BATI’DA ALANLAR

AlanOsesetiA.com

4.ncü yüzyılda başlayan Büyük Kavimler Göçü sırasında Alanlar Hun istilasına uğrayan ilk Avrupa halkı olmuşlardır. Hunlarla giriştikleri savaş Alanların yenilgisiyle sonuçlanmıştır. 372 yılında Alanların bir kısmı batıya Roma imparatorluğunun sınırlarına ilerlemekte olan Hunlara katılmıştır. 9 Ağustos 378’de Edirne civarlarında Roma ordusuna karşı kazanılan zaferde Alan süvarisi belirleyici bir rol oynamıştır. Bu yenilgiden sonra Roma bir daha kendini toparlayamayacaktır. Kısa bir süre sonra ise Alanlar Hun ittifakından çıkıp, 406 yılında Germen boyları olan Vandal ve Suevlerle birlikte Galya’yı istila etmişlerdir. Burada Alanlar ikiye ayrılmışlardır. Başlarında Goar’ın bulunduğu bir grup Roma’nın hizmetine girmiştir. Zayıflamakta olan İmparatorluk, bu grup Alanlara İmparatorluk çıkarlarını maaş ve toprak karşılığı savunmak üzere federal bir statü tanımıştır. Roma İmparatorluğu ile ittifak yapan Alanlar, bugünkü Fransa, Belçika topraklarıyla, İtalya’nın kuzeyine yerleşmişlerdir. Smbid, Eoxar, Beorgor, Sangiban Alanlar’ın adları tarihe geçmiş krallarıdır. Sangiban’ın krallığı döneminde Alanlar, 15 Haziran 451’de yapılan ve Roma İmparatorluğunun Hun’ları durdurmayı başardığı son büyük askeri zaferde -Campi Catalaunici (Katalaun Ovası) savaşında- büyük ün kazanmışlardır.

Alanların başında kral Respendial’in bulunduğu diğer kolu, Roma İmparatorluğu ile düşmanlığını sürdürüp, Vandallar ile ittifak yapmıştır. 409 yılında Frankların saldırıları karşısında Vandallar ile Alanlar Galya’dan bugünkü İspanya topraklarına göçmüş ve İberik Yarımadası’nın önemli bir bölümünü ellerine geçirmişlerdir. Alanların Lusitanya ve Kartagena, Vandalların ise Doğu Galisya ve Betika üzerindeki egemenliklerini yapılan bir anlaşma ile Roma İmparatorluğu da tanımak durumunda kalmıştır. Ancak çok geçmeden Roma, Vandallar ve Alanlar ile baş edebilmek için bir müttefik bulmuştur. 416 yılında İspanya’yı, Roma’ya olan Germen kabilelerinden bir tanesi, Batı-Gothları ele geçirmiştir. Alanlar ile Batı-Gothları arasında uzun süren savaşlar olmuş, sonunda kralları Addak’ın 418’de savaşta ölmesiyle Alanlar egemenliği Vandal kralına devretmek zorunda kalmışlardır.

Bugünkü Osetler

Dağlık yörelerde dağınık guruplar halinde yaşayan Osetler “Yurttaş Toplulukları” şeklinde örgütlenerek, geleneksel sosyo-politik birliklerini yeni koşullar içerisinde tekrarlamışlardır. Oset yurttaş toplulukları eski Hint-İrani toplumsal kuruluşunun biraz değiştirilmiş bir şekliydi. Bu toplulukların üyeleri her biri toprağın ayrı kısmına sahip üç klandan (boydan) oluşuyordu. Topluluğun birliğinin ideolojik kanıtını, söz konusu üç klanın (yani bütün yurttaşların) aslının ortak atadan geldiği yolundaki epik efsane sağlamaktaydı. Böylece Hint-İranilere özgü toplumsal ayrımın üç öğeli şeması canlandırılmış olmaktaydı. Yurttaşlar toplumunun mükemmel örneği Ari üç işlevliğinin gelenek ve uygulamalarını XIX.yy.’ın ortalarına kadar koruyabilen Alagir Toplumu oluşturmaktaydı. Alagir Toplumunun toprakları üç kısımdan kuruluydu ve Kuşagonti, Tsarazonti ve Sidamontiler olmak üzere üç klandan oluşuyordu. Efsaneye göre, daha sonraları Osetya’nın dört bir tarafına yayılan Alagir toplumunun bu eski klanları Osetlerin atası sayılan Os-Bagatar’ın neslinden gelmekte ve onun üç oğlunun (Kuşagon, Tsarazon ve Sidamon) adlarını taşımaktaydı. Üç klanın işlevsel evrensel uzlaşması dini Kuşagontilere, savaşı Tsarazontilere, üretimi ise Sidamontilere bırakıyordu.

