DAVUL ve TOKMAK

YEMUZ Nevzat Tarakçı
08.09.2013

Günün birinde birileri hiçbir hazırlığı ve iddiası olmadığı halde senaryo gereği bir STK’nın başına yönetici olarak gelivermiş.

İlk günden gayet memnun hali, mütebessim çehresiyle, kocaman yumuşacık koltuğa oturuvermiş.

Hep oturmuş, günlerce aylarca oturmuş, sadece oturmuş.

Mutluymuş; çay, kahve içer, geleni gideni ağırlarmış.

Zaman geçtikçe görevinin sadece oturmak, muhabbet etmek, dedikodu üretmek olduğunu inanmış.

Göreviyle ilgili bir şey soran olursa, kahkahayla güler, öyle bir şey “Görmedim, duymadım, bilmiyorum!” der üç maymunları başarıyla oynarmış.

Ahaliden bazı kişiler de bu halinden dolayı onu alkışlarmış.

Yakınları ve yardımcıları da hemencecik alışıvermiş bu duruma.

Bu hâl böylece sürüp gitmiş.

Günler günleri, aylar ayları kovalamış, bizimkisi ekibiyle yan gelip yatar, yiyip içip oynarmış.

“Yahu senden önce burada oturan kişinin çok güzel, uyumlu, canlı bir orkestrası vardı, ne güzel parçalar çalarlardı, sen hiç olmazsa biraz olsun davul sesi çıkart, ahali çok rahatsız!” diyenlerin yüzüne tuhaf tuhaf bakar: “Doğru söylüyorsunuz ama davulun tokmağı bende değil ki ben nasıl çalayım davulu? dermiş.

Günler, oturup dedikodu yapmak, kişileri eleştirmekle geçmiş.

Nihayet günün birinde birileri dayanamayıp şöyle demiş:

“Yahu arkadaş, bu durum durum değil, bu davulu çalmak zorundasın, bak ahali senden bunu bekliyor.

“Gel hiç olmazsa davulu çalıyor gibi yap, davul sende çomak başkasında nasıl olur böyle şey?

“Yoksa tokmak, iki yıl önce bu senin oturduğun koltuğa oturmak için garip usuller deneyen, ahalinin desteğini alamayınca yeme içmeden kesilip deli divaneye dönen, haksız eleştiri ve kaprisleri yüzünden toplumdan dışlanan, iki senede yaşlanan o malum zevatın elinde mi?”

Bizimkisi susmuş, derin nefes almış, yutkunmuş, terini silmiş ve başını yere eğmiş.

Adam devam etmiş: “Üzgünüm ama eğer tokmak, küf kokan düşünceleriyle benlik girdabında boğulmuş, maskeleri düşmüş, yaşlarına yakışmayan hırs ve hasetleri, sonu gelmeyen dedikodularıyla kredilerini tüketmiş birkaç insanın elindeyse bu kurumla birlikte hepimiz yandık demektir!”

Kocaman koltuğunda kan ter içinde kalan şahıs kendi kendine: “Ben kimseye davul çalma sözü vermedim ki ne tuhaf insan bunlar, ne istiyorlar ki benden?” demiş ve tebessümüne devam etmiş.

Sorusuna cevap bulamayan adam, gördüğü manzaranın vahametiyle şaşkına dönmüş.

Kapıya doğru yönelmiş, adımlarını hızlandırmış, “Bir yöneticinin, çaresizlik ve çözümsüzlükten dolayı konumunun hakkını veremeyişi ne kadar acıymış.” diye mırıldanmış.

Adam, kendisini dışarıda bulmuştu beyninde şu soru zonkluyordu:

“Ne işe yarar bazı STK’lar, ne iş yapar bazı yöneticiler?”