Kuban Paul Seauhmann
25.03.2009
Kişilik gelişmesinin önündeki en büyük engel nedir bilir misiniz?
Hatalarını örtbas etmek.
Pekiyi…
Toplumların gelişmesinin önündeki en önemli engel ne bilir misiniz?
Aynısı.
Yani adam dünyanın rezaletini yaşatır. Sorarsın, yahu bu nedir? Size bir sürü neden dökmeye başlar. Yani rezaleti yapmasının koşulları kendi bozuk kişiliği değil de bu nedenlerdir.
Bunu toplumlara uyarlarsanız. Hemen hemen aynı sonucu yakalarsınız.
İşte bu noktada gelişmişlik başlar. Kişi olarak durup; evet haklılar bu konuda hata yaptım, dediğiniz zaman bu belki ilkel kafalarca ”geri adım” olarak algılanabilir. Ancak gelişmiş insan için önemli bir gelişme, önemli bir meziyettir.
Bugün sevgili Erhan’ın makalesini okudum. Bir şeyler yazayım dedim sonra vazgeçtim. Aradan birkaç saat geçti. Gazeteleri okuyorum. Hıncal Uluç’un makalesi gözüme çarptı.
Benzer şeyleri yazıyordu. O zaman düşüncelerimi sizinle paylaşma gereksinimi duydum.
Çerkeslere soykırım uygulandı mı? Bence hayır. Soykırım sözcüğünün karşılığı bizim tarihimizde karşılığını bulmuyor.
Nasıl mı?
Soykırım varsa, yüz binlerce insan anavatanda nasıl kaldı?
Soykırım varsa, Türkiye’ye gelen yüz binlerce insanın büyük bir bölümü nasıl servetlerini, mallarını, mülklerini (hatta tereyağı yaptığı yayığı bile) nasıl getirdi?
Soykırım varsa, Osmanlı sarayına onca Çerkes Paşa, onca cariye, köle nasıl geldi?
Soykırım varsa, atalarımız yiğitçe savaş meydanlarında ölmediler de gemilere doldurulmayı nasıl kabul ettiler?
Eğer mantığınızı devreye sokarsanız çokça araştırma yapmanıza gerek yok. Şu anki tarihi verilerle de bu soruları çoğaltabilirsiniz.
Sürgün var mıydı pekiyi?
Evet sürgün vardı. Ancak soykırım yoktu.
Peki çoluk çocuk, kadın genç, ihtiyar katledilmedi mi? Katledildi.
Zaten savaşın kendisi bir katliam değil midir? Yani dünya üzerinde hangi savaşta salt askerler öldü. Bir ama bir tek örnek var mı? Her hangi bir ulusun askerlerinin savaş anında masum insan öldürmediğini kim iddia edebilir? Bir yeri bombalarken önceden gidip çoluk, çocuk kimse kalmasın mı diyorlar?
Şimdi çokça hemşehrim küplere binecek. Ancak kendimizi kandırmanın bu güne dek bize bir gram yararı olmamış. Bundan sonra da olmayacağı kesin.
O zaman ne yapmak gerekiyor?
Çok basit.
Yanlışlarımızla yüz yüze geleceğiz. Savaştan kaçtığımızı, aslanlar gibi cephede ölemediğimizi kabul edeceğiz. Bundan sonra tüm gücümüzle anavatana dönüşe katkı sağlamaya yöneleceğiz.
İşin kolayına kaçmayacağız. Irgat gibi çalışıp, her alanda nitelikli ve dünya çapında insanlar yetiştireceğiz.
Yazdığım son satıra gelemeyip yukarıdaki yazdıklarıma takılanlar olacaktır. Şimdi ”kim kaçtı savaştan” diyenler çıkacaktır. Onlara önerim sülalelerinden 1864’de gelenlerinin yaş gruplarını bir incelemeleridir. Genç genç insanlar. Cephede olmak varken gemide ne işleri vardı? Hadi cephe yok diyelim dağlara neden çıkmadılar?
Ancak kaçtılar. Anavatanı bırakıp kaçtılar. Şimdi onların torunları olarak bu gerçek içimizi acıtıyor ve bu gerçeği olmadık bir şeyle; soykırımla kapatmaya çalışıyoruz. Yani bilinçaltımız şunu diyor: Senin ataların savaş meydanından kaçmadı, soykırımdan kaçtı.