Osetya’daki yurttaş toplulukları işgal ettikleri toprakların büyüklüğü ve nüfusları açısından farklılıklar göstermekteydiler. Efsanevi atalarının adları da farklıydı. (örneğin Kurtat Toplumu’nda Kurta ile üç oğlu, Dargavs’ta Kambi ile üç oğlu vs.). Fakat bütün toplulukların örgütlenme biçimleri aynıydı. Topluluğun varlığının temelini toprak oluşturuyordu. Bütün yurttaş topluluğu üyeleri bu toprakların ortak sahibi sayılmakla birlikte, fiilen toprak sahipliği üç klandan birine mensup ayrı bir köy (komşular topluluğu) ya da bu köyde oturan sülaleler (Mugkaglar) gerçekleştirilmekteydi. Her hane sahibinin tam haklara bir yurttaş sıfatıyla belirli bir arazi parçası üzerine hakkı bulunmaktaydı. toprak hakları ile sosyal ve politik bağların koparılmaz birliği sıradan bir yurttaşın üye olduğu değişik ortaklıklar hiyerarşisi içinde sağlanıyordu. Bu hiyerarşi: aile-sülale (Mugkag)-köy-klan -yurttaş topluluğu dizisi olarak gelişmekteydi. Yurttaşlara ‘wazdan’ denilmekteydi. Bu kelime günümüz Osetçe’sinde ‘soylu,asil’ anlamına gelmekteyse de, başlangıçtaki kullanımı itibariyle bu terim, sadece ortak ilk atanın neslinden olmanın verdiği soyluluğu anlatmaktaydı. Osetya’nın bazı yerlerinde bu sözcük yakın dönemlere kadar bir tür hitap biçimi olarak kullanılmıştır. babadan oğula intikal eden ‘wazdan’lık unvanına (başka bir deyişle yurttaşlığa) sahip olabilmek için ortak ilk atanın neslinden gelmek, belirli bir (mevrus) arazi parçasının sahibi olmak ve topluluğun diğer üyeleriyle eşit olmak gerekliydi.

Yurttaş topluluğunun politik kuruluşunun temeli ‘nixas’: denilen ve çok kademeli bir yapıya sahip halk meclisiydi. En üst kademedeki ‘nixas’: yerel özyönetimin temsili örgütlerinin bölgesel sistemini oluşturan mahalle, sülale, köy ve klan ‘nixas’larına dayanmaktaydı. Yerel ‘nixas’ların daha üst kademedeki halk meclislerine delegeler göndermeleri yoluyla, yüksek ‘nixas’ta açık demokratik seçimlerle belirlenmiş, sorumlu halk temsilcileri toplanırlardı. Yurttaş topluluğunun halk meclisinin yasallığı, her üç klanın yetkili delege gruplarının hazır bulunup bulunmamalarına bağlıydı. Aynı ilke gönüllü milis kuvvetlerinin oluşturulması ve ara bulucu mahkemelerin üyelerinin seçimi sırasında gözetilmekteydi. Yurttaş topluluğunun ekonomik esasını komşu toplulukları (köyler) halinde örgütlenmiş eşit haklı yurttaşların (‘wazdan’ların) küçük çiftlikleri oluşturmaktaydı. Bazı monolokal/tek birimli yurttaş toplulukları zamanla büyük ticari-ekonomik merkezlere dönüşerek ‘on kent’ niteliği kazanmışlardır (örneğin, Fiyagdon kıyısındaki Tsimiti Koyu, Iraf kıyısındaki Donifars, Gizeldon kıyısındaki Dargavs vb).

Geleneksel toplumsal örgütlenme biçimlerinin bu çok eski şekillerini, değişen koşullara uyarlayan Oset Yurttaş Toplulukları, sahip oldukları manevi değerleri güncelleştirip, geleneksel kültürel özellikleri korumayı sağlayabilecek bir toplumsal alan yaratmayı başarmıştır. Özlerini korumak için geliştirdikleri bu sosyo-kültürel muhafazakarlıkla etnik birliklerinin temellerini koruyabilmiş, aynı zamanda Oset dilinde ve folkloründe (sözlü edebiyatında) en kadim Hint-İrani (ve daha geniş olarak Hint-Avrupa) atalarının zihniyet yapılarını saklayabilmişlerdir. Bunun tipik örneği XIX.yy’ın ikinci yarısında ve XX.yy’ın birinci yarısında yazıya çevrilen yukarıda deyindiğimiz Nart Efsaneleri’ndeki üç işlevli ideolojidir.