KAFKASYA HALKLARI TARİHİ VE ETNOGRAFİK BİR SENTEZ

Alexandre Grigoriantz – Doğan Yurdakul

Kafkas Halklarının yaşadığı Kafkasya diye adlandırılan bölge, Kafkas Sıradağları doğrultu-sunda (kuzeybatı-güneydoğu), kuzeybatıda bir Karadeniz liman şehri olan Anapa’dan, Hazar Denizi kıyısındaki Bakü ve Lenkoran’a kadar uzanır. Kafkas Halkları yüzyıllar boyunca gerek ataları sayılan İskitler, Alanlar ve Sar-matlar; gerekse işgalci Hunlar, Moğollar, Tatarlar ve Araplardan (hatta Yunanlı ve Roma-lılardan) etnografik olarak etkilenmişlerdir. Bu etkiler genelde Abhazya ve Gürcistan gibi dağların sıklığının nispeten az olduğu yerlerde ve sıradağların yamaçlarında olmuştur.

Kafkas halklarının tarihini üç dönemde özetleyebiliriz:

Birinci Dönem: M.Ö. 1200’de Kimmeryalılar ile başlayıp, 19. yüzyılın başında Rusya’nın Gürcistan’ı ilhakı ile sona eren 3 bin yıllık işgaller dönemidir.

İkinci dönem: Çeçenlerin 18. Yüzyıl sonunda Rusya’ya başkaldırmasıyla başlayan ve yaklaşık altmış yıl boyunca tüm Kafkasya Halklarının katıldığı ve 1858’de Şeyh Şamil’in teslim olmasıyla sona eren direniş dönemidir.

Üçüncü dönem: 1859’da Ruslarla barışın kabul edildiği tarihten günümüze kadar süren ve kimi tarihçilerin Kafkas Savaşı’nın asıl başladığı dönem olarak nitelendirdikleri zaman dilimidir.

KAFKAS SAVAŞI

Kafkas Savaşı, 1780’de başladı ve tüm Kafkas Halklarının olağanüstü çaba ve kahramanlıklarına rağmen 1864’de Çerkeslerin ve Abhazların yenilmesi ile son buldu. Kafkas Savaşı’nın temelinde Rusların, Avrupa ve Asya’yı birleştiren, stratejik önemi büyük olan Anadolu’ya ve dolayısıyla önemli ticaret yollarına yakın olmak istemeleri ve iki büyük denize; Hint Okyanusu ve Akdeniz’e açılma arzuları yatmıştır. Ancak Ruslar bu amaçlarının karşısında, kendilerini on yıllar boyu uğraştıracak üç cesur Kafkas Halkı’nı bulacaklardı: Çerkesler, Çeçenler ve Dağıstanlılar.

Özellikle Çerkesler ve Dağıstanlılar, Müslümanlığın verdiği birlik olma dürtüsüyle Gazi Molla ve Şeyh Şamil gibi önderlerle, “Müridizm” diye adlandırılan ideolojiyi kullanarak dağınık halkları bir araya toplamayı başarmış ve Rusların korkulu rüyası olmuşlardır. Bu iki ismin yanında “Nakşibendi” tarikatına mensup olan Şeyh Mansur da Tatarları yanında toplamayı başarmış ve Kafkas Halkı’nı Rusya’ya karşı ayağa kaldırmıştır.

Kafkasların bu olağanüstü direnişlerine Avrupa’dan da destek gelmiyor değildi. Özellikle İngiliz David Urquhart (Portfolio adlı dergisi aracılığıyla) ve James Stanislas, Fransız şövalye Taitbout de Marigny gibi türlü mesleklerden yabancılar konuyla yakından ilgiliydiler. Hatta David Urquhart, 1837’de yayınladığı “Avrupa Saraylarına Yönelik Çerkesistan Halkları Bağımsızlık Bildirgesi” ile, dönemin dışişleri bakanı tarafından konsolos yardımcılığı görevinden alınmayı göze almıştı.

