EGOSANTRİK SANRILARIM

KITIJ Cemil Biçer

“Sahip olduğum” şeyler diye başlayacaktım yazmaya “Egosantrik” bir çocukluk dönemi geçirmiş olabileceğim algısı oluşur hakkımda diye düşündüm vazgeçtim.

Saklambaç oynardık her çocuk gibi, herkes bir yerlere gizlenir saatlerce arasak da bulamazdık bazılarını…

Ben beceremezdim böyle saklanmayı. Arkadaşlarım “haydi saklanalım” diye kıyı-bucak kaçışırlarken ben gözlerimi yumup “saklandım ben” sanırdım!

Kendi algılarımın tüm diğerleri içinde geçerli olduğunu sanan naif bir çocukluk evresi geçirmiş olmalıyım.

Bir şiirimde çocukluğumu anlatan dizelerim geldi aklıma:

Uzansam dokunacak kadar içimde,

Çağırsam koşup gelecek kadar yakın…

Gelişim dönemlerimin ilerleyen yıllarında böyle sayısız “egosantrik” kişilik semptomlarım oldu. Bunlarla büyüdüm, olgunlaştım.

Bugünden geriye baktığımda “çocukluk işte” dediğim buruk bir gülümseme ile anımsıyorum o yılları.

Dünyayı kendi yapıp ettiklerimle ilişkilendirmesi dışında aslında tek ve emin bir şekilde fikir sahibi olabildiğim, kendimden yola çıkarak çevreme anlam verme gerçeği idi bu dönem.

Kendim görmediğimde kimsenin de beni görmediğini düşünürdüm saklambaç oynamak istediğimde! Gözlerimi kapatarak oyuna eşlik eder, böylece saklandığını düşünürdüm.

Doktorumun benimle ilgili yargısı;

“Bencil değilsin, egosantriksin.”

Yani kendi zevkime fazlaca düşkünmüşüm, empati fukarasıymışım.

“Yaşadığımız süreçte gösterdiğimiz davranışlar çocukluk dönemimizin bilinçaltımızdaki tezahürüdür” desem çok mu ukalalık etmiş olurum? Ne dersiniz?

Sahip olduğum eşyalarımla aramda normalin dışında bir duygusal bağ kuruyorum, hatta bu duygusallık bazı zamanlar melankolik bir aşka dönüşüyor.

Kol saatim,
Diş fırçam,
Yastığım,
Yatağım,
Eskimiş elbiselerimin bir çoğu ile öyle seviyoruz ki birbirimizi…

Gardolabımda onlarca elbisem olmasına rağmen hep onlara yönelirim.

Sevgili karıcığım bana “sen delisin” diye öfkelenir…

Hayır! Ben bir deli değilim, sadece “egosantrik” bir kişiliğim var(mış)!

Kimin yok ki?!