DÖNÜŞ

GHUNEKHO K. Özbay

Muhacerete sürüldüğümüz andan beri tüm Çerkesler dönüşçüdür. Atalarımız sürgüne çıkarlarken döneceğiz diye yollara koyuldular. Yolculuk ve yerleşim konuları hepimizin malumudur.

Kırsal kesime yerleştirilen Çerkeslerin bir kısmı kentsel Çerkeslerle buluşmaları yaklaşık elli yıl kadar sürmüştür. Osmanlı’nın çöküşüyle, Çerkeslerin örgütlenmeleri başlar. Başta İstanbul’da dernekler kurulur. Bu derneklerde görev alanların genelde amaçları kültürlerini korumak, çocuklarını okutmak ve Kafkasya’nın bağımsızlığıdır.

Bağımsızlık kavramı Osmanlı’yla ele alınır. Kısaca Osmanlı’dan medet umulur. Sonuca baktığımızda bu harekette başarı sağlanmaz. Çünkü Osmanlı bitmiş ve bölgede yeni yapılanmalar olmuştu.

l. Dünya Savaşı sonunda Çerkesler bir çok ülkenin vatandaşı oldular. Bu ülkelerden sadece Sovyetler Birliği Çerkeslere kendi kültürlerini yaşatma hakkını verir. Diğerleri asimilasyona devam eder hatta sindirilirler. Anavatan kapalı bir konumda kalınca mücadele Türkiye Çerkeslerinin üzerinde yoğunlaşır. Kısmen belirli kişilerce bir çalışmalar yapılsa da asıl mücadele 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlar.

Dünyadaki akımlara ve Türkiye’de değişen yapıyla, özellikle 61. Anayasası’yla dernekler kurulmaya başlar. Bu arada 2. Dünya Savaşı’ndan sonra anavatanlarını bir şekilde terketmiş olan Çerkeslerdeki vatan özlemi çok tazedir. Bu Çerkesler, derneklerde kendilerine yer bulurlar. İlk zamanlar derneklerde Kafkasyalılık ve Çerkeslik düşünceleriyle bir araya gelinir. Kafkasya kapalı olduğundan ilgide fazladır. 60’lı yılların genç lise ve üniversitedeki Çerkes gençliği derneklerde toplanmaya başlarlar. Bu gençlik o güne değin fertsel olan hareketleri toplumsal harekete geçirir.

Evet, bu güne değin kimsenin değinmediği ama bu gençliğin harekete geçmesini sağlayan birileri de vardır. Bunlar halk dansları adı altında Çerkes gençlerini toplumun ortasına oturturlar. Peki kimdi bunlar. Ankara’da Elbruz Gaytaoğlu, Kocaeli’nde benimde ilk hocam Haşim Sontay ve İstanbul’da Musa Ramazan’dı. Üçü de 2. Dünya Savaşı’nın mağdurlarından ve vatan özlemiyle yanan kişilerdi. Vatan özlemlerini bu gençlerle giderirlerken 70’li yılların dönüş gurubunu da ortaya çıkarırlar.

Türkiye’deki suskun Çerkesler gençlerle birliktelik sağlar. Bu gençlik eğitimli ve 20-30 yaş gurubundaydı. Dikkat edilirse Ankara’daki toplantıları bu geçler yapar. Bu toplantılarda ‘’Çerkesler tüm dünya ulusları gibi yaşamalılar, yaşamak içinde bir vatanları olmalı, bu vatanda Kafkasya’dır’’ diye hedeflerini belirlerler.

Hedefini saptayan gençlik, öncelikle derneklerde okuyup yazmayı, anavatanla iletişime geçmeyi ve her iki kanadı buluşturmak amacındaydılar. Bu olgu yaşanırken 12 Eylül olayı süreci yavaşlatır. 1983’ten sonra tekrar dernekler kurulmaya başlar ve eski mücadelelerine devam ederler, halen devam etmektedirler de.

Şimdi, baktığımızda dönüşü savunanlar her zaman susturulmak istendi. Çünkü, ‘’Bizler Çerkes’iz, vatanımız Kafkasya, hedefimiz orayla bütünleşmek dediler ve biz içinde bulunduğumuz devletlere saygılıyız, dilimizi, kültürümüzü yaşatmak istiyoruz’’ diyorlar. Diyorlar da şimdi burada bir suç var mı? Her eline kalemi alan bunlara saldırıyor, eleştiriyor. Eleştirin, eleştirebilirsiniz ama vatanda bayrağı dalgalandıracak olan onlardır. O kale anavatandır. Bu kale her zaman korunacak, hiç düşmeyecektir. Bizler emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz, edeceğizde. İsteyenler bizleri izler, istemeyenler yoldan sapar veya hiç çıkmaz.

Dün böyleydik, bu gün böyleyiz, çünkü bizler anavatan yolundayız.