Bu gezgin ve düşünürlerin çabaları, Gazi Molla ve Şeyh Şamil’in örgütlemeyi başardığı Kafkas ordusu Rusları durdurmaya yetmiyordu. Bunun yanında Şamil’in şeriatta ısrarı ve Çerkeslerin geleneksel hukuku olan “adat” ı terk etmemeleri gibi ince ayrıntılar da Kafkaslara güç kaybettiriyordu. Nihayet 1858’de Şeyh Şamil, Rus prensi Bariatinski’ye teslim oldu ve Kafkas Savaşlarının sonu başladı. Bu olay ardından Ruslar hızlı bir asimilasyon politikası uygulamaya başladılar. Kafkaslara verdikleri toprağın beş mislini ezeli düşmanları Kazaklara vererek halkın Kazaklar arasında erimesini amaçladılar. Bunu reddedenler ise çok kötü şartlar altında gemilerle Samsun ve Trabzon’a göçe zorlandılar. Türkiye’nin karşılığında para yardımı aldığı bu göçün son konukları Çeçenler, Çerkesler ve Abhazlardı. Artık Kafkasya’nın egemenliği Rusya’daydı.


KAFKASYA HALKLARININ RUHU

Çerkesler: Çerkesler Kafkas Savaşlarından önceki zamanlarda Adigeler denilen ve aynı dili konuşan kabileler arasında yaşayan, açıkça belli bir grubu ifade etmeyen dağlılardı. Savaşın başlangıcıyla birlikte diplomatik raporlarda ve tarihi kayıtlarda Çerkesler ve Çerkesistan adları geçmeye başlamıştır. Etnograflar Çerkesleri iki gruba ayırmışlardır:

Sıradağların kuzey eteklerinde, Terek Irmağı’nın doğusunda bulunan Kabartay kabilesi. Ve Adige Halkı (Abazalar, Şapsığlar, Natuhaylar, Bjeduğlar ve Ubıhlar).

Çerkeslerin kökeniyle ilgili çeşitli savlar ortaya atılmıştır. Bir olasılık Karadeniz kıyısında Abhazlarla birlikte oturan en eski halk olan Yunanlılardan geldikleridir. Diğer görüşler arasında bazı Çerkes ailelerinin Sarmallardan, bazılarının da İskandinavya’dan gelen Gotların etkisinde kaldıkları vardır.

Dünyanın en güzel ırklarından biri olarak nitelendirilen Çerkesler için atları ve silahları, çok değer verdikleri kadınlarından daima daha önemli olmuştur. Kincal denilen kısa kılıçlarına, gümüş ya da çelikten zırhlarına ve çift tabancalarına her zaman özen göstermişlerdir. Mükemmel bindikleri atlarını daima özel cins olarak üretir ve yetiştirirlerdi.

Diğer birçok Kafkas Halkı’nda olduğu gibi Çerkesler de önce Hıristiyanlığı ardından Şeyh Mansur ile Müslümanlığı benimsemiş ancak gelenek ve göreneklerinin etkisiyle bu dini tam anlamıyla yaşatamamışlardır.

Abhazlar ve Svanlar: Abhazlar Karadeniz’in doğu kıyısında yaşayan halkların en eskilerindendir. İki bin yıldan fazla bir zamandır Kafkas Sıradağları’nın güneydeki dar sahil şeridinde yaşamışlardır. Abhazların kökeniyle ilgili çok ilginç savlar ortaya atılmıştır. Abhaz dili olan Adigece ile, Bask dili arasında şaşırtıcı benzerlikler tespit edilmiştir. Ama yine de en sık sunulan teori, bu halkın kökeninin Mısır’la ilgili olduğudur. Heredot’a göre, Firavun Fatih Seostris İskitlere olan seferinden dönerken bir kısım Mısırlı Elbruz dağından çıkıp Karadeniz’e dökülen Rion yakınlarında yerleşmişler. Abhazların dili ve bazı adetleri Mısırlılarla hatta Etiyopyalılarla benzerlikler gösterir.

Svanlar, Abhazların Çerkeslerden de daha tehlikeli olan düşmanlarıydılar. Suhumi’nin art ülkesindeki dağlarda yaşayan savaşçı ve aşırı derecede kıyıcı bir kavimdir.

