“İYİ OLUR İNŞALLAH!”

YEMUZ Nevzat Tarakçı
30.09.2013

Aziz Nesin’in “İyi Olur İnşallah!” adlı bir öyküsü vardır.

Uzun yıllar yurt dışında kalmış, güngörmüş, bilge birisi, kesin dönüş yapar ve çok sevdiği köyüne yerleşir.

Amacı, doğup büyüdüğü köyün insanlarına yardımcı olmak, eğitim alanında, sosyal ve kültürel alanlarda köy halkına katkı sağlamaktır.

Ancak hemşerileri fazlaca mütevekkildir.

Köylüler, memleketini kalkındırmak için yoğun çaba harcayan, bu işe sermayesini dahi katan, bu samimi insandan yararlanmak adına herhangi bir çaba göstermez.

Örneğin: Köylünün evi yıkılır, birkaç “Vah vah!” dan, sızlanmadan sonra, “İYİ OLUR İNŞALLAH!” diye konu kapatılır.

Başka birinin tarlada ekinleri yanar, bir diğerinin çocuğu kaçırılır, sonuç hep aynıdır: “ İyi olur inşallah!”

Bilge kişi, ne kadar çaba gösterirse göstersin başarılı olamaz.

Köye istediği gibi bir okul, bir sağlık ocağı yaptıramaz, köyün kaderini değiştiremez.

Sonunda köylünün ilgisizliğinden, vurdumduymazlığından dolayı hastanelik olur.

Köylüler, hastaneye bilge adamı ziyarete gittiklerinde, yaşlı adam, hasta yatağında “İYİ OLUR İNŞALLAH” diye sayıklamaktadır.

Demem şu ki; toplum yararına iş yapmak, ezber bozmak sanıldığından da zordur.

Einstein, dememiş mi :“Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur!”diye.

Bu iş, Kafkas toplumunda daha da mı zor, bilmem!

Yani, dernek başkanlarımızın, yöneticilerimizin işi çok zor.

Yöneticilerimiz, mayası, sevgi, bilgi ve fedakârlık olan, sorumluluğu çok ağır bir görev yürütüyor.

Toplumumuz adına özveriyle yaptıkları anlamlı hizmetlerden dolayı, değerli yöneticilerimizi gönülden kutluyor, bu kutsal görevde başarılar diliyorum.

(Samimi, çalışkan, üretken dernek yöneticileri, bu yazıda menzil dışıdır.)

STK’larda sorun biter mi?

Bitmez!

Derneklerimizde de sorun çözme toplantıları yapılır, beyin fırtınaları icra edilir.

Öyle ya sorunları çözme konusunda üyelerin ciddi katkısı beklenir.

Özetleyelim isterseniz:

Bir “genişletilmiş istişare toplantısı” anı.

Mikrofondaki tok ses:

“Bakın arkadaşlar, çözüm bekleyen pek çok sorunumuz var. Zaman, enerji ve güç kaybediyoruz. Geri sayım başladı, gün geçtikçe yok oluşun ayak seslerini daha yakından duyuyoruz. Gençliğimiz her gün biraz daha dilinden, kimliğinden uzaklaşıyor. Dernekte çay içip oturmanın zamanı değil!”

“Bir şeyler yapmak zorundayız. Ne yazık ki etrafınızdaki gayrı samimi, duyarsız yöneticiler bu çığlıkları duymuyor, bunlar, gününü gün etmekle meşgul!”

“Ama mutlaka bir şeyler yapılmalı, bu böyle olmaz, böyle gitmez!”

Salondan çözüm önerisi: “İyi olur İnşallah!”

Kürsüde bir başka ses: “Dernek yöneticileri, bilgisiz, birikimsiz, yorgun, ümitsiz, tahammülsüz… olamaz!

“Benlik, hırs, haset, dedikodu “thamadelerimize”       de dernek yöneticilerimize de asla yakışmaz! Emir buyurarak, kırıp dökerek yöneticilik yaptığını sananlar var. Bu yanlışların düzeltilmesi, eksikliklerin giderilmesi gerekmez mi?

Salondaki üyelerden çözüm önerisi: “İyi olur İnşallah!”

Bir başka ses: “Arkadaşlar, çözüm bekleyen bu kadar acil kültürel, ekonomik sorun varken, toplumuyla dalga geçen,       dernekte gönül eğlendiren başkanlar inanın beni kahrediyor.”

“Bilgisi, birikimi, kültürel ve toplumsal duyarlılığı, daha da önemlisi iyi bir ekibi olmadığı halde başkanlık makamını işgal eden yöneticiler bu topluma en büyük zararı veriyor.”

“ Yöneticilik makamı, afra tafra yeri değil. Hizmet üretemeyen yöneticilerin bir gün bile o makamda oturmaması gerekir. Ben böyle düşünüyorum değerli thamdelerimiz, kıymetli üyeler, sizler ne dersiniz?”

Salondan çözüm önerisi: “İyi olur İnşallah!”

Sahnedeki bir başka ses: “Bilmem ki sizin de kulağınıza geliyor mu, ben zaman zaman etrafımdan duyuyorum. ‘ Bu yönetim, toplumun kredisini bitirdi, çay içip oturuyor, hani gençlik nerede, hani hizmet, hani faaliyet? Kültürel çalışma mı? Hak getire!”

“Kardeşim, köklü bir kültür, adım adım yok olurken, yöneticiler, yönetici koltuğunda rahat oturabilir mi? Bu kadar vurdumduymazlık fazla değil mi? Acil çözüm üretmemiz lazım.”

Solondan yükselen ses: “İyi olur inşallah!”

Mikrofonda bir başka ses: “Allah aşkına işin edebiyatını yaparken aslan gibi kükreyen, icraata gelince sus- pus kesilen yöneticilerle bir yere varabilir miyiz?

“Öfke ve hiddetten gözü görmeyen, kulağı duymayan, kalbi hissetmeyen kişinin kime ne yararı olur söyler misiniz?

“Toplumun geleceğiyle ilgili hayati konularda hem nalına, hem mıhına vuran, gelene ağam, gidene paşam diyen kısır zihniyetle büyük işler başarabilir miyiz?”

“Yöneticilerimizin her hareketinde ölçü, kişisel hesaplar değil, toplumun menfaati olmalı. Hiçbir menfaat, toplumumuzun menfaatlerinin üzerinde olmamalı, olamaz!”

“Yönetici, donanımlı, diri ve derin duyguların, kültürel coşkuların sahibi olmalı.”

“Ne dersiniz arkadaşlar?”

İyi olur inşallah!