Ali İhsan Aksamaz
Geçtiğimiz hafta Sözcü Gazetesi’nde “Ahlâk Sorunu” başlıklı bir makale yayımlandı. Makalenin yazarı Soner Yalçın, son dönemde odatv’ye yönelik adlî soruşturma ve uygulamalar ile yazarlarının tutuklanması karşısında aydınların büyük çoğunluğunun sessiz kalmalarından canının çok yandığını yazıyor.
Ne var ki aydınların geçmişteki ve bugünkü sessizliğini Yaşar Kemal ile olan anıları üzerinden anlatmayı daha doğru buluyor.Soner Yalçın, odatv’ye yönelik gerek adlî soruşturma ve uygulamalarda gerek yazarlarının tutuklanması karşısında aydınların büyük çoğunluğunun yalnız bugün değil, 2011’de de benzer tavrı göstererek sessiz kaldıklarını vurguluyor.
Soner Yalçın makalesinde ‘Yaşar Kemal tartışmasız büyük yazarımızdır’ demesine ve kendisini ‘koca çınar’ olarak nitelemesine rağmen, “Yaşar Kemal şahsına yararı olmayan hiçbir şeyle ilgilenmedi” demekle Yaşar Kemal’in siyasî duruşu ve mücadelelerini tamamıyla yok saymakta, onu hiçleştirmektedir. Böylelikle de Soner Yalçın, yazarın eserlerini okuyarak büyüyen kuşakların anılarını anlamsızlaştırdığının ve genç kuşaklara da Yaşar Kemal’i yanlış tanıttığının farkına varamıyor.
Soner Yalçın bütün bunlarla da kalmıyor. “Türk aydını neden ‘Yaşar Kemal tavrını’ bir türlü kıramıyor” diye sorarak da siyasî literatürümüze ‘Yaşar Kemal tavrı’ diye bir negatif kavramı yerleştirme çabasına da düşünmeden girişiyor.
Soner Yalçın, bir yandan “kavramlarla düşünmeyen bir toplumda tartışmanın sadece kişiler üzerinden yapıldığını” doğru olarak vurguluyor, öte yandan da kendisi Yaşar Kemal üzerinden bir tartışma yürütmeyi sürdürüyor. Kavramlarla düşünmeyen toplumlarda hep bir ‘suçlu’ arandığına yine doğru olarak dikkati çekiyor, fakat ‘suçlu’ olarak Yaşar Kemal’i gösterdiğinin farkına varmak istemiyor.
Yaşar Kemal, kendisine gönderilen röportaj sorularını hastalığı sebebiyle cevaplayamayacağını bildiriyor. Aynı dönemde aynı Yaşar Kemal’in İstanbul’daki Fransa Konsolosluğu’ndaki madalya törenine katılması ve gazetelerde çıkan fotoğraflarında gayet sağlıklı görünmesi cezaevindeki Soner Yalçın’ın gözünden kaçmıyor. Üstelik Yaşar Kemal’in, Fransa Konsolosluğu’nda ödülünü aldığı günlerde Fransa Silâhlı Kuvvetleri de Suriye ve Libya’yı bombalıyor. Bütün bunlar 2011’de oluyor.
Yıllar sonra, 2020’de, Soner Yalçın, “Ahlâk Sorunu” başlıklı bir makale kaleme alıyor. Yıllar önce aralarında yaşanmış ‘bir röportaj olayı’nı da işin içine karıştırarak günümüz duyarsız aydınlarını da ‘Yaşar Kemal tavrı’nın izinden gitmekle suçluyor. Bunu yaparken, Yaşar Kemal’e hakaret etmekle ve onu itibarsızlaştırmaya çalışmakla kalmıyor, günümüz aydınlarının bir ‘ahlâk sorun’u bulunduğu imasında bulunarak hakaret ediyor.
Soner Yalçın bu yazdıklarının tartışma götürmeyeceğine inanıyor. Kendisini ‘yurtsever’ olarak nitelerken kendisinin yanında durmayanları ‘ahlâkî sorunlu’ veya ‘konsolosluklara biat edenler’ olarak yaftalıyor. Soner Yalçın’ın bütün bu niteleme, yaftalama ve ön kabullerinin fazlasıyla sorunlu olduğu ortada. Kim, kimi yaftalamaya ve nefret söylemiyle ötekileştirme hakkına sahip?!
“Ödül’ ve ‘nişan’ konuları ‘mayınlı alan’a giriyor. Soner Yalçın, bu alana hiç girmemeliydi.
Soner Yalçın, bu makalesiyle insanlara hiç de hak etmedikleri suçlamalarda bulunmuştur. Yazdığı için de ‘dilim sürçtü’ ve ‘yanlış anlaşılmış’ deme gibi bir şansı da yok. Kamuoyundan bu konuyla ilgili olarak özür dilemesi gerekmektedir.
Soner Yalçın’ın yazısının yayınlanmasından sonra, kendisinin de bu yazdıklarından ötürü sosyal medyada karalandığına şahit oldum. Nasıl ki Soner Yalçın’ın Yaşar Kemal’i itibarsızlaştırmaya çalışması yanlışsa, kendisinin de bu durum fırsat bilinerek eleştirinin ötesinde bir tutumla karalanması bir o kadar yanlıştır.
Yazarlarımızın, çizerlerimizin, aydınlarımızın, insanlarımızın ön yargılı, ön kabullü tutum ve davranışlardan kendilerini bir an önce kurtarması temennisiyle. (22 VI 2020)
Yaşar Kemal’in 1960’larda radyodan TİP adına yaptığı konuşma: