Kuban Paul Seauhmann
10.12.2009
Bazı konuları hiç konuşamazsınız, çünkü ucu çok farklı yerlere dokunur.
Değerli thamadem HAPİ Cevdet bazen öyle konulara değiniyor ki, insan ne yazacağını şaşırıyor.
Makalesinin başlığı ”Toplum Önderleri Koruma Altına Alınmalı”. İyi de bu ”toplum önderleri”nden halkı kim koruyacak?
Thamademin cumhuriyetlerimizi bu denli örselemesini anlamakta güçlük çekiyorum. Bu yaptığı eleştiri de değil. Çünkü eleştiri, var olan ve gerçek olaylar üzerine yapılır. ”Duyumlar” üzerine, yalan haber yayınlama konusunda rekor üstüne rekor kıran ”Çerkes” sitelerindeki yazılanlar üzerinden eleştiri yapılmaz. Hele hele suçlama hiç yapılmaz.
Bir okuyucumuz CC Forum’da son derece güzel yazmış:
”Diasporanın cumhuriyetlerimizi Muz Cumhuriyeti gibi görme alışkanlığından vazgeçmeli. (…) Siz beğenseniz de beğenmeseniz de Kabardey-Balkar bir cumhuriyettir ve kanunları vardır. Sizin ve ”yararlı işler yapmışların” böyle internet sitelerinden değil de kanunlardan medet umması gerekmez mi?”
Suç, polis, savcı, mahkeme, yargıç, ceza, sözcükleri tanıdık gelmiyor mu size?
Thamadem de sıklıkla cumhuriyetlerimize muz cumhuriyeti muamelesi yapmaktan geri kalmıyor.
Okuyucumuzun da belirttiği gibi; bir olay varsa, kolluk güçleri ve mahkemeler bu konuda gerekli yasal işlemleri yapar ve suçluların cezalarını çekmesini sağlar. Bireylerin korunması yasalarca mı olacak, yoksa mahallece toplanıp bireyleri biz mi kollayacağız? Suçluya cezayı biz mi vereceğiz? Linç kültürü mü oluşturacağız? O zaman bu saldırıyı yapanlarla bizim aramızda ne fark olacak?
Diasporanın ve thamademin genel eğilimi ”vuralım da gerisi önemli değil” anlayışı. Cumhuriyetlerimizi çadır devleti gibi gördükleri için bu önemli ayrıntıları her zaman atlıyorlar.
Değerli thamademe bire bir sohbetlerimizde de söylemiştim, ancak dediklerimi hiç ciddiye almamış. Hala aynı şeyleri yazınca, ben o zaman iki şey anlıyorum.
Bir; benim sözlerime güvenmiyor.
İki; thamadem cumhuriyetlerimizi yıpratmak için kasıtlı yapıyor.
Ne gibi, derseniz…
Yazdıklarının yüzde doksanı gerçeği yansıtmıyor.
Çünkü, kulaktan duyma bilgilerde tasnif yapıyor ve bazılarını ayıklıyor.
En basit örneğini yine vereyim. Bu ”toplum liderleri” -mesleğim olduğu için çok net yazabiliyorum- Adigece televizyon yayınları konusunda tümüyle yalan söylüyorlar. Daha doğrusu, konuyu yalan söyleyerek çarpıtıyorlar. Kim olursa olsun yalan üzerine düşünce üretenin karşısında durmak her ”normal insan”ın görevidir.
Rusya sana ”Adigece yayın yapma” demiyor ki. İstersen 50 televizyon kanalı kur, 50’sinde de 24 saat, yaşam boyu Adigece yayın yap. Ne 10 dakikası? 100 milyon dakika yayın yap, kim engel oluyor sana? Sen yeter ki paradan haber ver…
İşte yalan burada devreye giriyor. Thamadem de bu yalanı gerçekmiş gibi okuyuculara sunuyor. Ben de normal bir insan olarak bunun yalan olduğunu yazıyorum. Doğrusu şu, biz Çerkesler elimizi cebimize atıp televizyon kanalı açmak yerine 10 dakika bedava yayına razı oluyoruz. Çıplak gerçek bu. Burada Rus’un ne günahı var?