Yazık ediyoruz.
Oysa artık 2010 yılındayız. Oturup kendimizi avutacak şeyler arayacağımıza, çağın gerekliliklerini yerine getirecek işlerin peşine düşmeliyiz. Ki, iş o boyuttaki, Soçi Olimpiyatları’nı protesto etmeyi aklına getiren bizler, orada göğsümüzü gere gere madalyalar alacak insan yetiştirmeyi boş veriyoruz. Çünkü yukarda da belirttiğim gibi ilkel insan hatalarını başkalarını suçlayarak kapatmaya çalışır ve bu nedenle de çağa ayak uyduramaz.
Kahramanları geçiniz. Şöyle sülalenizi bir göz önüne getiriniz. Bırakın dünyayı, Türkiye çapında tanınan bir biliminsanı var mı? Doktor? Sporcu? Sanatçı? Yazar?
Hadi sülale bazında bakmayalım, dünya çapında Çerkes bir biliminsanı duydunuz mu? Doktor? Sporcu? Sanatçı? Yazar?
Soykırım olayı tümüyle bir yalancı meme. Bebenin ağzına tıkayınca garibim susuyor. Ancak karnı hala aç ama kimin umurunda. Sustu mu bebe? Sustu…
Daha önce bir makalemde belirtmiştim. Ruslar şimdi deseler ki, tamam kardeşim biz bir halt ettik, size soykırım yaptık.
Bu nedenle; Moskova’nın göbeğine Eyfel Kulesi’nin iki katı boyunda bir anıt yapacağız.
Yetmez, üzerine de 1 km uzaktan bile okunacak şekilde ”Biz Çerkeslere Soykırım Yaptık” diye yazacağız.
Yetmez, 1864 yılındaki sınırlarınızı yeniden vereceğiz ve bir tek (rakam ile 1 tek) Rus kalmayacak biçimde boşaltacağız. Kendi ulusal sınırlarınız olacak.
Yetmez, o günden bu güne maddi kayıplarınız için size 100 trilyon Dolar para vereceğiz.
Bakınız o zaman neler olur?
Bir: 10 yıldır 1000 kişinin dönmediği anavatana bir saatte, milyon başvuru yapılır?
İki: Bir yıl içinde o paranın Kuruş’u kalmaz.
Üç: Para bittiği için bu milyon kişi pılısını pırtısını toplayıp geri Türkiye’ye döner.
Dört: 21 Mayıslarda yine bir araya gelinilir ve Ruslar bize soykırım uyguladı o nedenle yoksul düştük, diye ağlaşmaya devam edilir.
Kısacası; Çerkeslerin derdi, kendilerine yapılan eziyet ve kötü müdahale değil. Soykırım hiç değil.
Dua edelim de Rusya, ”soykırımı kabul ettik kardeşim” demesin. Yoksa diasporada ciddi sosyo-travmatik sonuçlara neden olur.
Amerikalı namussuz polis var.
Amerikalı rüşvetçi general var.
Amerikalı ahlaksız doktor var.
Amerikalı üçkağıtçı avukat var.
Bunları nereden biliyoruz? Amerikan filmlerinden. Yani adamlar kendi pisliklerini, dünyaya kendileri ilan ediyor.
Pekiyi…
Siz hiç duydunuz mu?
Çerkes namussuz polis var.
Çerkes rüşvetçi general var.
Çerkes ahlaksız doktor var.
Çerkes üçkağıtçı avukat var.
Duyamazsınız.
Kendi hatalarınızı görmezseniz, yeni dünyaya ayak uyduramazsınız. Kim sizin için bir şey yapmaya kalkarsa onun maşası olursunuz. Şimdi Gürcülerin maşası olduğunuz gibi.
Kralım Pşımaf diyor ki: Bakkala gittim. Yerde 50 TL vardı. Aldım bakkala verdim. Bakkal amca ”aferin oğlum, seni denemek için ben koymuştum oraya” dedi. Çok sinirlendim. Bu bana yapılan büyük bir hakaretti…
SonSöz: Çerkes, yanındakinin kaşığıyla kendi çorbasını içmeye kalkışmayandır. (Kuban)