Yazan: M. Yılmaz Avcı
Yayına hazırlayan: Ali İhsan Aksamaz
Hopa’dan dönüşte taa Paçati’ye kadar köy görünmez ama Paçati dönemecine gelindiğinde, kocaman bir vadi içinde yer alan köyümüzün, içimize rehavet yayan manzarası ile beraber bu görüntü içinde yer alan karşı yamaçtaki yer yer ağaçlar arasında kaybolup giden dağınık nizamdaki evleri bir anda bir tablo gibi karşımıza çıkar. En alt tarafta ise haşmetli görünüşü ile Karadeniz’in genelde dalgalı veya devamlı hareket halindeki dev dalgaları gözümüze çarpar ve içimizde fırtınalar koparırdı. Bazen çarşaf gibi yayıldığı günleri de olurdu ki o an içimizi bir ferahlık kaplar sanki gökte uçuyormuş gibi bir hisse kapılırdık. Karşı yamaçlara bakınca, önce bir ehram gibi tek başına gökyüzüne yükselip her tarafa meydan okuyan havasıyla “Oxvame”, yani çok Tanrılı din dönemlerinde üzerinde Kilise inşa edilmiş olan “İbadet Yeri” karşımıza çıkar.
Eskilerin anlatmasına göre; Sultan Selim Han, ordusuyla beraber iç kesimlerden sahile doğru inince, sonradan kendi adı verilen Sultan Selim Dağlarında konuşlanmış. O sırada Liman ve Kemalpaşalılardan yiyecek isteyince onlar sırtlarını dönmüşler ama Azlağalılar ellerinde ne var ne yoksa, taşıyıp Sultan Selim’e yardımcı olmaya çalışmışlar. Bu olaydan sonra da Sultan Selim o sırada bulunduğu Oxvame tepesinin üstünde, önündeki bohçayı kaldırıp üstünde kalan son yemek kırıntılarını Azlağa’ya doğru silkelemiş ve onlara dua etmiş. Bu bakımdan, en çok üç-beş dönüm arazisi bulunan Azlağalılar hiçbir zaman aç kalmamışlar. Her ne kadar bu duanın tuttuğu söylenirse de Zonguldak’taki Kömür ve Murgul’daki Bakır İşletmeleri işçi alımına başlayınca köyde çalışabilir durumdaki erkeklerden kimse kalmadı ve bir gurbetçilik devri başlamış oldu. O nedenledir ki benim amcalarım, dayılarım ve teyzem de Zonguldak’a gittiler ki o gidişin bir daha dönüşü de olmadı.
Her neyse… Oxvame Tepesinin bir tarafı kayalık olduğu için taşların koptu kopacak tarzdaki konumu insanı ister istemez, “Ya koparlarsa aşağıda kalan evler ne olur?” sorusu ile karşı karşıya bırakırdı ki bu konuda büyük amcalarımız:
-Sakın korkmayın, o taşlar oraya zincirlerle bağlıdır. Diye bizimle dalga geçerlerdi.
Ben şahsen o tepeye hiç çıkmadım ama orada halen eskiden kalma kiliseye ait kalıntıların bulunduğunu herkes kadar ben de biliyorum. Sultan Selim’in arka tarafında ise, Liman köyü ile köyümüz arasında bir duvar gibi yükselip köyü kuşatan Sultan Selim dağlarının yeşillikler içindeki azametli yükselişi bir anda görüntüyü perde gibi keser. 660 metrelik bir irtifa ile bir ucu denize kadar uzanan ve gökyüzünü yırtarcasına yükselen bu dağların Liman köyünü perdeleyen bölümünün en düşük noktasına “Doloqola” adı verilmiştir.
Evimizin önü “Okepe” adı verilen ve bütün köy çocuklarının genelde çelik çomak ve futbol oynamak için kullandıkları tek düzlük ve çimenlik yerdi. Öyle ki davetlilerin çok kalabalık olması nedeniyle ablamın nişan törenini bile her tarafı lüks lambalar ve gaz fenerleriyle donattıktan sonra Okepe’de yapmıştık. O zamanlar ben henüz on iki yaşlarında idim ve Okepe’nin yukarısında ahşap oluktan akan içme suyunun yanında, zifiri karanlıkta arkadaşlarla beraber halka şeklinde oturmuş ve rakının tadını ilk defa orada tatmıştım.
Okepe’yi yukarıdan aşağıya doğru bölen derenin sol tarafındaki çimenliğin tam ortasında yer alan bataklıkta yusufçuklar koşturur, kurbağalar avaz avaz bağırıp dururlardı.
Sabaha karşı bu seslere bir de çakal ve baykuş sesleri ile bütünleşen çekirgelerin sesleri dere şırıltısına karışıp bir ses cümbüşü oluştururlardı. Akşam karanlığı ile beraber de ateş böcekleri kıçlarındaki çakmakları çakıp dururlardı.
