ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZ NE OLMALI

YEMUZ Nevzat Tarakçı
08.08.2008

Bir seferberlik, bir dönüm noktası için ne kadar hazırız acaba?

Unutulmaya yüz tutan kültürel mirasımızın korunması, değerlerimizin yeni kuşaklara aktarılması davası değil mi bizim davamız?

“Bu kültür mutlaka yaşamalı, yeni nesil bu kültürle tanışmalı, gençliğimiz kimliğiyle kaynaşmalı!” noktasında samimiysek, hemfikirsek, amaca ulaşmak için “öncelikli hedefimizi” belirlemek durumundayız.

Nedir öncelikli hedefimiz ve acil eylem planımız?

Derneklerimiz, vakıf ve üst kurullarımız birlikte belirlemeli bu öncelikli hedefi.

Duyarlı her fert de gönül coşkusuyla katılmalı bu projeye.

Günü birlik politikalarla, yapbozlarla amaca ulaşılamayacağını bilmem söylemeye gerek var mı?

Bu, his ve hevesle olmaz!

Bu, akıl, mantık, sabır ve sağduyu gerektirir.

Öfkeli tepkiselliklerle, saplantılarla, önyargılarla kim nereye varmış ki?

Her “çözüm arama toplantılarının” çerçevesini zanlar, yakıştırmalar, kişisellikler kaplamışsa, benlik ve gurur hala söz sahibiyse var mı söylenecek başka söz?

Küçük düşünceler, varsayımlar, rivayetler bizim düşünce hayatımızın ufkunu oluşturacaksa vay ki vay halimize!

Bunca deneyimli insanımız, düşünen üreten aydınımız, objektif ve bilimsel değerlendirme yapma şartından uzaklaşmışsa, sorumluluk şuurumuzu ne derece kaybettiğimizi uzun uzun düşünmeli değil miyiz?

Ah keşke bir an önce bırakabilseydik bu genel konuşmaları, iri, yuvarlak lafları.

Bırakabilseydik her bir araya gelişimizde vatan kurtarmayı, kısa yoldan devletler kurmayı?

Biz bırakmak zorundayız her işe tepeden başlamayı.

Bırakmak zorundayız benliği, gururu!

Artık inanmalıyız bir başkasının da bizim kadar mantıklı düşünebileceğini, güzel şeyler üretebileceğini.

İnanmalıyız, dayanışmanın dayanılmaz gücüne, istişarelerin önemine, genel aklın lüzumuna.

En önemlisi gücümüze inanmalıyız, ümitsizliği kovmalıyız!

İnanmalıyız, kültürümüzün gücümüz, gücümüzünse kültürümüz olduğuna!

Yeter artık, biz bu eşsiz kültürün yaşatılması için acilen gerçekçi yeni projeler ve yeni eylem planları hazırlamak ve acilen uygulamak durumundayız.

Ne olur artık anlayalım büyük işlerin ciddi bir plan çerçevesinde yürütüldüğünü!

Şimdi herkes, açık yüreklilikle bu kültürün devamı için, yeni neslin bu kültür değerleriyle yetişebilmesi için en öncelikli eylemin ne olduğunu en anlaşılır bir biçimde ortaya koysun, söylesin.

Siz söyleyin Allah aşkına, biz her konuyu didikleyerek, hamasi laflar ederek, bayrağa takılarak, düğünlere katılarak, akordeonda sıkışarak, Çerkes tavuğu muhabbetleriyle mi bir yere varacağız?

Yoksa abartılı övgülerle mi?

Yoksa komplekslerle, reflekslerle mi?

Biz, biz, biz… Biz neyiz?

Neyiz, kimiz biz Allah aşkına?

Biz ne yapmak istiyoruz?

Nereye varmayı hedefliyoruz?

Öncelikli hedefimiz ne?

Bu bağlamda ben derim ki öncelikli hedefimiz Türkiye ve Kafkasya ‘da aynı kültürel kaynaktan beslenen ailelerin gönül köprüsünü kurmaktır. (Türkiye boyutuyla) Bu köprüyle gidiş- gelişleri, sevgiyle, hasretle kucaklaşmaları arttırmaktır.

