BABUG Ergun Yıldız (БАБУГ ) ŞİİRLERİ

SÜRGÜN

Elbruz’un Tepesinden doğdu güneş

Yavaş yavaş eteklerine indi

Ama ne’ye yarardıki

Isıtamayacak,

sevindiremeyecekse insanları

İsterse ayakları dibine insindi.

Güneş Elbruz’un tepesinde doğarken

Eteklerinde battı

Ve yıllar süren savaşı bitirip

Kafkasya’da göçü başlattı.

Gün doğarken yürüdü konvoy

At…Koyun, sığır, at… Kağnı.

At… Erkek başı önünde.

At… Çocuk herşeyden habersiz

At… Gözü yaşlı bir sürü dişi

Üç güneş doğdu Elbruz’un tepesinden

Üç gün karanlık kaldı etekleri

Ve sonunda terketti karanlığı

Bir buçuk milyon kişi

Boş; bomboş kaldı evleri

Böyle başladı bilinmeyene yolculuk

Yollara döküldü bir çok çaresiz insan

Erkek, kadın, çoluk çocuk.

İmamlar var önde

Biz Naip deriz onlara

Din, Vatan için savaşın derken

Onlar kaçmayı öğütlüyor insanlara

Artık zayıf düşmüşüz

Düşman girecekmiş yurda

Ve o zaman yaşamak,

barınmak günahmış burda

Hay senin dinini… diyerek

Kalkıyor birisi

Fakat susturuyorlar

Çabuk kesiliyor sesi.

Vaz geçiyor bir yiğit ben kaçmam diye.

Burada öleceğim deyip dönüveriyor,

Atını kamçılıyor geriye.

Kafir diyor bir ağızdan İmamlar.

Sıkılmadan bir kahramanı lanetliyorlar.

İlerliyor konvoy.

Önden arkası, arkadan önü görünmez.

Hedef neresi?

bilinmez

Arkadan sürükleniyor aldananlar.

Din adına vatanı bırakanlar

Zavallı, aldatılmış insanlar.

Şamil’in, Hacı Murat’ın çocukları

Kafir olmamak için kaçan kahramanlar.

Söyledik ya. Önde İmamlar

Arkasında servetini, mülkünü kaçıran

kendini kurtaran ağalar.

Derken hastalık başlıyor birden

Bir rüzgar gibi esip geçiyor salgın

Gücü bitmiş insanların içinden

Günlerce çekilen acı, eziyet,zulüm

Ve vatandan uzakta gelen son.

Pişmanlık, çaresizlik… ve Ölüm.

Artık mezarlığa dönüyor her konak yeri.

Birer birer toprağa veriyorlar ölüleri.

Önce yaşlılar

Sonra çocuklar

Daha sonra kadınlar

Ve her konak yerinde bir mezar

Ölüler, mezarlar… mezarlıklar

Ağlayan analar, yetim çocuklar.

Çaresizlik içinde

İleri gidemeyen

geriye dönemeyen zavallı insancıklar.

Ağır ağır ilerliyor konvoy.

Önde İmamlar,arkada ağalar

Daha arkasında aç, açık,

hasta, çıplak insanlar

Yarısı yolda ölmüş aileler

Yaslı analar, babalar….

Ve sonunda denize iniyorlar

Dağılıyorlar buradan dört bir yana

Kucak açıyorlar guruplar halinde;

Her gurup ayrı bir zaman’a.

İmamlar birer kurtarıcı gibi,

Din’i kurtarmanın sevabını anlatıyor herbiri.

Zavallı halk seviniyor.

Çektiği acıya bakmadan.

Halifenin ülkesindeler artık.

Burası yeni vatan.

Dağılıyorlar Ülkenin dört yanına.

Kafkas kültürünü gömmek üzere getiriyorlar

Türk vatanına.

Değişen bir şey olmuyor.

Ağalar yine ağa gibi yaşıyor,

Yoksul yine yoksulca.

Ve zaman geçip Tarih olduğunda,

Din adına vatanı terkedenler,

Dillerinide unutuyorlar birer birer.

Ağustos 1985

DİLİM

Dilim.

Zor günlerimde sığındığım kale.

Düşman’a karşı zırhım, kalkanım

Ve dilim.Yolumu aydınlatan meşale

Dilim

Öksüz evladım.

Bildiğim ama konuşamadığım,

Ve yazamadığım.

Unutmamağa yemin ettiğim alfabe.

Zavallı dilim.

Her gün biraz daha yitirdiğim.

BEN UNUTMADIM

Hep unuttun, unuttun diyorsun.

Hep beni suçluyorsunda

Neden, nasıl demiyorsun.

Ben mi istedim sanıyorsun.

Dilimi koparttılar be.

Dilimi. …

Lanet olsun;

Hafızamı yırtıp aldılar

Bir yaprak gibi.