İlk sigara deneyimimiz ise, yine o çağlarda gazete kâğıtlarına sardığımız mısır püskülü ile olmuştu. Bir de ormanda bazı ağaçlarda oluşan kavları kesip kuruttuktan sonra sigara gibi kesip yakarak onu içerdik. İlk gerçek sigarayı içişim ise şöyle olmuştu: İlkokul yıllarında bir bayram günü 7-8 kişilik bir arkadaş gurubu bir araya gelmiş ve cebimizdeki ikişer üçer kuruşları bir araya getirdikten sonra, sahildeki tek bakkal dükkânının sahibi olan Papila Hasan’dan bir paket Köylü Sigarası almış ve onu pay ederek içmiştik. Hiç unutmam, bana düşen üç buçuk sigaranın buçuğunu da dibine kadar içmiştim. Bu durum, elbette ki benim ilerdeki yıllarda ne kadar iyi bir sigara tiryakisi olacağımı müjdeliyordu!
Okepe ayna zamanda bir spor sahamızdı. Uzun atlama, yüksek atlama ve çeşitli oyunlarla beraber elbette güreş alanımız da orası idi ama boks ile hiç ilişkimiz olmazdı.
Tabii o devirlerde biz topu ancak hayal edebilirdik ama bulabildiğimiz eski püskü bezleri kınnaplarla sardıktan sonra Okepe’de onu teper dururduk. Bir müddet sonra topun bir yanından bez parçaları sarkmaya ve kuyruk gibi sallanmaya başladığında topumuzu tamir edip devam ederdik. Futbol için sayımız az olduğunda ise en rağbet gören oyunumuz, çelik-çomaktı. Buna rağmen, tam oyunun en kızışmış bir anında evden doğru babamın seslenişini duyardık: “Müniir!, Müşiir!” diye birer kere çağırır ve derhal oyunu bırakıp gelmezsek kullanmak üzere, elindeki sopa ile avluda bizi beklerdi.
Okepe’nin içinden geçen dere daha aşağılarda bizim bahçelerimizi de ikiye bölüp denize doğru yoluna devam ederdi. Bu dere, şose ile karşılaştığı yerde eski bir tahta köprünün altından geçerdi ki evimizin çok yakınında bulunan bu köprünün memba ve mansap tarafındaki bahçeler bize aitti. Yıllar sonra devlet gelip de o ahşap köprüyü yıkarak, bilmem hangi mantıkla iki tane yüzlük büz koymak suretiyle güya köprüyü yenilemiş oldu. Köprünün yaptığı işi büzle halletmek isteyen mantıksız bir mantığın neticesinde, yukardan selle gelen ağaç ve dallar menfezin önünü kapatmış ve üst taraftaki bahçede 4-5 metre derinlikte kocaman bir göl oluşturduktan sonra sular yolun üstünden doğru taşıp akmaya başlamıştı. O anda, yırtılırcasına çatlayan yolu kurtarmak amacıyla menfezin önünü açmak için babamla beraber verdiğimiz amansız mücadeleyi ebedi unutamam. Sonuçta biz yolu ve meselâdan (!) inşa edilmiş olan köprüyü kurtardık ama bizim o küçücük bahçemiz de selle gelen taşlardan kullanılamaz hale geldi. Devletin ise, bahçelerimizin durumundan ve köprünün geçirdiği depresyondan şimdi bile haberi yoktur.
Biraz daha ötede vadinin yatağını teşkil eden ve “Meçeğali” adı verilen esas büyük dere vardı ki bu dere hem köyün en büyük deresi idi hem de diğer dereler gibi onda da kırmızı benekli alabalıklar yüzerlerdi. O balıkları yakalamak için geliştirdiğimiz ilkel ama geçerli metotlar o kadar çoktu ki onları burada anlatmakla bitiremem. Bu metotlar içinde en geçerli olanı, “khulekhi” adı verilen, düzgün iki sopanın uçlarına bağlı bir file ile balık yakalama şekli idi. Ama yanımızda khulekhi bulunmadığı zamanlarda da balık yakalamanın yöntemlerini, yerine göre o anda kendimiz tayin eder ve uygulardık. Kısacası, suda gördüğümüz balığın daha fazla yaşama şansı olamazdı. Bu derelerin durgun yerlerinde devamlı dönen koyu renkli küçücük (mskiburbali) böceklere devamlı dönmelerinden dolayı biz fırdöndü diyorduk. Onlar tüm kainat gibi devamlı döner dururlardı. Hiç bıkmadan, yorulmadan.
Okepe’nin üst tarafında Bozlobiya, sağ tarafında ise Kheşegza yer alır. Daha ilerisi ise ayıların cirit attığı Karvati yer alır. Bu alan güneşe açık olduğundan güneşli havalarda orada gezinen her canlı gölgesi ile yaşamak zorundadır. Gölge bir uzuv gibi olup asla sahibini terk etmez.
