Yaşar Güven
1864 yılı esas alınırsa 145 yıldır diaspora yaşamı süren Çerkesler 40’ın üzerinde ülkede; Adige, Abhaz ve Wubıhlar açısından en yoğun nüfusun yaşandığı Türkiye’de ise 900’n üzerinde yerleşim bölgesinde dağınık olarak yaşıyorlar.
Böylesi bir durumda dünya çapında ve Türkiye özelinde örgütlülüğün ve iletişimin önemi yadsınamaz. Türkiye özelinde cumhuriyet öncesi örgütlenen, eğitim kurumu ve dernekler kuran ve gazete çıkaran, anavatanları Kafkasya’ya anadil öğretmeni gönderen Çerkesler, cumhuriyet sonrası mevcut kurumları kapatılıp yasaklanınca 1950’i yıllara kadar örgütlenemediler. Sonrasında yaşadıkları ilçe ve illerde Kafkas Kültür Dernekleri adıyla örgütlendiler. Çeşitli gazete ve dergi yayınları oldu a en azından 1950’i yıllardan bugüne gelebilen, bu anlamda devamlılığı olan bir yayın organı olamadı.
Derneklerin bir araya gelme ve merkezi bir örgütlenme oluşturma çabaları ise 80 öncesi sıkıyönetim koşullarında Ankara’da gerçekleştirilen suikastla yaşanan bir ölüm olayı sonucu askıya alındı. 80 askeri darbesi ile dernekler de kapatıldığı için çalışmalar tamamen durduruldu.
Merkezileşme çabasının nedeni; sorunlara birlikte çare üretmek, birlikte hareket etmek anlayışı olmalı. Yani önemsenen ve gerçekten önemli olan bir anlayış. İnsan gücünün ve maddi olanakların bir arada değerlendirilmesini sağlayacak bir anlayış.
Sonuç; şimdi, Kafkas Dernekleri Federasyonu var, 56 ayrı dernek federasyon üyesi. Bir de Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu kuruldu, 15 dernek de bu federasyonun üyesi.
Federasyonlara bağlı olmayan dernekler var halen.
Vakıflar var; Şamil, Alan ve Kafkas Vakıfları.
1992 Abhazya ve 2008 Osetya savaşları sonucu kurulmuş 2 komite çalışmalarını sürdürüyor.
STK’lar var ayrıca. Abhazya’nın Dostları, Kafkasya Forumu gibi…
Yanı sıra bir hayli internet sitesi mevcut.
Yayın olarak iki dergi ve bir gazete var. Federasyonların birer dergisi ile aylık olarak yayınlanan Jıneps gazetesi.
Radyo programı yok, tv yok (AB müktesebatı gereği yapılan yasak savar programı dikkate almıyoruz). Yayın organları kendi maliyetlerini çıkaracak derecede satış gerçekleştiremiyor, reklam bulamıyor.
Anavatan Kafkasya ile ilişkilerde, geriye dönüş hakkının kullanılmasında yeterli mesafeler alınabilmiş değil.
Uluslar arası arenada birlikte hareket edecek mekanizmalar oluşturulabilmiş değil. Dünya Çerkes Birliği kurulduktan bir süre sonra, BM’de temsil edilmeyen halklar örgütü UNPO’da, 1997’de Çerkesler açısından çok önemli kararların alınmasını sağlamış, sonrasında buna benzer ses getirmesi gereken ve gerçekten Çerkeslerin gereksinimi olan girişimlerden uzak durmaya başlamıştı.
Çerkesler; sorunlarının genel tespiti ve çözümü, özelde anavatan Kafkasya’nın dahil olduğu Rusya Federasyonu tespitlerinde uyuşamıyor. Abhazya ve Osetya’nın Gürcistan’la savaşı ve RF’nun tavrı ile Çeçenya’nın RF ile savaşı konusunda farklı değerlendirmeler ayrılıkları derinleştirme nedeni oluyor. Bağımsızlık konusu bir başka önemli ayrışma nedeni. Geçmişten bugünlere taşınan kişisel uyuşmazlıkların, Çerkeslerin bireyci özellikleri ile birleşip bugünlere taşınması da başka bir olumsuz etken… Liste uzatılabilir..
