DEDEMDEN AKLIMDA KALANLAR

KITIJ Cemil Biçer

Çocukluğum büyük büyük dedemin 1864 yılında kurup soyunu idame ettirdiği Kızılot köyünde (Wuśpl’ıj hable) geçti.

Şpaşiqo KITIJ Smayll dedem rahmet-i rahmana kavuştuğunda 110 yaşında idi.

Uzun boylu karayağız bir adamdı. Çerkes ırkının karakteristik özellikleri ile donanmıştı. Az konuşur çok dinlerdi.

Yaşadığımız sosyal çevrede sözüne değer verilen, adaleti ve dirayeti kabul gören makbul bir insandı.

Bütün evlatları görevleri icabı yurdun değişik bölgelerinde çalıştıkları için ömrünün son yıllarında evlat özlemini benimle giderirdi, nitekim öldüğünde yanında sadece ben vardım.

Ahşap köy evimizin verandasında hasır örme koltuğunda gün boyu oturur, bakışlarını ufuk maviliklerine sabitleyip saatlerce öyle dururdu.

Zaman zaman köyden veya çevre köylerden misafirleri gelir onların sorunlarını dinler, kısa cevaplar verip uğurlardı. Bazılarına ise hiç cevap vermez sadece belli belirsiz gülümseyerek bakardı. Sorularına cevap alamayanlar bir müddet sonra izin isteyip geldikleri gibi sessizce giderlerdi. Ama dedem hepsini avlu kapısına kadar yol eder esenlerdi.

Bütün konuşmalar Çerkesce yapıldığı için neler olup bittiğini anlamazdım.

Misafirler gittikten sonra dedemin kucağına zıplar pamuk sakallarını merakla çekiştirerek, ısrarla “niye cevap vermedin dede” diye sorardım.

Sarı saçlarımı uzun ince parmakları ile okşayarak; ‘‘Zıgore koupşhame zezemıze sıbuşexunır nexıfs, ye yıkezuım ye zışep ınum xofeşaım!‘‘ derdi. Sonra, iri kara gözlerini hafif kısarak, dalıp giderdi Kaf dağına doğru.

Bu yaşanmışlıklar 60 yıl öncesinde kaldı. Geldiğimiz noktadan, yarım asrı aşkın zamanın ötesinden bugüne baktığımda dedemin tespitinde ne kadar haklı olduğunu bir kez daha yaşıyorum.

Evet!

Gerçekten de ülke olarak yaşadığımız her olumsuzluğun sualleri dedemin dediği gibi;

‘‘Bazı suallerin cevabı sükûttur;
ya cevabın zamanı değil
ya da muhatap cevaba lâyık değil!‘‘.

Ruhuna rahmet olsun Kaf dağının soylu bilgesi…