ olarak serbest bırakıldıklarına ilişkin belgeler düzenleniyor. Eğer bu çarktan sağ çıkan yüzde on içindeyseniz, o zaman gideceğiniz yer bellidir: Çernokozovo toplama kampı. Ve işte orada fidye isteme çarkı yeniden işlemeye başlıyor. Fidye alınamazsa, bu sefer yine işkence devreye giriyor. Gözaltına alınanların tamamı ölünceye dek bu çark böyle dönüyor” diyor.

Ayrıca toplu mezarlarda ortaya çıkarılan cesetler açık bir alanda teşhir ediliyor. Eğer cenazesini almak isteyen birileri cenazeyi görmek istiyorsa peşinen 100-200 dolar haraç vermek zorunda kalıyor. Bunun adı “ceset teşhis parası”.

Toplu Mezarlar

Uluslararası kamuoyunun dünyanın diğer bölgelerinde ortaya çıkan toplu mezarlara karşı gösterdiği duyarlılığı Çeçenistan’da tespit edilenlerden esirgemesi şaşırtıcıdır.

Savaşın başından beri kaybolan insanların cesetleri 2001’in ilk aylarından başlayarak toplu mezarlardan çıkmaya başlamış ve bu şok edici gelişmeler Rusya Federasyonu’na hesap sorma sürecinin yolunu açmış ancak kısa bir süre sonra “sorgulayıcı akıl” yeniden devreden çıkmıştır. 25 Şubat 2001, ikinci savaşın ilk savaş suçunu belgeleyen  ilk toplu mezarın ortaya çıktığı tarih olması açısından önemlidir. 200 sivilin gömülü olduğu toplu mezar Caharkale’de Rus üssünün bulunduğu Hankale’de ortaya çıkmıştır. Mezardaki insanların elleri, ayakları ve gözlerinin bağlı olduğu saptanmıştır. Bu toplu mezarın şokunu atlatamayan Çeçen halkı, 50 kişilik ikinci bir toplu mezarla tanıştı. Roşni-çu’da bulunan mezarda 1 yaşında olduğu ifade edilen bir de bebeğin cesedi vardı.

Savaş suçu sayılması gereken bu mezarlara 14 Nisan 2001’de Caharkale’nin Avturhanovski ilçesinde üç kişilik bir mezar, 1 Mayıs 2001’de Caharkale’nin Daçni yerleşim merkezinde iç organları çıkartılmış cesetlerle dolu bir başka toplu mezar, 4 Mayıs 2001’de Hankale’de 35 kişilik bir mezar daha eklendi.

05 Mayıs 2001 tarihinde yine Caharkale’de karakol olarak kullanılan bir binanın girişinde 2 çocuğun yaşamını kaybetmesine yol açan patlama yeni bir örtülü facianın kapısını araladı: Patlamanın nedenini araştıran güvenlik güçleri, binanın bodrumunda üst üste yığılmış 70 kişinin cesediyle karşılaştı.

Mayıs ayı içerisinde Caharkale’de Oktyabirski bölgesinde bir süre öncesine kadar karakol olarak kullanılan binanın bahçesinde 17 ceset gün yüzüne çıkarıldı.

30 Ağustos’ta Aleroy köyü yakınlarında bulunan bir mezardan 56 kişinin cesedi çıkarılırken 15 Ekim’de de Avturhanovskoye bölgesinde 50 kişilik yeni bir toplu mezar bulundu.

Mezardan Çıkan Organ Mafyası

Toplu mezarlar başka bir gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Çıkarılan cesetler üzerinde yapılan otopsiler, insanların öldürülmeden önce işkenceye tabi tutulduğunu göstermesinin yanı sıra daha dehşet verici bir sonuca ulaşıldı: Cesetlerde iç organlar yerlerinde değildi. Peki ne olmuştu bu organlara?