Okepe’de dere kenarında yükselen kızılağaçların gölgesinde çimenlere uzanan bir insan başka bir âleme dalar gider.
Şose yolu ile Meçeğali köprüsü, Birinci Cihan Savaşı sonrası köyümüzü işgal edip üç yıl kadar konuşlanan Ruslardan kalma ve kesme taşlardan yapılmış oldukça yüksek ve geniş bir kemer köprü olup bugün bile ilk günkü yeniliğini muhafaza etmektedir. Bu köprüden ormana doğru sapan patika yoldan iç kesimlere doğru biraz ilerleyince, dere içinde duran ve üzerindeki çıplak ayak izi çok net olarak görünen çok büyük ve düz bir kaya vardı ki büyüklerimiz bize, kim bilir nice yıllar önceki antik devirlerde yaşayan insanlardan bizlere kadar ulaşan ve sonradan taşlaşmış olan bu kayanın Peygamber’e (veya Evliyalara) ait olduğunu söyleyerek o ayak izinin açıklamasını yapıyorlardı. Taşın üzerinde çok belirgin olarak görünen o izi çıplak ayaklarımızla ölçüp biçerdik ki ilkokul çağlarında iken benim çıplak olarak tam iki ayağım kadar genişlikte ve uzunlukta idi. O patikadan sağ tarafa doğru ayrılan bir başka patikanın başlangıcında da yine bir taş üzerinde bir at nalının izi vardı. Yol üzerinde olduğu için o zamanlarda bile parçalanmaya yüz tutmuş o kalıntının bugünlere kadar gelebildiğini hiç zannetmiyorum. Bu benim için bir zamanlar, yani bizden önceki devirlerde at cinsi hayvanların da geçici veya kalıcı olarak köyümüzde bulunduğunu gösteren bir kanıttı. Bizim devrimizde ise, köyümüzde her nedense bu hayvanlarla görülecek işlerin tamamı her zaman için maalesef özellikle kadınlar tarafından yerine getirilmiştir. Bu iz, savaşta kullanılan atlara, köye inen Hemşinlilere veya köyde çalıştırmak için Kemalpaşa tarafından kiralanan hayvanlara ait olabilir. Şurası bir gerçektir ki bu tip toynaklı hayvanlar her nedense köyümüzde rağbet görmemiş ve beslenmemiştir. Bu tip yük hayvanlarının bizim neslimize ne kadar yabancı olduğunu şu anekdotdan anlamak mümkün.
“Günlerden bir gün Liman Köyündeki askeriyeden bir at kaybolur. Atın izini süren askerler atın köyümüz Azlağa’ya doğru gittiğini öğrenerek yola koyulurlar. O zamanlar köyde kimse Türkçe konuşmayı pek bilmediğinden, yerli halk Türkçe konuşanlarla Tarzanca anlaşmaya çalışırdı. O sırada şosede yürürken önlerinden geçen atı köyde ilk defa gören iki kadın şaşkın şaşkın atın peşinden bakakalıp onun ne olabileceği hakkında fikirler yürütürlerken, atı aramakta olan askerlerle karşılaşırlar. Tabii ki hemen yol kenarına çekilip yüzlerini kapatmak suretiyle sırtlarını dönerler.
Askerlerden biri:
-Bacı burada bir at gördünüz mü? Diye sorar.
Kadınlardan biri;
-Ak (Burada) değil; Ekole, ekole! (Ötede, ötede!) Diye cevap verir.
Öteki kadın da ilave eder:
-Hee, hee… Ar didiii mutxani.(Eveet, evet…Kocamaan bir şey.)
Asker yine sorar:
-Yani sizin gördüğünüz at mıydı?
Kadın eliyle uzakları gösterip:
-A-ah ak varen. Ekole, ekole. Aʒ̆i çoktaan mik̆ilu. (A-ah burada değil. Ötede, ötede. Şimdi çoktaan geçip gitmiştir.)
-Çok mu oldu geleli?
Kadın bir elini havaya kaldırıp tarif eder:
-Aha, habuuu k̆adar. Ar didiii elameti. (Büyüük bir alamet).
Asker anlayamaz:
-Yani gördüğünüz nasıl bir şeydi?
-Nasili da ne demek. Ti mangana, k̆udel şetxi. Varkožira, keşkurdu. (Tokmak kafalı, saman kuyruklu. Görmeyesin, korkarsın.)
-Yani siz onu gördünüz mü?
Kadınlar yine:
-Hee, hee.. Ekole, ekole… Gittiii, gitti! Diye uzakları gösterirler.”
Tabii hikâye burada bitiyor ama Meçeğali’de at nalına ait olan o iz, herhalde o ata ait olamaz.
Köyümüzde atla beraber katır veya eşek de beslenmezdi. Benim hatırladığım tek eşek Buyukalişi Muhammet’te vardı.
