SUÇU ALLAH’A ATANLAR

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Her sıkıştıklarında suçu Allah’a atanlar…
Anladık, siz suçsuzsunuz, masumsunuz, “Suçlu Allah!”
Büyük deprem felaketinde resmi rakamlara göre 50 bin, farklı hesaplamalara göre 100 binin çok üzerinde can, kontrolsüz yapılarda, çürük binalarda can verdi.
Ya enkazın altında kurtarılmayı beklerken can veren on binlerce insan?
Ya yardım ekiplerinin günler sonra gelmesi, programsızlık, diz boyu koordinasyonsuzluk, yaşanan bini bir para rezaletler…
Bu hazırlıksızlık, bu görülmemiş ihmalkârlık, bu darmadağınık hal içinde kaybedilen 100 bin can için en yetkililer, “Bu bir ilahi emir, bu bir kader.” Yani “Suçlu Allah!” dedi.

ALLAH SİZİ BİLDİĞİ GİBİ YAPSIN
Yetkililerin, “Suçlu Allah!” söylemine karşı diyanet yetkililerinden biri çıkıp “Yahu bu Allah depremi Japonya’da da yapıyor, aynı şiddetteki depremde ya hiç can kaybı olmuyor ya da çok az sayıda can kaybı yaşanıyor, siz, hangi kaderden, hangi Allah’tan bahsediyorsunuz?” diyemedi.
En tepedekiler suçluyu çoktan bulmuş!
“Suçlu Allah!”
Ne diyelim, Allah, sizi bildiği gibi yapsın

BÜYÜK DEPREMİN YILDÖNÜMÜ
Büyük deprem felaketinin yıldönümüne birkaç gün kaldı…
6 Şubat’ta çığlık çığlığa büyük acılar yaşadık, 100 binden fazla can kaybettik.
Ne yazık ki deprem dün, gerçek gündem olamadı, bugün de asla gündem değil!
Ama göreceksiniz, “Suçlu Allah!” diyenler 6 Şubat 2024 günü deprem bölgesinde alay-ı vala ile göstermelik konutlar dağıtacak, gözleri boyayacak ve konu yine kapanacak.
Ya sefalet, sefalet devam edecek.

BOL KESEDEN VAATLER YALAN ÇIKTI
Hani vaatlerin ötesine geçip gereğini yapan devlet baba?
Hani almayı iyi bilen, vermeye gelince kırk dereden su getiren hükümet?
Sahi ne oldu evleri yerle bir olan depremzedelerin hayalleri?
Hani, ilk altı ayda bitirilecek ve depremzedelere teslim edilecekti bu evler?
İlk altı ay geçti, ikinci altı ay da geçti ama hâlâ bırakın depremzedeye ev teslim etmeyi yerle yeksan olan evlerin nerede ne zaman yapılacağıyla ilgili tek bilgi yok.
Hani güçlü ülkeydik?

HANİ SÖZ VERİLMİŞTİ?
Devletimizin büyüklüğünü görmek istiyorsanız, bu kış kıyamette hala çadır ve konteynerlerde yaşanan çaresizliklere, diz boyu sefalete bakın! Bölgedeki manzara içler acısı.
Göstermelik depremzede konut dağıtımları sadece bir göz boyama.
Tam bir yıl geçmiş ama ortada o kadar çok belirsizlik var ki sanırsınız Türkiye’de ilk defa deprem felaketi yaşanıyor.
Yaşanan acemilikler, plansızlık, programsızlık “Yok artık!” dedirtti. “Devlet baba” imajı bir kez daha yerle yeksan oldu

ÇERKES CAMİASI DEVLET GİBİ ÇALIŞTI
Başta dönemin KAFFED yönetimi olmak üzere dernek ve vakıflarımız, bu büyük felaket sonrası çok önemli, çok büyük iş çıkarttı.
Teşkilatlarımız, devletten önce halkına yardım elini uzattı.
Güçlü irade sahibi kişiler bu deprem felaketinde gerek planlama aşamasında gerekse sahada yardıma koşma konusunda devleşirken, bazı iradesizler, silik karakterler ise deprem sosyal enkazının altında yeni sosyal depremleri tetikleme çabasıyla çırpınıp durdu.
Bunlara ne mi oldu; şişkin egoları, patavatsızlıkları, pervasızlıkları ve kıskançlıklarıyla yok olup gittiler.

HALKIMIZ BU FEDAKÂR İNSANLARI ASLA UNUTMAYACAK
Büyük deprem felâketinin şokunu yaşayan çaresiz halk, kendilerine uzanacak bir yardım eli beklerken devletten önce kardeşlerinin yardımına koşan fedakâr insanların çabalarını asla unutmayacak!

OLMADI, HİÇ YAKIŞMADI
Duyarlı insanlar, ihtiyaç sahiplerine acil ihtiyaç malzemeleri ve nakit para ulaştırırken “Benim dağıtmadığım yardım, yardım sayılmaz!” acizliği ve kıskançlığıyla kıvranıp duran bazı nasipsizler, yardım dağıtanlara destek olmak yerine onlara köstek olmayı tercih etti.
Bu bir avuç insan hızını alamadı, sahada gece gündüz, kış kıyamet demeden çalışan fedakâr insanları ve dönemin KAFFED yöneticilerini insafsızca eleştirdi.
Bu utanılası hali halkımız ibretle seyretti

ZAMAN; KÜSME, KIRILMA ZAMANI DEĞİLDİ
Umarım bu nasipsizler, büyük acıyla çaresizlik içinde kıvranan halka yardım ulaştırma sürecinin ne kadar zor şartlarda yürütüldüğünü ne kadar kırılgan ne kadar hassas ne kadar çok istismara müsait bir süreç olduğunu anlamışlardır.

Ah şu ego, ah şu benlik, ah şu kıskançlık, şu fırsatçılık, şu aç gözlülük, şu samimiyetsizlik…
Acaba şimdi kimler boyundan, posundan utanıyor, kimler kıvranıp duruyor, kimler vicdan azabından uykusuz kalıyor?