Ben öyle duyumlarla falan da yazmıyorum. Bire bir yaşadığım, televizyon yetkilileriyle bire bir, üstelik yüz yüze görüştüğüm için yazıyorum. Aramızdaki fark bu.
Eğer bu ”toplum önderleri” inanmıyorlarsa ben hazırım, bulsunlar 5 milyon Dolar hemen yarın açayım televizyonu. Hem de günde 24 saat, hem de İngiltere’den Ürdün’e kadar her yerde izleyin. Tek sözcük bile farklı dilden yayına girmeyecek. Yalnız ve yalnız Adigece yayın. Aynı teklifimi thamademe de yapıyorum. Bulun parayı -ben tek Kuruş para almayacağım- bu televizyonu Nalçik ya da Maykop’a kurayım.
Bilmediğiniz şu: Televizyon yayıncılığı Çemişgezek yerel televizyonu gibi yayın yapmak değildir. Öyle 3 kamera bir spotla bodrum katında yayın yapamazsınız. İşte en güzel örneği Ürdün’de birkaç genç Adige’nin yaptığı televizyon yayını. 10 kişi izliyorsa ne mutlu. Ciddi bir yayıncılığın bedeli çok ama çok yüksektir. Oturduğumuz yerden ona buna sataşacağımıza somut şeyler üzerinde konuşalım. İnsanları da yanıltmayalım.
Çocukken mahallemizde mızmız bir çocuk vardı. Her şeye ama her şeye mızmızlanırdı. Bir şey beğendiremezdik. Sokakta top oynayacağız, seçildiği takımı beğenmez, topu beğenmez, kaleyi beğenmez, beğenmez Allah beğenmez. Yahu mübarek bir şeyi de olumlu bul, mızmızlanma. Yok… Olur mu?
Değerli thamademin tutumunu da ona benzetiyorum. Anavatan ağzıyla kuş tutsa, ”ı-ıh güvercin tuttular. Hep Rusların yüzünden. Halbuki kartal tutmaları lazımdı” diyecek.
Dünya çapında edebiyatçımız yok, ressamımız yok, müzik adamımız yok, sporcumuz yok. Hep bunlar Rusların yüzünden… Allah halimize acımış da Rusları başımıza tebelleş etmiş. Ben bu açıdan Ruslara sonsuz müteşekkirim. Yoksa bizim toplumumuz çok daha kötü durumlara düşerdi. Şimdi suçlu bulduğumuz için sırtımızda yumurta küfesi yok. Suçla suçlayabildiğin kadar.
Kitap basamıyoruz: Rusların yüzünden.
Televizyon açamıyoruz: Rusların yüzünden.
Dilimizi koruyamıyoruz: Rusların yüzünden.
Ev kiramızı ödeyemiyoruz: Rusların yüzünden.
İzmit Derneği’nin elektik-su parası birikti: Rusların yüzünden.
Kızlarımız yabancılarla evleniyor: Rusların yüzünden.
Dam akıyor: Rusların yüzünden.
Sevgili thamadem Adigey’e giden bir arkadaşıyla olan diyalogunu dile getirmiş. Bu ”arkadaş” sanki Ankara’dan çıkıp Kızılcahamam’a gelmiş. Bu diyalogdan görüyoruz ki, hem arkadaşı hem thamadem Adigey’e yine muz cumhuriyeti muamelesi çekmiş.
Biraz insaf. Muz cumhuriyetlerinde bile yasalar var.
”Arkadaş” söz arasında aslında farkında olmadan ipucunu vermiş: ”Bilmiyordum”. Yani arkadaşı kanunları bilmiyor. Bilmediği kanunlar yüzünden arkadaşının çektiği sıkıntı üzerinden sevgili thamadem anavatanı karalıyor. Yok, yok. Bu iş değil.
Bu ”arkadaş” bir de dünyanın her hangi bir ülkesinde şansını denesin bakalım. Ülkeyi de kendi gönlünce seçsin. Vatandaşlıktan vazgeçtim, turist vizesi almaya çalışsın bakalım. Burnundan fitil fitil getiriyorlar mı getirmiyorlar mı?
Kısacası mızmızlığın sonu yok.
Tüm bunların ışığında; Allah Çerkes halkını ”toplum liderleri” ve değerli thamademden korusun.
SonSöz
Çerkes, utanılacak şeylerin olacağını bilerek hareket edendir. (Kuban)