Bu sayede aileler tanışır, kucaklaşırsa,

Gençler buluşur kaynaşırsa, kültür akışı hızlanır, ortak noktalarımız netleşir, birlikte hareket etmemiz kolaylaşır.

Bu sayede dil öğrenme isteği artar, dostluklar gelişir, evlilikler çoğalır.

Devamında Kafkasya’da, Türkiye’de ve diğer bölgelerde gençlik kamplarında buluşan gençlerle kültürel kaynaşma zirve yapar.

Ben, öncelikli konumuz bu olsun istiyorum.

Ailelerin buluşma projesini bir seferberlik, bir dönüm noktası olarak görüyorum.

Bu olsun gündemimiz, bu olsun önceliğimiz diyorum.

Buna çalışalım, bunu halledelim önce.

Bir ara verelim devletler kurmaya.

Bir ara verelim iri laflara.

Öncelikli ve acil hedefimiz Türkiye ve Kafkasya’daki gönüllü ailelerin en az masrafla karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret etme projesi olsun.

Hatta bu proje gerekirse AB destekli olsun!

Ne olacaksa olsun ama bu kültür yaşasın!

Yaşasın bu kültür!

Aksi takdirde biz, somut önerileri bırakıp ümitsizlik girdabında hayal görmeyi sürdürdükçe, günübirlik politikalarla yazarlarımız, yöneticilerimiz, sanatçı ve aydınlarımız düşüncelerini keskin, sert bir dille ifade ettikçe, hatta milliyetçiliğin ötesinde ırkçı bir üsluba büründükçe bu sert ve taşkın söylemler gençlerimizi yanlış yerlere yönlendirecek, onları hırçınlaştıracak veya sefilleştirecek, en önemli konuları yüzeyselleştirecektir.

Yani en az “Çerkes toplumuyla ilgili abartılı övgüler” kadar tehlikelidir kerli ferli pek çok Çerkes aydınının “Biz sefil ve perişanız, herkes de bize düşman.” söylemleri.

Bu uç söylemlerin, bu şovenist tavırların gençliğimize fayda verdiğini sanmayalım.

Yeter, herkes anlamalı artık sürgün hikâyeleriyle, yandık, tükendik tepkiselliğiyle, kin ve nefret duygularıyla, ötekiler mantığıyla bu kültüre hizmet edilemeyeceğini.

Anlamalı, düşmanlığın, savaşın çözüm olamayacağını!

Çözüm, ümitsizlik, düşmanlık ve öfkede aranmamalı!

Çözüm, mevcut enerjiyi daha yapıcı coşkulara yönlendirmek,

Gençlerimizi ümitlendirmek,

Şartlandırmadan bilinçlendirmek,

Onlara bu kültürü sevdirmek olmalı.

Asla şahsiyet ve zihniyete bakmadan, daima zaman diliminde katılaşıp kalmış ütopik düşünceleri yok edip yerine uygulanabilir, mantıklı düşünceleri koyabilmeliyiz.

Dünya görüşümüz ne olursa olsun, “Yine de doğrusunu ben bilirim” mantığı bilinçaltımızda içselleşmemeli, ezberimizde resimleşmemeli.

Bu toplumu bu kültürü seven herkesin, ideolojilerden, eski hesaplaşmalardan ve şahsi çıkarlardan uzak durması şart.

Yoksa tarih tekerrür edecek ve şişen egoların çatışması bizi mahvedecektir.

Bu proje, ciddiye alınırsa, bir seferberlik ve bir dönüm noktası kabul edilirse, titizlikle yürütülebilirse kültürümüzün ve çocuklarımızın geleceği adına son derece önemli bir dev adım atılmış olacaktır.

Bu zengin kültürün yaşatılması davasında umulur ki herkesin bu çorbada tuzu olsun.

NOT: Biraz önce öğrendiğim, Gürcistan yönetiminin bu saldırgan tutumunu kınıyor, bir an önce bölgeye barışın, sağduyunun egemen olmasını diliyorum.