Nart Akhoumsatch
Konuyu dini ve sosyolojik boyutuyla ele almak istiyorum. Şahsen beni ilgilendiren sosyolojik boyutu. Ama türban mevzusu dini menşeli olduğundan o yönüne de değinmemiz gerekecek.
Ahzâb Sûresi: 33-59 Nur Sûresi: 30-31-60 A’raf Sûresi: 26-27
İlgili ayetler bunlar. Aslında hiçbir ayette başınızı örtün ifadesi geçmiyor. Türbanla ilgili hükümler, gerçekte kendilerine müctehit denen sözde din âlimlerinin içtihatları ve uydurma hadislere dayanan hükümlerdir. Görüş farklılıklarından dolayı her zaman da tartışmalı olmuştur zaten.
Neticede türban ilgili görüşler kişilerin yorum ve kanaatine dayanan hükümlerdir. Yani ayetlerden ne anladıklarıdır. Günümüzde bile klasik din anlayışının dışında yorum ve değerlendirmeleriyle bilinen Y. N. Öztürk, Edip Yüksel, R. I. Eliaçık vb. gibi araştırmacı ve düşünür kişiler İslam’da türbanın olmadığını dile getiriyorlar. Bu durumda kendi içlerinde bile bu konuda bir konsensüs sağlayamamış, görüş birliğine varamamış olmalarına rağmen türban meselesini dinin temel meselesi haline getirmenin rasyonel bir boyutu olabilir mi? Hangi inançtan olursa olsun her kadına zorunlu kılınabilir mi?
Türban meselesine kendi şahıslarında düşünüp, bireysel baksalar kimsenin umurunda olmayacak. Problemin temeli, sözde bu dini kuralın herkesin uygulamasını zorunlu görüyor olmalarıdır. Bu durumda, inanıp inanmamanın bir önemi kalmayıp, o toplumda yaşayan herkesi ilgilendiren bir mesele haline geliyor. Çünkü herkesin kendine göre bir yaşam tarzı var ve dışarıdan dayatmalara tabii ki itirazlar olacaktır. Kimse çocuklarının robot gibi yetiştirilmesine, kadın ve kızlarının yaşayan ölüler moduna sokulmasına izin vermez. Dayatmalarda bulunulduğunda da kaçınılmaz olarak toplumsal problemlere yol açacaktır.
1400 yıl önce dünyanın en cahil, en zalim ve en ahlaksız 10 bin nüfuslu Mekke bedevi toplumuna gönderildiğine inanılan bir dinin öngördüğü yaşam tarzının, ilke ve prensiplerin günümüzde uygulanmasını istemek makul bir istek midir?
Toplum ahlakını bütünüyle kadına indirgemek, kadını kurban seçmektir. Bir kadının türbansız oluşunu karşı cinsi günaha sokan ve özgürlüğünü kısıtlayan bir neden olarak görmek nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Kadınların biz erkekler üzerinde etkileyici güçleri olduğu doğrudur. Doğallıkları ve yaratılış özellikleri bakımından cezbedici ve çekiciler. Ama biz erkekler etkileniyoruz diye kadınların kapanmasını istememizin mantığı var mı?
Kendi ilkelerimizi, prensiplerimizi ve ahlaki yapımızı neden sorgulamıyoruz? Sonra bir kadının saçları nasıl oluyor da cinsellik içerir? Mini etekli, dekolte giyimli bir kadın cinsellik içgüdülerimizi uyarabilir ama saçlar aynı şey mi?
Saçlar, kadınlara ayrı bir güzellik kazandırıp, daha kadınsı görünümlerini sağlıyor. Baktığımızda mutluluk duyuyor ve pozitif bir enerji alıyoruz. Bu, cinsellikten bütünüyle farklı bir duygudur.
Bu arada kapalı kadın tanımının zıttı da çıplaklık değildir. Kast ettiğimiz normal bir giyim tarzıdır. Dekolte bir giyim tarzı göğüslerinin yarıya kadar açık olması, mini etek giyilmesi falan ilk planda cinselliği çağrıştırdığı için uygun olmayabilir, tartışılabilir. Fakat herkesin bir giyim tarzı var. Öyle giyinmek isteyenler de özgürce giyinebilmelidirler. Toplumsal değerlerin de dikkate alınarak kadınlar hem bir kişilik sahibi olup hem de dişiliklerini (kadınca) yaşayabilmelidirler. Kadının kapandığında kişiliğini, başı açık olduğunda dişiliğini önceliyor düşüncesinin hiçbir gerçekliliği yoktur.
Aslolan bir kadının bilincidir, politik duruşudur. Vicdan ve akıl sahibi olmasıdır, kişiliğidir. Güvenli ve de insani bir duruşu olmasıdır. Kadını, taşımış olduğu bu gibi değerlerle yargılayabiliriz, değerlendirebiliriz, giyimiyle değil.
Giyim tarzı, bütünüyle kişiseldir ve özeldir. Herkesin farklı ve kişiye özgü bir giyim zevki vardır. Kadın kadınsı giyinsin, güzellikleriyle var olsun. Ne sakıncası var bunun?
Aslında biz erkekler sorunluyuz. Hastalıklı beyinlerimiz var. Kadın hakkında almış olduğumuz yanlış eğitimin, bilginin bilinçaltımıza enjekte edilmiş algı sonuçlarıdır bugün kadının giyim mevzusunu yaşamımızın merkezinde tutmamız. Kadın denildiğinde algıladığımız şeyler, gerçekliğin çok dışındadır. Hasta insanlarız ve kadınlar, bizim hastalıklı tutumumuzun kurbanıdırlar sadece.
Yetişkin bir kadına nasıl giyinmesi gerektiğini söylemek, o kadına yapılacak en büyük saygısızlıktır, hakarettir. Kadının kişiliğini hiçe saymaktır. Ne anne ve babasının, ne kocasının ve de devletin hakkı yoktur müdahale etmeye. Kadın, hür bir kişilik olarak nasıl giyineceğine ancak kendisi karar verir. Kimsenin haddine değildir bir başkasının nasıl giyineceği konusunda görüş bildirmek. Bize sadece saygı duymak düşer.
Avrupa’da herkes istediği gibi giyiniyor. Kimse, kimsenin ne giyip giymediğini sorgulamıyor, umurlarında bile değil. Özgürlükçü ve eğitimli toplumlarda kadının başı açıkmış kapalıymış hiç sorun olmuyor. Sorun eğitimsizlik veya yanlış eğitim.
Yaşamlarında dini, referans alanlar kadını türbanlı ve türbansız diye iki sınıfa ayırıyorlar. Kadınların saçıyla ve makyajıyla uğraşmaktan onların ruh güzelliğini, fedakarlıklarını görmeye zaman bulamıyorlar.
Kadınların özgür olmadığı toplumlar, esaret toplumlarıdır.