EY “KÂFE” NESİN SEN

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Nesin sen ey kâfe?
Aşk mısın, hüzün mü?
Ruhları okşayan esinti mi?
Yürekleri yakan, kavuran ağıt mı?
Kalplerin mehtabı, güneşi; ruhların vazgeçilmez eşi mi?
Yoksa gençleri uyuşturan sihirli bir armoni mi?
Nesin sen?

SEN “AH!” MISIN, “OH!” MUSUN, “EYVAH!” MISIN?
Sen, neden bu kadar yanık, bu kadar içlisin?
Sen, ruhları okşayan mısın, yüreklere sevda işleyen misin?
Söyle “kâfe” sen nesin?

Söyle kâfe, söyle,
Sen, özümüzü haykıran, ruhumuzu kuşatan gizemli ses misin?
Yüreğimizdeki acıyı, gözyaşını haykıran “Ah!” mısın?
Mutluluğun verdiği “Oh!” musun?
Pişmanlıklarla dolu “Eyvah!” mısın?
Kalplerdeki sevgiyi, sevdayı,
Kör olası ayrılığı,
Kavuşmayı, kucaklaşmayı,
Hasreti, özlemi,
Gurbeti, sılayı, anavatanı,
Aradan geçen 158 yılı,
Yok olma girdabındaki dili,
Öksüz ve yetim kültürü,
Zor engelleri,
Ezberleri, katı kuralları,
Muhteris yaşlıları, savrulmuş gençleri, yetersiz yöneticileri,
Neyi anlatırsın sen ey kâfe söyle neyi?

Anlat kâfe, anlat!
Cesareti, yiğitliği, mertliği anlat!
Sevgiyi, sevdayı, ayrılığı, vefayı…
Ama ne olur “yok oluş” tan bahsederken sus!
Ne olur sus!

Hadi çal kafe, çal ki ruhumuzla bedenimiz birleşsin!
Çal ki kanatlansın ritminle aşkımız, sevdamız!
Çal ki yeşersin ümitlerimiz!

Hadi çal, sesindekii acı ve ıstırap yüreğimizi yaksın, kavursun!
Haykır bize tarihimizi, geçmişimizi, günümüzü, geleceğimizi…
Ağlat bizi ey hüzün ve gözyaşı dolu ağıt!

Ey “ağlatan kâfe”
Hadi, anlat bize Çoban Janko’nun ölümsüz aşkını.
Anlat, Çerkes güzeli Kâfe’nin zarafetini, Janko’nun asaletini…
Hadi ağlat bizi!
Birlikte ağlayalım:
Duyarsızlığımıza!
Dağınıklığımıza!
Yok oluşumuza!

SEN ÇAL KÂFE, AĞLASIN ÇARESİZLER!
Ey kâfe, biz ağlamayı çoktan hak ettik!
Hadi ağlat bizi!
Çal pşınavua!
Çalsın “ağlatan kâfe?”
Ağlasın çaresizler.
Ağlasın yok oluşu hissetmeyenler.
Ağlasın ağlamaktan başka çözüm üretemeyenler!

EY KÂFE, KATRE NİCE ANLASIN, UMMAN OLAN ANLAR SENİ!
Anlat kâfe,
Hadi anlat Karadeniz’i!
Tuapseyi anlat!
Soçiyi, Samsun’u anlat!
Maraş’ı, Kayseri’yi, Adapazarı’nı, Balıkesir’i, Çorum’u, Hatay’ı…
Anlat vurdumduymazlığımızı, nemelazımcılığımızı, çaresizliğimizi, çözümsüzlüğümüzü, savrulmuşluğumuzu, talihsizliğimizi…
Anlat ve de ağlat bizi!
Hadi ağlat!
Madem ağlamak yakışıyor bize,
Hadi ağlat bizi!
Sızlat ruhumuzu, bedenimizi!
Belki titrer geliriz kendimize.
Hadi anlat, haydi ağlat!