Yüz yıl boyu yonttular beni,

Diledikleri biçime sokmak için.

Yüzyıl.

Geriye baktığımda boşluk gördüm.

İleriye baktığımda boşluk.

Köküm yok muydu benim;

Göktenmi düştüm be.

Söylesene.

Kara yığdılar pencereme

Kara.

Güneşi görürsem uyanırım diye.

Uyanırda kapılarına dayanırım diye.

Beni saraylarına hizmetçi,

Sınırlarına bekçi koydular.

Bedenimi kullanmak için,

Ruhumu soydular be;

Ruhumu.

Yinede direndim.

Ama,bunca direnebildim.

Bir daha unuttun deme.

Ben unutmadım;

Bu kadar öğrenebildim.

Şubat 1989.

BIR DAĞ’Kİ O

Bir dağ’ki o başında dört mevsim kar.

Bir kar’ki beyazı gözleri yakar.

Bir dağki o

Doruklarında efkar

Etekleri bahar.

Yaylalarında halkım yaşar.

Bir dağki o;

kucağı ana gibi sıcak.

Yiten yavrularına ağlar yüzyıldır.

Irmak ırmak.

Bir dağ ki o

masallardaki gibi.

Başı yıldızlarla yanyana,

Gögsü cennet yeşili.

Bir dağki o;

Deniz gelmiş ayaklarına.

BEN VEYA SEN.

Ben Etten söklen tırnak.

Kopartılan anasından, ağlayarak.

Ve ben.Kendinden kaçırılan,

zorla göçürülen,

bir sürünün bir kuzusu

Başkası olamayan.

Kendini bulamayan ben.

Daha çocuk çağında Ethem’i öğrenen

Ama gerçeği öğrenemeyen

Ethem’den utanan

Rauf’u, Yusuf’u tanımayan ben.

Ergenekon’u ezberleyen

Halkının sürgününü bilmeyen

İki yabancı dil bilen,

kendi dilini öğrenemeyen

ve öğretemeyen.

günden güne tükenen,

geçmişi olan,

Geleceği olmayan ben

Veya sen

Nisan 1988

PROBLEM

Türk Türkiye’de,

İspanyol İspanya’da

Arap Suriye’de

Halkım Türkiye’de

Halkım İspanya’da

Ve Halkım Suriye’de.

Bir hata var bu denklemde,

bir hata var.

Ama nerede ?

Ekim 1984

SON İSTASYON

Akültürasyon

Ajitasyon

Asimilasyon

Dilsiz halk

Ruhsuz sürü

Tarihin bataklığı

Son İstasyon.

Kasım 1982

NE DİYECEĞİM

Hatırlasana.

Birlikte büyüdük seninle.

Aynı beşikte uyuduk,

Aynı eşikten atladık.

Birlikte güldük,

Birlikte ağladık.

Düğünlere birlikte girdik seninle;

Azmı oynadık,

Azmı dalıp gittik

Mızıkanın sesinde.

Eskilerden dinlediğimiz

O masal ülkesine,

Azmı Ant içtik

Birgün döneceğimize.

Dün gibi hatırlıyorum;

Sen bebek kadar uysal,

Seteneyce bilge.

Sen örste kıvılcımdın

yeri geldiğinde.

Sen oyuna kalktığında,

Savaşçılar at binerdi.

Gün doğardı gözlerinde.

Şimşekler susar,

Gök durulur,

Yağmur dinerdi.

Her dönüşünde ,

Bin gökkuşağı doğardı saçlarından.

Bin çiğdem, bin menekşe,

Bin papatya,

Bir anda yeşerirdi topraktan.

Sen böylemiydin o zaman.

Bir militan kadar kararlı,

Bilim kadar kesin.

Sen kalkıp konuştuğunda,

Ruhları paklardı sesin.

Dua kadar yumuşak,

Ölüm kadar keskin,

Gerçeği yüzlere çarpardı sözlerin.

Ve bir anda

Umursamazlığın yerini alırdı hüzün.

Acısı sarardı yürekleri,

Sürülmüşlüğün.

Bir çoğu başını önüne eğerken,

Sen devam ederdin anlatmağa,

Kaldığın yerden.

Şarkılarım senin dilinde güzeldi.

Senin dilinde sevda,

Senin dilinde kavgaydı.

Ama sen bile,

En ummadık anda,

Bırakıverdin bizi yarı yolda.

Sattın…

demeğe varmıyor dilim.

Kavganı değiştin ya sevdanla.

Hemde bir yabancıya.

Ama aldanma.

Daha ilk günden,

bir başka kavgadasın.

Ya o sen ,

Ya sen o olacaksın.

Artık şarkılarını anlamayacaklar.

Sen söyledikçe gülecekler;

Bizi ağlatan nağmelere.