Öldürülen insanların organlarının uluslararası mafyaya satıldığı, bazı organların da laboratuarlarda tıbbi deney malzemesi olarak kullanıldığı iddiaları gündeme geldi. Özellikle kaybolan ya da tutuklanarak toplama kamplarına götürülen ardından izlerine toplu mezarlarda rastlanan insanların çoğunun genç ve çocuk yaşta olması bu iddiaların doğruluğunu kuvvetlendirdi. Çünkü mafya yorgun olmayan organlar peşindeydi.

Bütün bu iddiaları araştıracak uluslararası bağımsız komisyon kurulduğu takdirde kamuoyu aydınlanma fırsatını yakalayacaktır. Ancak değil toplu mezarlarda bağımsız kuruluşların incelemelerde bulunması AGİT, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi, BM ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının Çeçenistan’a giriş talepleri bile hep savsaklanmaktadır. AGİT, sonunda 16 Haziran 2001’de Çeçenistan’da büro açmayı başardı. Ancak bağımsız çalışmalar yürütebilmesi tümüyle güvenlik koşullarının oluşturulmasına bağlı.

Yıkıntılar Ülkesi

Tahminlere göre Çeçenistan’da bombardımanlardan hasar gören bina sayısı 50 bin dolayında. Aralarında nüfusu 10 bini ulaşan 424 köyden 270’i tamamen, 68’i kısmen yıkılmış durumda. 23 ilden 14’ü savaştan çok ağır bir yara aldı. Bu nedenle savaş şu anda bitmiş olsa bile Çeçen halkının harabe durumuna gelmiş ülkelerini yeniden imar etmeleri çok büyük finansal kaynakları gerektirdiği gibi zaman da alacaktır.

Savaş yalnız geçici bir dönem için yıkıntıları beraberinde getirmiyor. Savaş deneyimini yaşamış diğer tüm ülkelerde olduğu gibi Çeçenistan’da da gelecek kuşakların da can güvenliğini tehdit edecek yüz binlerce mayın döşendiği ifade edilmektedir. 09 Ocak 2001 tarihinde Rusya İç Güçler Yönetimi Başkanı Sergey Aranin, “Biz Çeçenistan’a 500 bini aşkın mayın yerleştirdik” diyerek korkunç bir gerçeği itiraf etmiştir. Mayınların en masum kurbanları ise çocuklar. Toplama Kampları Mağdurları Derneği’nin verilerine göre yalnız 2000 yılında mayına çarparak sakat kalan çocuk sayısı 2 bin 300’dür.

Döşenen mayınlarların yanı sıra havadan ve karadan yapılan bombardımanlar sonucu Çeçenistan’ın toprakları kullanılamaz hale getirilmiştir. Binlerce kilometrekarelik tarım ve ormanlık alan yakılmış ya da kimyasal silahlarla bombalanmıştır. Bu Çeçenlerin geleceğinin de imha edilmesi anlamına geliyor.

Çeçenistan’ın iletişim altyapısı savaşın daha başlangıcında hava saldırılarıyla tamamen yok edilmiş ve bu ülkenin bütün dünya ile iletişim bağları kesilmiştir. Sanayi kuruluşları tahrip edilmiş, petrol kuyuları bombalanmıştır.

11 Eylül Süreciyle Birlikte Çeçenistan Sorunu

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1991’de bağımsızlığını ilan eden, ardından Rusya Federasyonu’nu oluşturan federasyon anlaşmasına 31 Mart 1992’de Tataristan ile birlikte imza atmayan, buna ek olarak 12 Aralık 1993’te Rusya Federasyonu Anayasası’nın oylamasına ve parlamento seçimlerine katılmayarak bağımsız kalma iradesini sürdüren Çeçenistan, uluslararası camiada “Rusya’nın iç sorunudur” denilerek sınırsız ve ölçüsüz bir gücün hedefi durumuna getirilmiştir. (Tataristan daha sonra Rusya Federasyonu ile ayrı bir antlaşma imzalayarak federasyona katıldı. Tataristan’da Duma ve federal meclis için seçimler 13 Mart 1994’te yapıldı.) Bundan böyle hala savaşın içinde bulunan Çeçenistan’ın statüsünü belirleyecek olan ya Rusya Federasyonu ve Çeçen-İçkerya Cumhuriyeti arasında varılacak anlaşmalardır ya da orada yaşayan halkların özgür iradeleridir. Bu iradenin ne yönde gelişeceği ancak bağımsız gözlemciler ve uluslararası kuruluşların denetiminde yapılacak şaibesiz bir referandum ile ortaya çıkabilir.