Köyün geçmiş tarihi incelenecekse, bunlarla beraber İsina mevkiinde sahildeki bir mağarada rastlanan iki kadın resmi de unutulmamalıdır. Muhammed Vanilişi ile Ali Tandilava, “Lazların Tarihi” adındaki kitaplarında bu resimlerin Hz. Meryem ve Gürcü Kraliçesi Tamara’ya ait olduğunu belirtirler. Ne var ki sahil yolu geçerken o mağara da yok olduğundan, o resim de maalesef sadece isim olarak kitaplarda anılacak.
Köyün diğer hududunu ise Caçxe [ncaxçe= Beyaz Ağaç] ve Mtutik̆vata [Dudi k̆vata= Kafa kesilen Yer] adları verilen yerler teşkil eder. Buralar yine şose kenarında ve denizin tepesindedirler. Hatta denize o kadar yakınlar ki, aşağıya bakınca sahil değil de direkt deniz görülür. Biz, Caxçe’den denize taş fırlatıp onun denizin neresine, ne kadar zaman sonra düşeceğini görmeye çalışırdık. Mtutik̆vata’dan güneşin batışını seyretmenin güzelliği ise hiçbir tarife sığmaz. Onu anlamak için mutlaka o güzelliği yaşamak lazım. Tam karşıda ufuk çizgisi üzerinde altından bir tepsi gibi asılı duran güneş, ufuk çizgisine doğru inmeye başladıkça tutuşup yanmaya başlar. Sonra da ufka yaklaşınca rengi sararıp yayılır ve bir müddet için denizin üstüne çöker. Güneş ise, battığı anda ardında bıraktığı kırmızı ve sarı renk karmaşasını peşinden sürükleyip götürdükten sonra, yerini bir hayatın sona ermesini anımsatan hüzünlü bir zaman akışına bırakır ve yıldızlara terk eder. Bu görüntü o zamanlar nasıldıysa elbette ebediyete kadar da öyle kalacak. Ama herkesin görmesi gereken bu müthiş manzarayı kaçıranlar içinde imkânı olanlar, şüphesiz çok şey kaybederler.
Mtutik̆vata isminin nereden geldiği konusunda 2005 yılında Tifliste K̆olxa Radio’nun müdürü Mişa Numanişi ile aramızda geçen söyleşiyi ileriki bölümlerde anlatmak istiyorum.
Caxçe’yi geçince yol sahile daha da yakınlaşır. “Kopmuş Burnu” denilen o sahildeki altın kumların güzelliği bir başka, havası ve manzarası da daha bir bambaşka güzellikte idi. Kopmuşta denize doğru durup sağ tarafa bakınca, Liman köyünden denize doğru uzanan çıkıntı kısmında yer alan karakol binası hayal meyal göze çarpardı. Sol tarafa bakınca da Hopa önlerinde demirlemiş bulunan şilepler görülürdü. Bu deniz, geceleri Batum tarafından iki projektör tarafından aralıklı olarak taranır, biz isek onlara neden karşılık veremiyoruz diye kahrolup dururduk.
+
KYOİ ÇKİNİ
Xopaşen ok̆onoktinus taa Paçatişakis kyoi varižiren mara Paçati nagulikta do ar didi doloskuraşi emtumanepes, ont̆ulepe mutepeşis goşadginei do goşabğei oxorepe muç̆o ar tablo stei tolis kogoʒ̆adgitun. Ek naižiren tabloşi doloxenepeşi coxo Azlağa ren. En ʒ̆aleti mitişen navaraşkurinen ucginu do uşkurinu Zoğauçaşi dido oras soluğanoni do birtum nainçaxen t̆alğape yulun- gyulun do zoğap̆icişa nunk̆ap̆un. Ok̆uleti kvanç̆alapeş jin ar kogont̆k̆vaʒun do geşiralei xolo namulun svaşa mindulun. Kimi orapesti ar çarçafi stei konirçen ki em orapes guriş doloxeni sixintepe kagondunun do nʒaşa nayemaputxinonan stei doviçorçanet. Paçatişen meleni rak̆anişk̆ele mindiʒ̆k̆edaşi, iri svapes meydani naucoxops do ar exrami stei nʒaşa nayulun Oxvame, dido Trangepes navaxvamet̆it orapes xvenei do aʒ̆i doloxvei nauğun oxvame muşiten kuižiren.