Sen oyuna kalktığında,

Savaşçılar at binmeyecek artık.

Dönüşünde,

Gök renklere bezenmeyecek.

Şunu iyi bil ki,

Sen onlara özeneceksin.

ve fakat,

onlar sana özenmeyecek.

Eskiden biz derdin

Artık diyemeyeceksin.

Gün gelecek

Bir de çocuğun olacak.

Ayşe, Fatma ya da Ali.

Fakat bize benzemeyecek hali,

Bize benzemeyecek dili.

Kucağında bir masum;

O sana,

Sen ona mahkum.

Artık dönülmezin eşiğinde

Ruhunda bir kelepçe ile,

Öylesine yaşayacaksın.

Fakat çare yok;

Bu iklime uyacak,

Bu toprağa kök salacaksın.

Bir gün biz dönüp giderken,

Sen burada kalacaksın.

Lütfen söyle;

Seni sorduklarında ne diyeyim.

Bir hata ettiğini,

Yokolup gittiğini nasıl söyleyeyim.

Öldü desem olur mu ?…

Kasım 1990

RUHUMDAKİ HAPİSHANE

Herşeyden yüce bellediğim

Uğruna canımı verdiğim

Ve hain damgası yediğim

ülkem

Ömrümce yücelttiğim

Ama beni aşağılayan

Ve yok olmaya zorlayan

Ülkem

Dilimin, kültürümün mezarı.

vatandaşı olduğum

Ama bana vatan olamayan ülkem.

Ruhumdaki hapishane.

Mart 1984

 

YURTSUZ

Anasız büyüdüm.

Ve babasız.

El kapılarında yetiştim.

Ayağım çarıksız, Sırtım urbasız.

Yurtsuz derlerdi bana.

Böyle çağırırlardı beni.

Ve ben ilk kez;

Bu sözcükte tanıdım seni.

Dedim ya;

Açtım, açıktım.

Öksüzdüm, ufacıktım,

Bazen günlerce karnım doymazdı.

ama bunların hepsi birden;

Daha o çağda bile

Yurtsuzluk kadar koymazdı

 

SEN

Kanımla yoğurduğum,

Tarihimle doğurduğum,

Ellerimle yarattığımsın.

Ve bu gün herşeye rağmen,

Yüz küsur yıl ötelerden

Yüreğimde yaşattığımsın. Sen;

Çocuk olup koşamadığım,

Genç olup yaşamadığım,

Ölümde kucaklaşamadığım topraksın.

Sen bana çok yakınsın,

Ve pek çok uzaksın.

Eylül 1983

 

BIZ BIZE ETTIK.

Biz sökemedik yüreğimizden

Yüzyıllık ezilmişliğin acısını.

Sökemedik…

İsmimize iliştirilen hain damgasını.

Yalanlara,yalancılara değil;

kendimize darıldık.

Halklar zincirlerini kırarken

Biz zincirlerimize sımsıkı sarıldık.

Ve sustuk…

Boğazımızı sıkan zinciri gevşetip

Haykıramadık gerçeği.

Biz susmakla kabullendik herseyi.

ANIMSAMAK

Bir çocuk gördüm bu gün,

Zorla kopartılıp götürülen,

Anasından,yuvasından.

Dedemi düşümdüm bir an

Gayriihtiyari.

Dolaşıverdi hafızam

yüzyirmibeş yıl öteleri.

ONLAR

Onlar bizim çocuklarımız

bak. yüzlerinde güneş ,

Gözlerinde ışık.

Aldanma gülüşlerine sen.

Yüreklerinde yüz yıllık ayrılık

Kolay değil gizlemek

Bu Gecenin karası gibi,

Yürek yarası gibi hüznü.

Onlar Atalarımızın enkazı

Dünden kalan

onlar yarınımzın umudu

Yeşerecek olan.

Dünü ve bugünü

Bir Çerkes süvarisi gibi,

Yarına taşıyan.

Bizim çocuklarımız onlar

Kazaska’da, Şımka’da

Atlarımız gibi şahlanan.

Şubat 1986

 

YAŞIYORSAN SES VER

Neden görmüyorsun

Neden ses vermiyorsun

bir taş gibi durma öyle

hadi uyan artık

bir şey söyle

Toprağını alıyorlar

özgürlüğünü çalıyorlar

heeeeeeey

uyan lütfen

1993

 

BU GÜN 21 MAYIS

Bu gün yirmi bir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden
O gemiler ki halkımı sürgüne taşıyor.
O gemiler ki rıhtımlara yanaşıyor,
Tıka basa insan,tepeleme can yükleyerek
Bir azgın denizi aşıyor.

Bu gün yirmibir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden
O gemiler ki güvertelerinde çocuklar üşüyor.
O gemiler ki ölüme açılmış yelkenleri
Can çekildiğinde bedenden
Denize atıyorlar ölenleri.

