SİZ HİÇ İNANMADINIZ Kİ…

YEMUZ Nevzat Tarakçı
12.11.2009

Siz hiç inanmadınız, dün de inanmadınız bu günde inanmıyorsunuz!

Kültürden dem vururken, dernek programlarını kaçırmazken, “Gençlik, geleceğimizdir!” derken, siz inanmıyordunuz.

Neredeydiniz, dili  unutturulan, kültüründen uzaklaştırılan o pırıl pırıl gençler kimlik bunalımıyla kıvranırken?

Kim gördü sizi, toplumu ve kültürü  için okurken, yazarken, düşünürken, üretirken, kollarını açmış kucaklarken?

Öyle ya, ara vermeden dedikodu, hiç durmadan eleştiri…

Meşguldünüz.

“Mızıka” çalınırken, “kafe” oynanırken, o birbirinden güzel kızlarımız, o dalyan delikanlılarımızı gördüğünüzde, bu neslin ne kadar ihmal edildiğini hissedip  yüreğiniz burkulmadı mı, vicdanınız sızlamadı mı?

Bu “yok oluş”, bu “ tükeniş “ karşısında kalbiniz hiç duracak gibi olmadı mı?

Neredeydiniz, birileri bir şeyler üretirken, iyi niyetliler kıvranırken, gençler çırpınırken?

Yok oluşa direnenlerin feryadını  haykıran makaleler, dergiler, kitaplar okunmayı beklerken siz neredeydiniz?

Neredeydiniz ”diriliş” konuşulurken, görev paylaşılırken?

Kocaman yürekli gençler sizden yardım isterken, bu kültürle yetişme arzusuyla hop oturup hop kalkarken siz neredeydiniz?

Evet, siz o zaman inanmadığınız sözleri söylüyor, yüzünüzdeki maskeyle rolünüzü oynuyordunuz.

Siz inanmıyordunuz.

Siz kürsüde, “Bu dil unutuluyor, bu kültür yok oluyor!” diyerek haykırırken samimi değildiniz, inanmıyordunuz!

Dilin gücüne, bu kültürün yaşatılması  gerektiğine, gençlerin önemine, uyuma, birlikteliğe asla inanmadınız! İnanmadınız sevgiye, inanmadınız gücünüze, toplumunuza…

Bir araya gelen birkaç yüreğin neler yapabileceğini anlamadınız, inanmadınız.

Yalandı  sözleriniz, sahteydi tavırlarınız.

Siz hiç inanmadınız!

Elinizde tesbih, sıcacık odanızda  demli çayınızı yudumlarken, kadehinizi doldururken, kültürün öneminden, dilin değerinden dem vururken, devletler kurup devletler yıkarken, “gençlerimiz” derken, Kafkasları kurtarırken söylediklerinize inanmıyordunuz.

Siz, tarihinize, geleceğinize, gençliğimize hiç inanmadınız ki…

Bu dilin gücüne, bu kültürün önemine asla inanmadınız!

Siz, inanmadığınız, hissetmediğiniz, ruhunu kavrayamadığınız konularda gönül eğlendirmek için ömür tükettiniz.

Siz, dava adamı, kültür insanı, dernek başkanı sıfatlarını da kullandınız. Siz, samimi değildiniz!

Siz hâlâ samimi değilsiniz, “hırs”ınız, “hased”iniz yüzünden bu davayı eritiyorsunuz, bu davaya çok büyük zarar veriyorsunuz!

Siz, bir ömür kutsallarla gönül eğlendirdiniz, insanları, kardeşlerinizi yaftaladınız, hep kendinizle savaştınız, benliğinizi hiç aşamadınız.

Dernek başkanı olarak konuşurken, üye olarak dernek aidatı öderken inanmadınız.

“Bu kültür için ne yapabiliriz?” diyerek çırpınan gençlere asla güvenmediniz.

Merakımı bağışlayın ama bu vahim manzara karşısında en son ne zaman yüreğiniz sızladı?

Daha doğrusu hiç yüreğiniz sızladı mı sizin?

Yok olan diliniz, unutulan kültürünüz için uykularınız kaçmadı mı hiç?

Size hiç, “Büyük davalar, inanan yürekler ister, davalar, yürekli insanlarla yücelir!” diyen olmadı mı?

İnanmadınız, evde çocuğunuzla anadili konuşmanın önemine.

İnanmadınız, bu kültürün yaşaması için gençlerin vazgeçilmez olduğu hakikatine.

İnanmadınız birlikteliğin sihirli gücüne.

Sevgiye, dostluğa, barışa, dayanışmaya, kucaklaşmaya inanmadınız.

İnanmadınız kültürünüze!

İnanmadınız toplumunuza!

Size yakışan inançtı, moraldi, güvendi, hoşgörüydü; güzel çalışmaları alkışlamaktı, moralleri yükseltmek, uzaklara, karanlıklara ışık tutmaktı.

Size yakışan, büyük düşünmek, birlikte başarmaktı!

Yani bu kültürü, bu toplumu kalp ve kafayla kucaklamaktı…

Oysa siz, yapılan şeyleri hep eleştirdiniz, her daim ideali hançerlediniz, hep dışladınız, yüreklere bileklere bastınız, kişilerle uğraştınız, kırdınız döktünüz, benlik ve gurur ekseninde dönüp durdunuz.

Hep “Ben biliyorum!” dediniz, beğenmediniz, dinlemediniz, anlamadınız.

Siz hiç inanmadınız!