Umçanepeşen namignapunan meseli aşo ren ki; Yavuz Sultan Selimi askerepe muşik̆ala germapeşen zoğap̆icişa gextuşi, aʒ̆i muşi coxo meçamei naren Sultan Selimişi germas moşvacinuşeni kododgiteen. Emuşk̆uleti Limani do Mak̆rialuepes oç̆k̆omale mutupe ak̆vandeen mara entepes mutu varnaçeenan. Murenki Azlağuepek mutxani uğunanna, muşiğeenan do askeris komeçeenan. Em orapes Oxvames nart̆u Yavuz Selimik naç̆k̆omu gyariş boxça Azlağaşk̆ele nopatxeen do Azlağuepeşeni Trangis axvameen. Emuşeni, xvala 3-4 donumi ont̆uleten naskidunan Azlağuepe p̆ot̆es ugyare vardoskideenan. Am meseli aşo ren ya zop̆onantina, Murğulis naren “Bakır Fabrikası” do Zonguldağis naren “Kömür Fabrikası”-şi coxo naognu kimolepeşen çkar miti kyois vardoskidu do naaxandinen kimolepeşi iri xolo kyoişen kagamaxtu. Emuşeni ren ki çkimi dadepe do cumadepeti mteli xolo Zonguldağişa mik̆iles do ekolen arçkva varti gvaktines.
Oxvameşi rak̆anişi ark̆elendo didi kvaepuna narenşeni, “em kvaepe kamestu do kodilixuna ʒ̆aleni oxorepeti muşik̆ala mindimers” yado ar şkurina birtum guris dolomidgit̆es mara didilepe çkinik:
-Soti mutuşen vargaşkurinan. Em kvaepe zenciliten mek̆ireli ren ya miʒ̆umert̆es do moğerdinapt̆es.
Man Oxvameşi rak̆anişa çkar vareşamixtimun mara ekonaşi zamanui doloxvei oxvameşi kvaepe naobğun, iri stei manti komikçin. Oxvameşi k̆ap̆ulaşk̆ele, kyois ar got̆k̆imale stei nagot̆k̆un xançenobapes goşaxunei Sultan Selimişi Mt̆k̆a, muç̆o zoğaşen eşaʒxont̆inei ren do nʒa naok̆obriʒ̆up̆s ar duvai stei nʒaşa yulun do k̆ap̆ulamuşis narenpeşi ʒ̆oxle ar perde stei kogoʒ̆adgin. Sultan Selimiş Mt̆k̆aşi, Limani kyois naguʒ̆udgin do en dambali naren rak̆aniş coxoti “Doloqala” ren.
Oxori çkinişi ʒ̆oxle naren, kyoişi berepek fut̆boli do mili- bigaşi navistert̆it zeniş coxo Ok̆epe ren. Kyois zaten emuşen met̆i geduzanei ar mt̆k̆o çkva dixa soti varen. Ok̆epeşi oşkenas ar ç̆it̆a ğali guşulun. ʒ̆ale k̆azonis koniçoden do jileti T̆ibauças konik̆iden. T̆ibauças emtumani do mt̆k̆a kogyoç̆k̆aps. Ok̆epes ğalik naok̆oʒ̆k̆as jur zenişi k̆vazalik̆elenişi tam oşkenas ar ç̆anç̆axi koren do ek birtum mjvabupe do maqaqepe kodolobğunan.
Ek getanap̆icis mk̆olişi, maqaqişi, lap̆arde do ololişi sersepe kodilikaçen. Limcişk̆uleti p̆inçk̆upek mundiş feneepes konunʒ̆apan do fit̆ili muşi yonç̆apan gyonç̆apan.
Ar ç̆andaşa, varna xarmaniş noderişa varvidatşakis kimi oras Ok̆epes ok̆ovibğet̆it do oxoronuşi provape vikipt̆it. Ok̆ule ç̆andaş oxoris k̆uçxepe ek̆o k̆ap̆et̆i gevobaxapt̆it ki doşemeşi piʒarepe vargep̆t̆axatşa varoxovuşkumert̆it. Varna dido oncğori iqvet̆u. Ok̆epes nadovoʒigat bigapeşi jin arçkva biga kagomtxipt̆it do emus mojavuʒxont̆urt̆it. Sporişi k̆arta çeşidis en ʒ̆oxlenepeşen ari vort̆i do çkar mitişen varmaşkurinet̆u. Ok̆ok̆idinusti çkimi ak̆ranepe, çkimişeni mutu vart̆u mara didilepekti zaten çkin varmeminç̆inapt̆es
Ok̆epeşi k̆vazali k̆ele emtumanis dvak̆idaşi Bozlobiyaşi, maržgvaniş k̆eleti Xeşegza do K̆arvatiş gzaepe ilit̆u. Ok̆epe omjore narenşeni ar ç̆it̆a mjora kamoşaxtuna lande skanik sin varmet̆k̆omers do kelagak̆aten. Muren ki nit̆aşi ʒ̆oxle skani rt̆asna guiktaşi, k̆ap̆ulas kodoskidun. Sin mu qvana, muç̆o gegažiʒeps.
