SEVGİLİ ERHAN!

Ali Çurey
25.01.2016

Önce selam eder gözlerinden incitmeden öperim.

Ben teknoloji fukarasıyım. Ama yeğenim İbrahim Çurey, o bilinen aletin içinden seni bulmuş ve okumuş. Bana da okuttu. Sesini duymak mutlu etti beni.

Erhancığım ben Tavşandağlıyım biliyorsun. Coğrafyası gereği algılama ve anlama özürlüsüyüm. Yanlış anladımsa da beni bağışla.

Erhancığım, ben doğduğum günden beri ”Dönüşçüyüm” ve o nedenle gücümün ve aklımın yettiği kadar anavatana gönderebildiğimiz, başta kızım olmak üzere yeğenlerim oldu. Onlara maddi ve manevi destek olduk ve şu anda orada çok mutlular. Oradan evlendiler. Bu eylemimizden de son derece mutluyuz. İnşallah bu yolda devam imkanımız olur.

Erhancığım, sen ve bir başkası dönmediğiniz için mutlu iseniz şahsen ben mutluluk ve saygı duyarım. O da sizin doğrunuz.

Şimdi neden “O” günün koşulları ile “bugünün” koşullarını karşılaştırma ihtiyacı duydun? Tamam anladım ve zaten biliyordum. “dönücü” olmayanların ön sezililerinin ve ileri görüşlerinin derinliğini. Bizler cahillik ettik. Bugünün Suriye’sini hesap edemedik.       Allah mübarek etsin. Hayırlı uğurlu olsun Suriyeli kardeşlerimize. Kutluyorum seni! Hafıza-i beşer, nisyan ile şaşar.

Erhancığım, bugünlerde Paris iyi görünmüyor. Terör oraya da sıçradı. (şaka)

Bu konuları, yani “dönüş” ve “kalış” meselesini seninde çok iyi anımsayacağın gibi 1970’lerden beri çeşitli platformlarda tartıştık.

Osmanlı kucak açtı, T.C kucak açtı.” Vallahi ben bıktım bu kucak açma sohbetlerinden.

Ben ve ailem ve hatta sadece ben ”Çerkes” insanı olarak kalabilmenin tek çıkış yolunun “anavatana” dönüşte buluyorum. Ayıp mı? Sende “kalışta”       buluyorsun günah mı?       Neden bunca çekişme.

Erhancığım, seni kıracak ve incitecek bir ima, söz ve bir bakış gerçekten beni üzer. Zira sen kim kimdir, ne ister ne istemez bunları biliyorsun. Bunca nüfusa sahip Kürtler ve Alevilerin “kendileri” olarak kalamadıkları bir düzende yaşıyoruz. Çerkes’in esamesi Ankara’nın sesinde var mı? Ankara, zaman kazanarak ve gündem yaratarak meseleleri sulandırıp, cılkını çıkartıyor. Yok anayasa, yok yasa, yok kanun ve sonunda insanlar lodos vurmuş balık gibi yalpalayıp duruyor. Çerkesler, daha doğrusu “ben Çerkes insanı” olarak yaşamak ve bunun içinde çıkış arıyorum. Bak şu anda internet denilen şeytan dünyasında yazılan ve söylenenlere, provakatör kaynıyor platform.

Çerkes’im” demekle de Çerkes olunmuyor. Çünkü kimin Çerkes ve kimin Çerkesler adına konuştuğu belli değil. O bakımdan ben sadece tanıdıklarımın sözlerine ve eylemlerine katılıyor veya katılmıyorum.

Erhancığım, benim kızım ve yeğenim 1991 yılında değil 1989-1990 yıllarında anavatana kesin dönüş yaptı. Son iki tümcene katılmak istemiyorum. Suriyeliler meselesine. Çünkü Suriyelilere Ankara kucak açmadı. Osmanlı’nın İstanbul’u da. Mesele şudur. Zamanın pay-ı tahtı İstanbul, Çarlık’a karşı Çerkesleri İslamlaştırarak kullandı . Osmanlı yenik düşünce Çerkeslerde müttefiklerine postalandı. Tıpkı günümüz Suriyesinde olduğu gibi. Bunu tam olarak anlamadığımızda “kucaktan kucağa dolaşan!” bir toplum olmaya devam ederiz.

Sevgili Erhan, tüm mesele “kucak açılacak” bir duruma gelmemektir.

Günümüzde yabancı topraklarda yaşayan ve “kucak açılan” Çerkeslerin acılı ve acıklı durumu seni hiç rahatsız etmiyor mu?

Canım kardeşim, benim oğlum ve torunlarımız Adigece’nin “A” sini bilmiyorlar. Ama kesin dönüş yapan kızım ve yeğenim ve onun çocukları şimdi Adigece’yi anadil edindiler. Bildiğiniz gibi dilini yitiren toplumlar herşeyini yititir.

Erhancığım, şu veya bu şekilde anavatanda kalmış ve kalabilmiş bir avuç insanımız olmasa idi, bizler Kafkasya’ya, değil dönüş yapmak, oralarda turist bile olamazdık. Tarihin ve talihin bir cilvesi sonucu orada kurulan sistem, orada kalabilen bir avuç Çerkes’e tanıdığı, daha doğrusu; tüm küçük halklara tanıdığı “kendi kaderini kendi tayin etme hakkı” sayesinde ayakta kalabildiler. Doğru, eksik veya fazla eleştirilebilir.

Sevgili Erhan, içinde birlikte yaşadığımız toplumların varlığına ve bu ülke topraklarına sadakatimiz tartışılır mı? Ülkesiz kalmanın acısını bilen insanlar olarak çalıştık, çalışıyoruz ve çalışacağız. Bunda problem yok. Biz kimseden toprak ve bayrak istemiyoruz. Sadece tekrar ediyorum “kendi tarihsel topraklarında kendi kaderini kendi tayin eden bir toplum” olarak kalmak istiyoruz.

Ayıp mı?

Günah mı?

Sevgili Erhan, kişilerin söylem ve eylemleri zaman içinde lehte veya aleyhte gelişebilir. Bu durum meselenin özünü değiştirmez. Bizim meselemiz “Çerkes insanı olarak” kalabilmektir. Burada veya anavatanda.       Dilerim Allah’tan burada da, Ürdün’de de ve daha nerede yaşıyor isek orada Çerkes insanı olarak kalalım.

Gözlerinden öperim.

 

NOTLAR:

1) Çerkesler tarih içinde yazı kullandı mı?
2) Çerkesler tarih içinde devlet kurdu mu? (zamana uygun olarak)
3) Çerkesler tarih içinde tüm insanlığın yararına olacak veya örnek alacak bir uygarlık yaratıları var mı?
4) Ve nihayet Çerkeslerin kadim yurdu bugünkü Kafkasya’dan ibaret miydi?

Birazda bunlar ile ilgili kafa yormamız mümkün mü acaba?