Osetler: Hint-Avrupa ırkından olan Osetler, tıpkı Germenler gibi sarışın mavi gözlüdürler. İron ve Digor dillerini konuşurlar. Kökenlerinin Medlere dayandığını belirten etnograflara göre Osetler kuzeyden göç ederek İranlılarla karışmışlardır. Daha sonra Osetler’in en yakın atalarının İran-Ari kökenli Alanlar olduğu kanıtlanmıştır. Osetler, Gürcüler gibi Müslümanlıktan çok önce Bizanslılar vasıtasıyla Hıristiyanlıktan etkilenmişlerdir.

Çeçenler: Rus etnografları, Çeçen Halkı’nın M.Ö. 8. ve 9. Yüzyılda bugünkü Ermenistan’ın, doğu Türkiye’nin ve İran Azerbaycan’ın dağlık kesimlerine yayılan Urartu İmparatorluğu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çeçenlerin, Gürcüler vasıtasıyla Hıristiyanlıktan etkilendikleri görülmüşse de Şeyh Mansur ve Şamil’in etkisiyle yayılan Müslümanlık inancı kalıcı olmuştur.

İnguşlar: İnguş toprakları, Küçük Kabardey ile Çeçenistan arasında Terek’in iki kolu olan Sunja ve Asse’nin kaynaklarına yakın dağlık bir bölgede bulunur. İnguşlar, Kafkas Halkları arasında İslamiyet’i en geç (1860-70) benimseyenlerden olmuşlardır. İslamiyet’e inanmaları Dağıstan’dan gelen “Kadiriyye” mezhebinden sufi misyonerler sayesinde olmuştur.

Dağıstan Halkları: Kafkas Sıradağları’nın doğu ve kuzeydoğusunu kapsayan bu dağlık bölgede yaşayan halklar: Lezgiler (Laklar), Avarlar ve Gazi Kumuklardır.

Lezgiler: Doğu Kafkasya’da, Çeçenistan’ın güneyi sayılan Dağıstan’ın büyük çoğunluğunu oluşturan halktır. Lezgiler yağma yaparak geçinen, aşırı çetin iklim koşullarına göğüs gerebilen ve düşmanlarına dehşet saçan saldırganlıklarıyla tanınırlar.

Avarlar ülkesi: Kuzeyden güneye tüm Dağıstan dağları arasından, kuzey eteklerinde Sulak kıyısındaki Çir-Yurk’tan 160 kilometre daha güneyde Gürcistan sınırına kadar uzanır. Efsanelerin anlattığına göre Avarlar da bir zamanlar bazı Kafkas Halkları gibi kuzeydeki ovalarda göçebe yaşamı sürüyorlardı. Tüm Avarlar arasında en etkili kabile Hunzallar kabilesiydi. Bu kabile Dağıstan’ın ortasındaki stratejik yerleriyle ve savaştaki maharetleriyle Avarlar arasında dikkati çekmiştir.

Gazi Kumuklar Hazar Denizi kıyısında Terek’in denize döküldüğü yerle Derbent kenti arasından, Hunzallar ülkesinin güneydoğusunda Dağıstan’ın ortasındaki Kumuk’a hakim olan 3 bin metre yüksekliğindeki tepelere kadar yayılırdı. Batıdaki komşuları Avarlar ve Çeçenlerdi. Gazi Kumuklar, Dağıstan’da Müslümanlığı seçen ilk gruptular ve Lak dilini konuşurlardı.

Gürcistan: 1801’de Rus ilhakından önce Gürcistan, sınırları hiç bir zaman tam olarak çizilemeyen bir ülkeydi. Gürcüler, İranlıların buyruğundan çıkarak Rus hakimiyetini kabul ettiklerinde Hıristiyanlığın serbestçe yayılmasına da izin vermişlerdir. Kuzeyinde Osetler, güneyinde Ermenistan, doğusunda Dağıstan ve batısında da İran ile komşu olan Gürcüler, tarih boyunca İranlılar, Mısırlılar, Yunanlılar, Hazarlar, Ermeniler, Araplar, Türkler, Bizanslılar, Alanlar ve son olarak da Ruslar tarafından işgal edilmişlerdir.