ÇERKES TAŞRALILIĞI

Oğuz Turanlı

Çerkeslerin sorunlarının irdelenirken sosyolojik kavramların kullanıldığına pek rastlamayız. Sorunlar arasında taşra solculuğu, taşra İslamcılığı, taşra Çerkesliği gibi sosyolojik kavramların önemli yer tutması mümkündür. Taşra zihinlerde çeşitli yansımalar yapar. Konumuz olan Çerkeslik bağlamında Taşra Çerkesliği; dar ufuklu xabze tapıcılığı, yeknesak güncel ritüeller, basit kapsamlı, eksik, günceli ifadede zorlanan 19 yüzyıl içerikli bir dil ve bunları katmerle kuşatan bir taassup karşımıza çıkar.

Taşra Çerkesliği ‘‘Mahrem Kutsalı’’ koruma iddiasında masum ve mağrur ama olabildiğince muhalif, modernliğe karşı sözde korku ve kaygı merkezli bir karşı duruşu devam ettirme gayretinde bir anlayış olarak karşımıza çıkar.

Bütün buna rağmen taşra Çerkesliği kasvetini, boğucu içeriksizliğini, geriliğini, bağnazlığını iticiliğini; samimiyet, saflık, otantiklik gibi geleneksel özellikleri ile bile gizleyemez.

Taşra söz konusu olursa bilimsel anlamda da bir merkezden söz etmemiz gerekir. İşin doğası gereği de bu merkez anavatandır.

Diasporayla kıyaslanmayacak kurumlara, kurumsal teamüllere sahip anavatan Çerkes taşracılığının ipliğini hiçbir gayret göstermeden pazara çıkarmıştır.

Ancak taşra; müzmin muhaliftir, saftır. Hemen savunmaya geçer ve bahane üretir.

Tam burada diasporanın kahredici, bayıltıcı anlayışı ortaya çıkar ve önce anavatanı yermeye orası ile ilgili aslı astarı olmayan çıkarımlar yapmaya başlar.

Bu safsatalar; aydın, halk ayrımı yapmaz. Türkiye’nin sağlıklı olmayan şehirleşmesi sonucu taşra şehirlere taşındığından hibrit bir taşra türü devreye girer ve geleneksele sarılı, tarih içerikli karşı duruşlar direnişler başgösterir.

Sonuçta taşra Çerkesliği; düşünsel, yaşamsal, kültürel varlık kodları açısından amaçsız bir süreçte savrulur durur.

Zira yönleri vatana dönük değildir. Korkarlar. Anavatanda kendi bayrağıyla kendi anadiliyle miting yapan birkaç bin Çerkes varlığına asla inanmak istemez. Böyle bir şey Türkiye’de rüyalarına girecek diye korkarlar. Yaşadıkları ülkede istemedikleri demokrasiyi, anavatanları için çığırtkanca istemekte beis görmezler.

Kendi yarattıkları yalıtılmıştan kaynaklanan dışlanmışlık psikolojisinin yarattığı derin ruhsal çöküntüyü sayın Kuban’a, sayın Hatam’a, sayın Ergun Yıldız’a karşı durmakla anavatan kurumlarına ve bitip tükenmek bilmeyen sözde Rusya karşıtlığına reddiye yazmakla gidermeye çalışırlar.

Haklarını yemeyelim. Marjinalleşmiş olmalarına rağmen, kendi yarattıkları dışlanmışlık ezikliğini  kaldırıp, kendini saydırma gayretlerini de fazla suya sabuna dokunmadan ortaya koymaya çalışırlar.

Kültür, dil, edebiyat, sosyal kurum vb. hiç bir konuda varlık gösteremeyen önümüzdeki uzun gelecekte de böyle bir ihtimal potansiyeli olmayan diaspora taşra Çerkesliğine bahar gelecek mi?

Siz ne dersiniz?

Ben bir bahar gelecek ama bu son bahar olacak, derim.