Bagrat Şınkuba
Yürüyüş dergisi, 21 Aralık 2008
Yalnız ‘Batı’nın Promethesi mi var? Her halkın bir Promethe’si vardır! Çok tanınmasalar da, halklarının tarihindeki yeri Promethe’den geride değildir. Her biri kendince ateşe kavuşturmuştur halkını, kendince yol göstermiştir…
Abrıskil, Kafkas mitolojisinin kahramanlarından biridir. Batı Kafkasya’da yaşayan Abhaz (Abaza) halkına ait bu efsanenin diğer Kafkas halklarında da benzerleri vardır.
Örneğin Adige halkının Promethe’si, Abrıskil’i de Nesren Jake’dir.
Abrıskil, Nesren Jake ya da farklı isimlerde dile gelen ise, Yunan mitolojisinin, Marks’ın deyişiyle “en çilekeş kahramanı” olan Promethe’den aşina olduğumuz Tanrılara başkaldırı ve insanlığın geleceği için her türlü cefayı, eziyeti göze alıp kendinden vazgeçebilme erdemidir.
Abrıskil, Kafkas halklarının özelde Abazaların Promethe’sidir.
Bilinir ama kısaca hatırlatalım; Promethe, mitolojideki Yunan Tanrılarının en büyüğü Zeus’un egemenliğine başkaldırıp onunla savaşmış, o zamana kadar Tanrıların tekelinde bulunan ateşi, yaşadıkları Olimpos Dağı’ndan çalıp insanoğluna vermiştir. Yalnız bu kadar da değil; Promethe o güne dek kimsenin tanımadığı madenleri insanların kullanımına sunmuş, onlara ev, bark, gemi yapmayı, hastalıklarla savaşmak için ilaç kullanmayı öğretmiştir.
Kısacası, Promethe, insanlığı, zalim Tanrı Zeus’un mahkum ettiği karanlık, soğuk ve çaresizlikten kurtarmış, insanlığın kaderini değiştirmiştir. İnsanlık onunla birlikte gücünün farkına varır ve bu durum Zeus’un aczi haline gelir. “Kimse beni dinlemezse eğer, egemenlik elden gider” der Zeus. Promethe’ye tüm hışmıyla saldırması bu korkudandır. Zeus sonunda Promethe’yi tutsak alır ve Kaf Dağı’nda zincire vurdurur. Her gün bir kartal gelip Promethe’nin yüreğini lime lime eder. Ama aynı yürek ertesi gün yine oluşmuştur. Bu sonsuz bir işkencedir ve Promethe tüm bu acılar karşısında “Zeus tahtından inmedikçe benim acılarım dinmez” der. Promethe binyıllardır halkların dilindeyse, bu onun taşıdığı umut ve dirençtendir.
Abhazların Promethe’si Abrıskil’in de sonu, insanlarına adanmış bir yaşamın ardından başkaldırdığı Tanrı Ançûa tarafından Kaf Dağı’nda bir mağaraya zincirlenmek olmuştur.
Halklar farklı coğrafyalarda birbirine benzer efsaneleri yaratıyor ve binyıllar boyu yaşatıyorlarsa, bu çektikleri acıların ve de özlemlerinin birbirine benzemesinden kaynaklanıyor olsa gerek.
Abhaz şair Bagrat Şınkabu, Abrıskil efsanesini derlediği kitabında, Abrıskil’i “politik bir kahraman” olarak tanımlıyor.
Abrıskil, efsaneye göre, bir yaşındayken yedi yaşında, yedi yaşındayken on yedi yaşında gibidir. Korku nedir bilmez, ayağına tetik, gözüpek, yürekli bir yiğittir ve hem akıllı, hem çok güçlüdür.
Abhaz halkı böylesi bir efsane kahramanı yaratmıştır, çünkü efsanede tanımlanan ve Abrıskil’in doğduğu Abhaz yurdu, durmaksızın baskınlara, istilalara ve talana uğramaktadır.
Bu dönemde “eşitlik bozulmuş, hakim güçler ortaya çıkmış, doğaüstü olayların Tanrının eseri olduğuna inanılmış, kötü ve şeytani güçler dış istilalar, içeride uğursuz sülaleler, zararlı otlar türemiştir.”