Da çkimişi nişaniş oras oxoris vavimt̆rit̆şi Ok̆epes luksi, lamba do fenerepe gelok̆ides do milletik ek guixoront̆u. Man em orapes 12 ʒ̆anei vort̆i do Ok̆epeşi jileni k̆unʒ̆ulis maçxaten nagyulun qini ʒ̆k̆ari k̆ala manebrapek namuğes ar şuşe raki 10 berek ar şvacis ek dolovinç̆eet̆it. Edo em seris raki napşvişeni em oraşk̆uleti ti çkimi mutxani daha kimolobei ožiramus kogevoç̆k̆eet̆i.
Ok̆epeşi iri sva tipepuna ren. Ğaliş kinais ar mtxomuş tude ilincaru do ğaliş oşuraluş sersis usumint̆aşi, am dunyaşen kagondunu do çkva svapeşa mindulu.
Raki oşvaşk̆uleti žigara varşvaşi, variqven ya ptkvit do xomula lazut̆iş puskyulepes k̆azetaş kart̆ali govok̆irit do nunk̆us komevidginit. Emuş k̆uleti mʒika çkva dovikimolit ya maçkines. Puskyulişi oşumus k̆ai xeşa koxovamç̆k̆it. Puskyuli vart̆aşi, oşumuşeniti germas didi ncaepes nanonʒaxun k̆avipe žigara stei filupt̆it do dovoxomapt̆it. Ok̆uleti kimi oras xe çkiniten noxvene p̆ip̆apeten dopxlip̆up̆t̆it. Mara ar bayyamişi ndğas 7-8 bere kok̆optitşi en nosei berek;
-Hade parape kok̆obdvat do noğas ar žigara kep̆ç̆opat. Ok̆ule eya dovirtupt ya miʒ̆vesşi k̆ai maʒ̆ones do ar paketi kyoyli žigara kep̆ç̆opit do kok̆ovirtit.
P̆ot̆es vargomoç̆k̆ondun, man namanç̆u sum dogvei žigaraşi gverdi nart̆uti en k̆unʒ̆ulişakis opşveet̆i. İşte em oras, namoxtasunon ndğalepes muk̆onai k̆ai žigaramşumu naviqvamint̆u koxovoʒ̆oni do emuşk̆uleti mu bžirina, birtum nunk̆us komevidgini.
Em orapes çkinti helbette ki fut̆boli osteramu komint̆es mara burti soren ki ister. Eya çkin ancax izmoces mažiret̆es. Emuşeni mcveşi gostikei paç̆arape domurbgolupt̆it do şibi kogovok̆irapt̆it. Emus a-jur fara govundgat̆itşiti ar k̆elendo k̆unʒ̆ulepe kamuşixvet̆u do muç̆o uçurtma stei, k̆udeli onk̆anus kogyoç̆k̆ap̆t̆u. Emuşeniti en k̆ai namiʒ̆onut̆es osteru “Mili do Bigaşi” rt̆u. K̆oca kyois osteramuş sva ar xvala Ok̆epe miğut̆es do eti çkini oxoriş ʒ̆oxle goʒ̆amižit̆es. Murenki baba çkinik oxorişen varoxomişkumet̆es do çkin ancax berepek namicoxan oras nt̆k̆obaşa oxorişen vimt̆et̆it. Tam osteruşi amak̆limei orasti babaçkiniş sersi kuignapet̆u. “Muniirrr! Muşiiirrr!” ya do ar ar fara kodomicoxopt̆es. Jur fara ocoxinuşi, adeti varuğut̆u. Çkinti emuş sersi navognat k̆ala çkar udoqondinu osteramu mep̆t̆k̆omert̆it do oxorişa kak̆onaviktet̆it. Varna tis namomixtasunonanpe dido k̆ai miçkit̆es.
Ok̆epeşi oşkenas nagululun ğali, ʒ̆oxle k̆azonis naren mek̆aeli xincis mişilaps do ont̆ule çkiniş oşkenas kamek̆axtaşk̆ule ç̆it̆a gamilaşiti, Meç̆eğalişen nagyulun didi ğalik̆ala kuk̆ulun do zoğaşa gamilaps. Beroba çkinis em xinci dişkaşi xvenei rt̆u do gza ixvenet̆uşiti eya kodoloxves do jur tane 100 cm.’luği buzi kododves. Germaşen nagyulun şvari ak imt̆reni yado çkar mitik nosi varixmaru. Edo oşkenani doguronis vort̆işi, namç̆imu ar mç̆imaşk̆ule germaşen nagextu şvarik̆ala dişkapeten xut̆ulape konanžgipuşi ont̆ule çkinis 3-4 met̆ro mağala ar t̆iba kodolodgitu. Aʒ̆i bžiropt ki, gza kak̆oç̆k̆odu, ʒ̆k̆ariti gzas mujilaps do eşo nulun. Xincişi jileni do ʒ̆aleni çkini ont̆ulepeti kva do ncaten çkar vaižiren. Baba k̆ala didi ʒ̆alamepeten 3-4 saat̆is vintxişit do ʒ̆k̆aris gza komepçit. Eşopeten gzati kamovuşletinit mara ont̆ulepe xolo oxmaru şeni şuri kogevoç̆k̆vidit. Edo hukyumetis aʒ̆i bile ne ont̆ulepe çkinis tis namuxtupeşen, neti xinci do gzak namek̆olapu belaşen ambai varti uğun.
