KAHRAMANLAR ÖLÜMSÜZ MÜDÜR?

Tolga Kaya

Ölüm habersiz gelir, hiç umulmadık bir anda, hiç umulmadık bir yaşta ve hiç umulmadık bir yerde. Rüyasında görse inanmazdı, rüyamızda görsek hayra yormazdık. Kutsanmış bir geri dönüşün, kutsanmış bir davanın, kutsanmış bir savaşın, maktul düşürdüğü sevgili köylümüz ve dostumuz Hanefi Aslan. Unutulan ve küçümsenen bir coğrafyada, atalarının gelmek zorunda kaldığı bu köyde akşamları, ona gelen ani ölüm meleği gibi aniden balkonumuzda biterdi. Sessizce oturur sigarsını içer ve teklifsizce rahat ettiği evimizin balkonunda kendini yakardı izmaritin ucunda.

Ölümünden yıllar sonra bir yaz günü köyün bütün elektrikleri gittiğinde artık çoluk çocuğa karışmış ev sahibeleri olan amcakızlarımın yaktığı sigaraların ucunda parlayan ve sönen ateş böceklerinin hatıralarında yaşatıldığından haberi var mıdır gittiği yerde acaba? Birlikte gittiğimiz bir balık avında bana fırlattığı, tutmuş olduğu balığın suya düşmesiyle, umutsuzluğa sessizce kapıldığı bir anda, balığı kuyruğundan yakalayıp kaldırdığımda ki gibi şaşkınlık ve sevinçle kocaman açıyor mudur gözlerini gittiği yerde acaba? Yarım bırakılmış bir sevdanın acısını içinde büyüte büyüte harap ettiği ömrünün, tarihe geçmiş isimsiz ve unutulmuş, asıl kahramanlarından biri olarak biteceğini düşünmüş müydü acaba?

Ahırda yapılan ve parmaklarının ucunda Şeşen oynadığı bir Uzunyayla düğününe, birlikte yürüyerek giderken, O, dolunayın çıktığı o gecede elindeki şişeyi aya kaldırıp içinde ne kadar kaldığını anlamaya çalışırken ben soğuktan ve köpek korkusundan titriyordum. Savaşlarda ölenlerin sadece bir sayıdan ibaret olmadığını ölüm haberi köye geldiğinde bana ağlayarak sarılan ağabeyinin omzuma düşen göz yaşlarından anlamalıydım

Sevdiği kızı en yakın arkadaşına, arkadaşı da istemediği halde verdiklerinde ömrünün yıkılan inşaatından bağırmaya çalışırken, köylülerimizin düğünü rezil etmesin diye ağzını kapattıkları ellerinin parmaklarının arasından ”kalbinde azıcık sevgi olan beni anlar” diye bağırdığında, hiç kimse onun 1993 yılında Abhazya´da vurulup toprağa düşeceğini bilmiyordu.

Televizyonu seyrediyorum, ellerinde bayraklarla Abhazya’nın bağımsızlığını kutlayan insanları görüyorum ama ekranlarda, yarı yıkılmış bir evde tek başına sabahlara kadar bir daha hiç sarılamayacağı oğluna Kuran okuyan yaşlı bir kadını göremiyorum. Televizyonda her kez bir şeyler söylüyor, politika yapıyor ama ekranlarda hiç kimse yitip giden insanlardan bahsetmiyor. O, insanları tanıyan ve seven insanların onların yokluklarını hayatlarında nasıl aradıklarından da bahsetmiyor ve kararmış bir gecede evlerinin balkonlarında oturan, köyün içinden akan ırmağın ve Ağustosböceklerinin sesleri arasında ”Kalbinde birazcık sevgi olan beni anlar” çığlığını bir daha asla unutamayacak olan kederli kızlardan da bahsetmiyor.

Hanefi Aslan, Kayseri, Pınarbaşı, Yukarı Karagöz köyünde doğdu. Güney Kafkasya´da Abhazya´da savaşırken öldü. İyi mi, kötü mü yaptı bilemiyorum ama onu tanıyan her kesin onu çok aradığını biliyorum.