Abrıskil’in politik içeriği, bu koşullarda kişisel hiçbir beklenti taşımaksızın halkı ve yurdu için uğruna giriştiği mücadeleden kaynaklanıyor. Şınkuba’nın ifadesiyle o, “… yurtsever bir halk lideridir. Abhazya’ya sevdalıdır. Onun halkına, doğasına zarar verebilecek her şeyle mücadele eder. Tanrı Ançûa’ya başkaldırısı bu yüzdendir. Halkın güvenini kazanmak ve onları korkularından kurtarmak için Tanrıyla adeta yarışır.”
Efsaneye bakılırsa, bu yarış kaybedilmiş gibidir. Ama Zeus, Promethe’yi zincirlemekle ne kadar kazanmışsa, Ançûa da Abrıskil’i zincirlemekle o kadar kazanmıştır. Ki Tanrılara başkaldırmanın bedelini ödeyenler, hiçbir zaman kaybetmezler. Efsanenin hala yaşıyor oluşu bile kaybedenin esasta zalimler olduğunu göstermiyor mu!
Gereksiz Sarmaşıklar
Abrıskil’in Tanrı Ançûa tarafından zincirlenmesinden önceki dönem, Abhaz halkı ve yurdu için tam bir gönenç dönemi olur. Abrıskil, istilacılara, soygunculara, kötülere aman vermez, ülkesini onlara dar eder. Düşmanları Abrıskil’in adını duyunca kaya deliklerine, kuytu köşelere saklanır, kıyıdan köşeden onu dinleyip gizli gizli izler. Tek dertleri kendilerine huzur vermeyen, kılıçlarını kınında paslandıran bu yiğitten kurtulmaktır. Efsanede “ama ne mümkündü…” diyor; “Halk Abrıskil’i öylesine benimsemişti ki, ona bir adım daha yakın olabilmek, onun himayesine girebilmek ve onu korumak için adeta yarışıyordu.”
Abrıskil’in yenilmezliğindeki sır, efsanede bu şekilde, açıkça ortaya konur. Halk ve Abrıskil, etle tırnak gibi oldukları için düşmanları çaresizdir.
Abrıskil’in belirgin bir özelliği de çiftçileri çok sevmesi, ekip biçene yardım etmesi, üreticiye zarar verenleri gördüğünde yakaladığı gibi kafasını dazlak etmesidir. Bir kahramanın emeğe verdiği değerin bizzat halkın yarattığı bir efsanede altının böyle çizilmesi çarpıcıdır.
Bu özelliğini tamamlayan bir diğer yan da Abrıskil’in ekinlere zararlı eğrelti otunu nerede olursa olsun biçip kökünü kurutmasıdır. Bir de sarmaşıklarla arası hiç iyi değildir Abrıskil’in, ama bakın neden:
“Atıyla uçup giderken, yüzüne gözüne çarpan gereksiz sarmaşıklara çok kızıyordu. Onları kılıcıyla budamadan geçmiyordu. ‘Şimdi bu dallar yüzüme değmesin diye başımı eğsem, yukarıdaki Ançûa, kendisine eğiliyorum sanacak’ diye düşünüyordu.”
Efsanelerde halklar başı her zaman dik kahramanlar yarattılar veya şöyle demek de doğrudur ki; halklar başı hep dik kahramanlarını efsaneleştirdiler.
Abrıskil’e bakın; düşmanını, zalimi umutlandıracak, bir zayıflıkmış gibi gözükecek en küçük bir söze, davranışa bile tahammülü yoktur.
Abrıskil, Ançûa’ya boyun eğmemekle kalmaz, onunla eşit, hatta ondan daha güçlü olduğunu söyleyecek kadar da cüretli ve kendine güvenlidir. Ançûa’nın yıldırımları varsa, kendisinin de kılıcıyla çıkardığı kıvılcımlar vardır. Kısacası, Abrıskil Tanrının egemenliğini sarsmaktadır. Ançûa’nın korkusu da Zeus’unkiyle aynıdır.