Her şey yolunda gidiyor olsa tespitler yapılır, durum budur denip tarihe not düşülmüş olurdu. Ancak işler yolunda gitmiyor. Çerkesler 145 yıllık diaspora yaşamlarında; ana dillerinin yok olma tehdidi altında olduğunu uluslararası kurum araştırmaları sonucu öğrendiler. Anavatanları Kafkasya cumhuriyetlerinde azınlıkta kalmalarının sonucunu sistem değişikliği ile daha bir hisseder hale geleceklerini görüyorlar. Kafkasya’nın ateşten bir çember oluşunda inisiyatif geliştirme mekanizmalarından yoksun oluşları ve seyirci konumları son derece rahatsızlık verici, en fazla nüfusla yaşadıkları Türkiye’de asimilasyon sıkıntısı dinmek bilmiyor. Kültürel-demokratik haklar konusunda mücadele anlayışı da farklı değerlendiriliyor ve özelde Abhazya ve Osetya dikkate alındığında Gürcistan karşısında Türkiye’yi tarafsız davranmaya dahi zorlayamıyorlar. Vergilerinin kardeşlerine mermi olarak yönlenmesini engelleyemiyorlar. Siyaseten yetersizlikleri hemen her genel ve mahalli seçimde kendini gösteriyor.
Bunca yıldır hiç mi iyi bir şey yapılmadı sorusuna karşılık sıralanabilecekler de vardır tabi ki, olmasa abes olurdu. Ne ki, 145 yılın muhasebesinde sıkıntı bu noktada değildir.
Türkiye özelinde etniklikleri adına Çerkesler birlikte davranarak yapabileceklerinin çok azını yapabildiler, alabilecekleri yolun çok azını alabildiler. Farklı tespit ve çözüm anlayışına karşın, olası bir yol ayrımına kadar birlikte yapabilecekleri o kadar fazla şey var ki aslında. Diyalog kurularak ortak aklın oluşturulması gibi basit bir formülle dahi, bir parça sabırlı davranılarak öylesine çok ortak nokta yakalanabilecektir ki. Önyargılı davranmadan diyalog kurulduğunda, “birlikte bir şey olmaz” diyenler dahi şaşırarak kalkacaktır masadan.
Ve unutmamalı. Kurumlar kalıcı, kişiler geçicidir. Türkiye’nin demokrasisi gibi kör-topal işleyen bir demokrasisi olan kurumlarda seçilenlerin inisiyatifine, özverisine, maddi-manevi yıpranmasına yol açan temsili yapı, katılımcı hale dönüştürülebilir. Birlikte davranma adına söylenecek her söz, atılacak her adım önemlidir. Bu anlamda iyi bir ivme yakalanabilir, yakalanmalıdır da.
Önyargılardan uzak bir davranış sergilenmesi için çağrılar sürecektir. Bu konuda temsiliyet (56 dernek) dikkate alındığında ilk adımı Kaf-Fed’in atması uygundur. Üstelik yaklaşan genel kurul sürecinde bu durum değerlendirilebilir. Hiçbir yapıyı küçümsemeden, dışlamadan, ortak aklın oluşturulması çabası içinde olunacağı mesajının verilmesi, böyle bir çağrının yapılması ve sabırla diyalog sürecinin başlatılması ve sürdürülmesi, zaman kaybı değil aksine geleceğe yönelik iyi bir adım olacaktır.
Demokratik yöntemlerle insan gücünün ortaklaştırılabileceği bir yöntemle, daha iyi ve doğru seslerin çıkması, gereken yerde gerekli tavrın gerektiği gibi gösterilmesi sağlanabilecektir. Birlikte davranış mekanizmalarının geliştirilmesi sorunların üstesinden gelinebilmesi için gereklidir.
Dünya kültür mozaiği içinde yerimizi diğer halklar kadar, ne eksik ne fazla alabilmemiz bize bağlıdır!