Oxori çkinişen mʒika mele, Urusepeş noxvene goqazei kvaepeten Sultan Selimişi ğalepeşi en didi naren Meç̆eğali namişulun xinci muç̆o ağani xvenei nart̆astei kodgin. Meç̆eğalisti, majurani ğalepes nart̆u stei mç̆itape mežangei ğaliçxomepe kort̆es. Murenki em ğali hem çxomepeşeni, hemti çkinişeni dobağoni navart̆uşeni çkin ek çxomi vardovit̆alept̆it. Entepeşi oç̆opuşeniti çkar mitis navaruçkin gzaepe kobžiropt̆it do eşo varna aşo nabžirat çxomi illaki op̆ç̆opupt̆it. Çxomiş oç̆opuşi en cidaxi gza, xulexi nauʒ̆umelan jur bigaş k̆unʒ̆ulis mek̆ireli ar fileşen mik̆ilaps. Mara ğalis birtum çxomi kort̆astina, çkin birtum xulexiten navargomalet̆esşeni nabžirat çxomi oç̆opuşi gzati em oras kobžiropt̆it. Edo çkin nabžirat̆it çxomis çkva skidalaşi ndğa varduskidut̆u. Ğalepeşi dodginei t̆ibapesti uça moni stei buzulape iktet̆es, iktet̆es. Çkin emus mskiburbali vuʒ̆umert̆it.
Meç̆eğaliş xincişen jilendo k̆ele mt̆k̆aşa namişulun nok̆uçxenis mʒika naqonaşi, ğaliş doloxe geduzanei ar didi kva kodoložin. Kvaşi jin ar didi nok̆uçxeni gexen ki man geç̆k̆ap̆uloni doguronis vik̆itxupt̆işi, em nok̆uçxeni, çkimi k̆uçxeten bzimi do çkimi t̆et̆eli jur k̆uçxeşi partonobas do ginženobas nart̆u kobžiri. Man aʒ̆i naoxovoʒ̆onap aşo ren ki, muk̆o şilya ʒ̆anape ʒ̆oxleni nok̆uçxenoni let̆a dik̆ap̆et̆anu do kvaşa kaguiktu. Varna kvaşi jin eşo dolok̆ut̆anei nok̆uçxeni muç̆o iqven. Didilepe çkinis p̆k̆itxitşiti, em nok̆uçxeni evliyapeşi ren ya miʒ̆ves do em orapes domocerapes. Xolo em kvaşi ç̆it̆a ʒ̆alendo k̆eleti ar çkva kvas ar ʒxeniş nali gexet̆u mara em kva ok̆ot̆axei nart̆uşeni aʒ̆işakis punçxa muşiti varti doskidu.
Man emuşen naoxovoʒ̆onap aya ren ki mcveşi orapes çkini kyoisti ʒxeni do girini stei ʒxovarepeti kort̆een. Mara man namiçkin, kyoi çkinis eşo oxandinuşeni ʒxovarepe mitik varoskedinaps do dişka do çkva oğmalupeşi mteli xolo oxorcalepek tiyupt̆es. Emuşeni em ʒxeni do girinepe ya Mxigiş jindolen nagyulvan Xemşilepeşi ren, varnati kyoi çkinis oxandinuşeni kiraten dokaçei Limanui do Mak̆rialui mitepeş ʒxovarepe ren. Çkini kyoiş k̆oçepek ʒxeni muk̆onai içinops aʒ̆i naptkvat anekdotişen k̆ai kuxuiʒ̆onen.
“Ar ndğas Limanis naren askerepeşi k̆işlas ar ʒxeni kagondunu. ʒxeniş nok̆uçxenis nanaqonu jur askerik eya Azlağaş k̆ele namoxtu koxoʒ̆onesşi gzas kogedgites. Azlağaşa moxtesşiti, k̆azonis namik̆ulun, k̆ap̆ulas tipi mok̆idei jur oxorcas konargesşi oxorcalape gzaş kinais keladgites do askerepes k̆ap̆ula konuktes.
Ar askerik:
– Baci, ak ar ʒxeni žiriti? Yado k̆itxu.
Ar oxorcak:
-Aah ak var. Ekole, ekole yado nena gyuktiraps. Majurani oxorcakti noqonaps:
-Hee, hee… Ar didii mutxani.
Askerik xolo k̆itxups:
-Yani tkvan nažirit ʒxeni rt̆ui?
Oxorcak xeten Meç̆eğalişk̆ele işareti oğodaps.
-A-aah. Ak varen. Ekole, ekole. Aʒ̆i çoktaaan mik̆ilu.
-Namoxtu dido iqui?