Dırgantsuha’nın Ettiği
Ançûa, Abrıskil’i ancak kurnazlıkla tuzağa düşürür ve Raş cinsi atıyla birlikte yakalatır. Efsanede Abrıskil’in “en kötü huyu” olarak derin uykusundan söz ediliyor. İşte Ançûa, düşmanına tuzağı en derin uykusundayken kurar. Önce, kırmızı bir takke vaadiyle bir ağaçkakanı kandırır ve Abrıskil’in asası Labaşa’nın içini oydurur. Ardından zirvesinde uyuduğu Elbruz Dağı’nın tüm yamaçlarını koyun, keçi derileriyle kaplatıp, üzerlerine kaygan olsun diye çökelek döktürür. Asası Labaşa ve Raş cinsi atı, Abrıskil’i dağdan dağa, ovadan ovaya taşıyan baş yardımcılarıdır ve Ançûa, onlar varken Abrıskil’e bir şey yapamamaktadır.
Ançûa’nın hilekâr hazırlıkları sonuç verir ve asası kırılan, kaygan zeminde adım atamayan Abrıskil ve atı yakalanırlar.
Efsaneler halkın hem düşgücü, hem tarihsel tecrübesi, dersleridir. Halk Abrıskil gibilerin ancak böyle hinliklerle yakalanabileceğini anlatıp, yiğitlerini uyarır aynı zamanda. Neyse biz efsanemize dönelim yine.
Abrıskil’in yakalanması, “tez zamanda bütün Abhazya’da duyuldu. Bütün ülke yasa büründü. Halk karalar bağladı. Abrıskil işkence gördükçe tüm Abhazya gözyaşı döktü.”
Ançûa’nın, Kaf Dağı’nda zincire vurdurduğu Abrıskil ve atı, aç, susuz bırakılırlar. Ama Abrıskil için halkından, yurdundan koparılmış olmasının acısı yanında hiçbir işkencenin önemi yoktur. “Onu asıl üzen şey, canı gibi sevdiği yurdu, Abhazya’sı ve onun halkıdır.”
Abrıskil, esaretine son verme mücadelesinden hiç vazgeçmez. Efsaneye kulak verelim yine.
“… Bağlı olduğu demir kazığı yüzyıllarca salladı durdu. Tam kanırtıp kökünden sökeceği sırada Dırgantsuha (kuyruk sallayan) denen bir kuş, gelip bu kazığın tepesine oturur, cır cır ötmeye başlardı. Yorgunluktan bitkin düşen, yüreği ve kafası paramparça olan, perişan haldeki Abrıskil, bu duruma çok öfkelenirdi. Kendisi bu denli acı çekerken tepesine gelip alay edercesine keyifle öten bu kuşu öldürmek için yerden bir demir parçası alır ve olanca hızıyla kuşa fırlatırdı. Kurnaz kuş pırr! diye uçup giderdi. O fırlattığı demir parçasıda gidip dosdoğru Abrıskil’in bağlı olduğu demir kazığın üstüne düşer ve kazık tekrar toprağın yedi kat dibine saplanırdı. Abrıskil’in çilesi işte böyle yüzyıllarca sürüp gitti.”
Ve Abrıskil, Kaf Dağı’nda şımarık kuşa öfkesinin yarattığı girdabın sonsuz döngüsünde tutsaklığına devam ediyor. Bir Abhaz söylencesine göre, bu kuşun toprağa borcu vardır. Kuş, toprağa konunca, toprak kuşa yapışıp “borcunu ver” dermiş. Kuş da “vereceğim vereceğim” diye kuyruğunu sallayarak ötermiş.
Evet, kuş toprağa, toprak ise Abrıskil gibi halk sevdalılarına borçlu. Ve muhakkak ki, bir gün toprak kuşu bırakmayıp borcunu ödettiğinde Abrıskil’in esareti de son bulur.
Yeni dünyanın merkezindeki Tanrılar, dünyaya zulümler yağdırırken, zararlı otlar ve sarmaşıklar dünyayı bürümüşken, Abrıskil gibi, boynumuzu eğmeden, Tanrılara isyan ederek, zararlı otların köklerine kılıcı vura vura, atlarımızı dimdik sürüp gitmektir önemli olan.