Çeçenistan sorunu hala devam etmekte olan savaşın getirdiği acı sonuçları bakımından “Rusya’nın iç sorunu” denilerek geçiştirilemeyecek kadar ciddidir. Rusya’nın özellikle de 11 Eylül’de Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılan terörist saldırıların ardından başlayan yeni süreçte, kendi etrafındaki cumhuriyet ve küçük devletlerle olan sorunlarını bu arada halletme yaklaşımıyla hareket ettiği, dünyanın teröre karşı duygularını Çeçenlerin aleyhine kullanmak istediği görülmüştür.

Putin, 11 Eylül’den sonra televizyon konuşmasında “Çeçenistan’daki olayların uluslararası terörizmle mücadelenin dışında olduğu düşünülemez” diyerek bu cumhuriyete yönelik operasyonlarına yasal zemini bulmaya ve Rusya Federasyonu’na bağlı askeri güçlerce işlenmiş tüm insanlık suçlarını temize çıkarmaya çalışması dikkatten kaçmamıştır. Putin’in bu yaklaşımı Rusya içindeki sivil kuruluşları da son derece rahatsız etmiştir. Nitekim Memorial, Rusya İnsan Hakları Örgütü, Helsinki Moskova Grubu, Asker Anneleri Komitesi, Saharov Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları 18 Eylül’de Rusya’nın Çeçenistan sorununu güç kullanarak çözme politikasını haklı göstermek için Amerika’daki terör olaylarını kullanmasına tepki göstermiştir.

Kafkas halklarının varlık mücadeleleri, bir takım provokasyonlarla terörize edilirse 400 yıllık sancılı bir tarihin sahibi Kafkasya yeni istikrarsızlıklar ve çatışmalara gebe olmaktan kurtulamayacaktır.

Bütün bunlara karşın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Eylül ayında barış görüşmelerinin başlayabileceğini ve Çeçenlerle görüşmeler yapması için Kuzey Kafkasya’daki temsilcisi Viktor Kazantsev’i görevlendirdiğini ilan ettiği konuşmasında; “Çeçen sorununun tarihi arka planı olduğunu” söylemekle bu sorunun Rus propaganda makinelerince şişirilmiş bir “Vahhabizm tehdidiyle” izah edilemeyeceğini de itiraf etmiştir.

Sonuç olarak Çeçenler, güneye inme hedefinden asla vazgeçmeyen Ruslara karşı 400 yıl boyunca bağımsızlık mücadelesi vermişlerdir. 1990’dan sonra faturası çok haksız bir şekilde Çeçenlere kesilen Rusya içerisindeki birtakım terör eylemleri, Çeçen-Rus mücadelesinin tarihi geçmişini gölgede bırakmaya yetmemiştir. Çeçenistan sorunu “uluslararası terörizmle mücadele kapsamına alındığı takdirde bu tarihi geçmişi inkar anlamına gelecektir. Eğer Çeçenistan’ın terörizmin odağı durumuna geldiği yönünde bir iddia kabul edilse dahi anti-terörizm hareketinin, bir ulusun toptan imhasına endekslenmiş olması izahı mümkün olmayan tarihi bir yanılgıdır. Çeçenistan sorunu kendi bölgesel ve tarihi perspektifleri göz ardı edilerek masaya yatırılmamalıdır. Çünkü bu tür yaklaşımlar Kafkasya’ya istikrar getirmekten çok uzaktır. Çeçen halkının asgari düzeyde kabul edebileceği bir çözüm önerisi ortaya konulmadıkça resmi temsilciler arasında anlaşma sağlansa bile kontrol dışı direnç noktalarının yeniden ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.