Bu gün yirmibir mayıs.
Geleceğimden sürüldüğüm,
Gurbete düşürüldüğüm gün bu gün.
Esarete ilk adımı atışım,
Son günüdür yurdumu görüşümün.

Bu gün yirmibir mayıs.
İki kıyıyı
ve ortasındaki denizi mezar eylediğim gün.
Bu gün,
Yüz kırkıncı yılıdır sürülmüşlüğümün.

Bu gün yirmibir mayıs.
Karadeniz kıyısında bir çocuğum.
Cesetlerle dolu her yer,
Sağlar,ölülerden beter…
Annemi arıyorum yarı canlı bedenler arasında.
Kim bilir belki denizin dibinde şu an
Belki gidenler arasında.

Bu gün yirmi bir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden.
Ve ben
sana sesleniyorum.
Tut elimi vatan !
Sürgün evladınım ben senin.
Çocuğunun çocuğuyum belki de,
yüz kırk yıl önce sürülenin.

Bu gün yirmi bir mayıs
Gemiler geçiyor gözlerimden
Her yıl bu kıyılara gelir,
bu gemilere bakarım ben.
İki damla göz yaşına dönüşür tüm varlığım
Sessizce Karadeniz’e akarım ben.

Ergun YILDIZ.
4/2004

SANA DÜŞEN

Sana düşen yiğitçe ölmek değil.
Bilirim korkun yok ölümden.
Ama sen,
Yarınlara giden yolsun.
Sana düşen,
Yiğitçe yaşamaktır ne pahasına olursa olsun.
Yarın doğacak güneşe,
gözlerini kırpıştırarak bakacak nesli yaratmaktır işin.
Unutma !
Ölmek değil,
Yaşamaktır senin direnişin.

Ergun YILDIZ
12- 2003

ARTIK YETER !

Aynı engelleri aştık seninle,
Aynı cephelere koştuk ,aynı düşmanla savaştık.
Ve aynı toprağa düştük.
Ama sen;
zor günleri atlatınca beni aldattın.
Dünden kalan neyim varsa üstüne yattın.

Bu gün sen her şeyin sahibisin.
Nesillerin hür,
destanların özgür,arş-ı alada yankı buluyor.
Ben de türkülerimi söylemek istiyorum.
Yemende ölenlerin,
Sarıkamış ta donarak can verenlerin ağıtlarını
kendi lisanımla söylemek istiyorum ben.
Artık yeter !
Dilimi geri ver.

Ben Musul’da düşmedim mi, Sina’yı aşmadım mı ben.
Her cepheye koşmadım mı senin önünden.
Sana apaydınlık bir sabah vermişken,
kendi karanlığım yerli yerinde duruyor.
Görmüyor musun,
Senin vefasızlığın yüzünden,
Güzel yarınlara yürüyemeden,
Nesillerimin kökleri kuruyor.
Artık yeter !
Yolumu geri ver .

Üzerine gece çöktüğünde ben vardım,
Herkes seni terk ederken, sırtından vurup giderken
Yanında ben durdum.
Ben tuttum senin ellerinden.
Ve bir daha hiç bırakmadım .
O günden bu güne el ele yürüdük,
Sana hiç yan gözle bakmadım.
Artık ahde vefa zamanıdır.
Benim kültürüm yok olurken,
Yasakladığın sözcüklerimi vermeyeceksen
Artık yeter !
Elimi geri ver.

Ergun YILDIZ.
3 – 2004

NE ZAMAN SENİ DÜŞÜNSEM

Ne zaman seni düşünsem,
Gözlerimden bir güvercin havalanır.
Karadeniz’i aşar,
Ak kanatları al kan içinde Grozni’ye düşer.

Ne zaman seni düşünsem,
Bir tay şaha kalkar içimde.
Top mermileri arasından süzülerek,
Koşar,koşar,koşar…

Ne zaman seni düşünsem,
Yağmur bulutları yürür gözlerime.
Konuşamam böylesi anlarda.
Kelimeler beni çiğner aşar.

Ne zaman seni düşünsem,
Bir mermi yırtar gecenin sessizliğini,
Bir yıldız kayar gökyüzünden,
Sessiz bir çığlık ruhuma düşer.

Ne zaman seni düşünsem,
Bir çocuk canlanır gözümde.
Kafasında mermi izi,al kan içinde gül yüzü
İki damla yaş gözlerimi yakar.

Ne zaman seni düşünsem,
Ellerim gelir aklıma,utanır gözlerimi kaçırırım.
Senden bana geri döndüğümde,
Avuçlarımdan kan akar.

Ne zaman seni düşünsem,
Birbuçuk asır geriye savrulurum.
Sefil bedenini terk eder ruhum,
Alır başını dağlara çıkar.

Ergun YILDIZ.
3 – 2004