Oxorcak ar xe nʒaşa eʒ̆ozdips do askeris:
-Aha, habuu k̆adar. Ar didiii elameti.
Askerik varoxoʒ̆onaps:
-Yani tkvan mupei şei žirit?
-Nasili da ne demek! Ti mangana, k̆udel şetxi. Varkožira keşkurdu.
-Yani tkvan eya žiriti?
Oxorcalepek xolo:
-Hee… Hee ekole… Gittiii, gitti. Yado Meç̆eğali nogurapan.”
Anekdoti ak içoden mara Meç̆eğalis nart̆u ʒxeniş nok̆uçxeni helbet em ʒxenişi vart̆u.
Kyois ʒxeni navart̆u stei cogiti vart̆u do giriniti vart̆u. Ar xvala Buyukalişi girini komşuns. Zaten kyoi çkinis emuş met̆i girini p̆ot̆es varmižirapun.
Kyoişi mcveşi ist̆oria iç̆arasunonna, antepe k̆ala İsinas zoğap̆icis ar mağaraş doloxe meğareli naren jur oxorcaş suretiti illaki ižirasunon. Muhammet Vanilişi do Ali Tandilavak naç̆ares “Lazların Tarihi” coxoni svaras em oxorcalepeşen ari Kortuli K̆iraliçe Tamara do maujraniti Meryem Nana ren yado ç̆ars. Murenki, zoğap̆icis ağani gza mek̆axtuşi, ne mağara doskidu do neti sureti do mutu.
Kyoişi ekoleni k̆unʒ̆ulis N/caxçe do mtutik̆vata (Ti naik̆vatu sva) ren. Caxçe, zoğaşen dido mağala ren mara tude gixosaraşi, zoğa k̆uçxeş tude nart̆astei ižiren. Muç̆o nʒaşen dixaşa naiʒ̆k̆eda stei. Çkin manebrape k̆ala ekolen zoğaşa kva vistomert̆it do zoğaşa varnalastina, “Ehe kodololu” yado artikarti voğerdinapt̆it. Mtutik̆vataşen mjoraşi zoğas gyont̆onuşi, oʒ̆k̆omiluş nostoni nenaten varitkven. Emuşi mskvanobaşi oxoʒ̆onapuşeni nenape vardubağun. Eya illaki ekolen ižirasunon. Tude nadolodgin do nʒa k̆ala nauk̆ulun ğaraşakis ʒ̆oxle ç̆it̆a-ç̆it̆a omç̆itanus kogyoç̆k̆aps. Tam ğaraşa mextaşiti zoğas konadven do iç̆ven. ʒ̆oxle mjora, pangaraş ar t̆epsi stei nʒas koguʒ̆ik̆iden do ok̆uleti zoğaşa konançaşiti zoğas konak̆limen. Ok̆ule mutu var. Pangarati amot-amot kameskirun do muç̆o ar skidala nayeç̆k̆odastei kagondunun do limcinei mʒ̆k̆upanobas dulyapemuşi tutas kanuşkumers. Em mskvanoba helbet kiana didguşk̆ule eşo narenstei k̆iyametişakisti eşo doskidasunon. Murenki em mskvanoba navažiru k̆oçi dido şei gondinei iqven.
Caxçe mik̆ilaşi, k̆azoni zoğap̆icis k̆ai xeşa konanç̆en ki K̆opmişiş çxvinditi ek ren. Ekoni zoğap̆iciş k̆umi do zoğaşi mskvanobati dido ç̆it̆a svapes ren. Çkin ek dinamititen k̆efali p̆ilup̆t̆it do maržgvalik̆ele Limanişi k̆umʒxis nageladgin k̆arak̆olişen jandarmape gematxozenanten çxomişi gverdi zoğas mevaşkumert̆it do şavalepe elakaçei mşkeepunas meşavilapt̆it. Limcişk̆ule Limaniş k̆elendo viʒ̆k̆edat̆itşi, Batumişen namulun jur projektorikti zoğa do zoğap̆ici çkini dotanapt̆u do çkinti entepeşa cevabi mot varmemaçenanten xirsiten p̆t̆k̆vaʒut̆it. Kopmişişen k̆vazalik̆ele mindiʒ̆k̆edaşiti Xopaşi ʒ̆oxle nagoʒ̆adgin şilebepe kuižiret̆u. Mara zoğap̆icis nagoʒ̆axtu ot̆oyoli ixvenet̆uşi, naistoles dinamititen aʒ̆i ne mtutik̆vata doskidu do neti Caxçeşi nostoni. Mteli dixape dont̆ruʒu do zoğaşa kagelaxtu. Hem mtutik̆vata kagondunu hemti ağani naqves ot̆oyoliti dixa namont̆ruʒuşeni mutus vairgun. Edo mʒika oraşk̆ule aʒ̆i man nabzop̆onpe ancax antepe naik̆itxanpes açkinasunon.