KİLİT ve ANAHTAR

Kuban Paul Seauhmann
17.08.2003

Yaşı 40’ın üzerindeki hemşehrilerimiz eğer köy yaşamını görmüşlerse anımsayacaklardır. Eskiden köylerimizde “anahtar ve kilit” nedir bilmezdi. Civardaki Türk köylerine gittiklerinde asma kilit ve anahtarlara şaşkınlıkla bakarlardı.  45-50 hanelik köyde, hiçbir evin kapısında kilit olmazdı. Aynı zamanda pencerelerinde demirden korunak da olmazdı.

Benim köyümde de aynı şeyler yaşandı. Köyümüzün inzibat karakolu, “burada olay olmuyor” gerekçesiyle 20 kişilik personeli diğer köylere kaydırılarak, kapatılmıştı. Karakol komutanı olan uzatmalı çavuş, köyün tek dosyasını, içi boş olarak muhtara bırakmış ve köyden ayrılmıştı.

Peki diğer köylerde basit bir olay nedeniyle kan gövdeyi götürürken bu köyde neden kavga çıkmıyordu? Neden 150 yıllık tarihinde bir tek kan davası olayına rastlanmadı? Neden hırsızlık olaylarına görülmedi? Üstelik tek bir evde kilit ve anahtar yokken. Dün gibi anımsarım, köy öğretmeni bir Laz büyüğümüzdü. Köye geldiği gün ona okulun bir odasını vermişler. Akşam insanlar evlerine çekildiğinde saatlerce kilit aramış, bulamayınca öğretmen masasını kapının arkasına dayayıp uyuyabilmiş.

150 yıllık bir köyde, bu süre içinde nasıl olurda bir kez olsun gençler birbiriyle kavga etmez. Nasıl olurda, bir arazi anlaşmazlığı çıkmaz. Kolluk kuvvetleri burada olay yok deyip köyü terk ederler?

Kilit insanların korkularının bir simgesidir. Korkan insan kendini kilit altına alarak korunmaya çalışır. Kendini güvende hissettiği anda da anahtarı kullanır. Bizim geleneklerimizdeki hiyerarşi o kadar etkin ki, kendinizi doğal olarak güvende hissedersiniz. Bulunduğunuz konumu korumak içinde geleneklerinize sıkı sıkı sarılırsınız. İşte bizim kilit ve anahtarımız bu. Bu nedenle, köyde yaşayan bir Çerkes diğer Çerkes ile kavga edemez. Bırakın kavgayı kötü söz söyleyemez. Çünkü bunun bedeli çok ağırdır ve gerçekten Çerkes’im diyen bir insan bu bedeli hiçbir şekilde ödeyemez. Yani, bizde “pardon” kavramı yoktur.

Günümüze geldiğimizde, artık tüm insanlarımızın kilit, anahtar kullandıklarını görüyoruz. Ekonomik durumu iyi olan üstüne bir de “alarm” taktırıyor. Oturup ağlamaya hiç gerek yok. Çünkü artık Çerkes hiyerarşisi Türkiye’de tarih oldu. Bunun örneklerini çevrenizdeki Çerkeslere bakarak görebilirsiniz. Bir thamade geldiğinde ayağa kalkan genç, arkadaşıyla kavga etmekten asla çekinmez. Çünkü orada artık thamadelerin etkinlikleri kalmamıştır. Gençlerimiz arasında, “Haynape” kavramı yerini “delikanlılık” kavramına bırakmıştır.

Her delikanlılığın karşısına başka bir delikanlılık çıkınca, ister istemez kilit gereksinimi doğmaktadır. Çünkü “delikanlılık” bireysel bir kavram “haynape” toplumsal bir kavramdır.

Geçenlerde 22 yaşında üniversiteli Çerkes bir genç, 37 yaşlarında olan bir başka Çerkes’e aynen şunları yazmış. “Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Çerkeslik sizin neyinize? Siz oturun kendi derdinize yanın (…) Haddinizi bilmezseniz ve bilmediğiniz konularda ahkam keserseniz, bizler sizin karşınıza Şeyh Şamil’in torunları olarak dikilir ve gerekli cevabı veririz.” Bu sözler bir Çerkes gencinin kaleminden dökülüyor. Neredeyse tehdit boyutundaki diğer sözlerini yazmıyorum.

Şimdi bu genç için ne yapılabilir? Ne yazık ki, artık hiçbir şey yapılamaz. Çünkü, Çerkesliğin temel prensibi olan “saygı” bitmiş. Tükenmiş. Bu düzeyde o kadar çok gencimiz var ki. Artık gençlerimiz, ben; kime, ne söylüyorum kaygısı taşımıyor. Özellikle internet ortamında büyüğünü “aşağılarcasına” yargılayabiliyor.

Sanıyorum ağır hasta olan Çerkes kültürünün son ilaçları da bu gençlerimiz tarafından çöpe atılıyor.

Umuyoruz ki, azınlıkta kalan Çerkes gençleri imdadımıza yetişir de hastamızı eski sağlıklı günlere kavuştururuz.

Çerkeslerin geleceği, gençlerimizin elinde. Onlar nasıl arzu ederse önümüzde 50 yılda Çerkeslik o konumda olacak.

Karar onların; ya kilitli bir gelecek ya da kilitsiz.

Son Söz
Çerkes, otururken bacak bacak üzerine atınca bacakları ağrıyandır. (Kuban)