YEMUZ Nevzat Tarakçı
Suriyeli Çerkesler kaçıncı sürgünü yaşadı, yine mi sürgün?
Sürgnün 158. yılında 158 hikâyeden oluşan “Çerkes Hikayeleri Antolojisi” nde ilginç bir hikâye var ki Suriye Çerkeslerinin üçüncü, dördüncü sürgününü anlatıyor.
Ye’luhğ Mürşide’nin kaleme aldığı hikâye, okunmaya değer.
Hikâyede, Şam Dernek Başkanının olağanüstü çabası huzur verirken Suriye Çerkeslerinin hazin hali yürek yakıyor. Tekerrürlerle dolu, bugünün güncelinden izler bulacağımız Suriye Çerkeslerinin hikâyesi kısaca şöyle:
…Yolculuk hazırlıklarımız uzun sürmemişti.
O günler Türkiye ile Suriye arasında vizesiz seyahat yapılabildiği, mutlu, güzel günlerdi.
Kendimizi Şam havaalanında bulmamız çok zaman almadı.
Otele yerleşerek döviz, telefon kartı gibi bir, iki ufak tefek hazırlığımızı tamamladık.
Babama turistik gezisi için kısa bir plan yaparken babamın Şam Çerkes Derneğini aradığını, Şam’a geldiğini bildirdiğini ve onlardan gelecek telefonu beklediğini söyleyince açıkçası çok da kıymet vermemiştim.
DERNEK BAŞKANI KADKOY AHMED
Geldiğimiz günün sabahı henüz kahvaltımızı bitirmişti ki otelin kahvaltı yapılan bahçesinde biri belirdi. Bu, mahcup görünümlü, zayıf, yanık tenli ve güler yüzlü biriydi.
Doğrudan bize yönelerek kendini tanıttı: “Ben Kadkoy Ahmed, dernek başkanıyım. Gelişinize çok sevindik, hoş geldiniz?
Ahmet Başkanı ilk defa o gün görmüştüm.
Altmış yaşlarındaydı, doktordu. Aksanlı bir Türkçesi vardı. Sonradan öğrendiğime göre İstanbul’da tıp okumuştu. Babam ile tanışıklıklarının çok olmadığını biliyordum.
…Kaldığımız süre boyunca kendisiyle birlikte ailesini seferber edecek, bu güzel dostluk yıllar sonra Ankara‘ya kadar uzanacaktı.
“SURİYE’DE ÇOK ÇERKES VAR”
Ben onları baş başa bırakıp ayrıldıktan sonra kaldığım hafta boyunca akşamları onlarla buluşmuş, beraber olmaya çalışmıştım. Şam’ın biraz dışında Marş-Sultan adındaki Çerkes köyündeydi evleri.
Eşi sevgili Rowida bizi yemeğe almış, iki kızı ve oğlu ile güzel vakit geçirmiştik. 1998 yılından beri burada Marj-Sultan’da yaşadıklarını söyleyen Ahmet Başkan: Önceleri Şam’daydık ama orası zordu, burası Çerkes köyü, soydaşlarımız vardı. Dil konuşuluyor, yakınlardaki Kudsaya ve Rukin Aldin Mahallelerinde de çok Çerkes var.
… Sohbetin bir yerinde, buradaki Çerkeslerin üç sürgün yaşadıklarını, üç kez yerlerinden edildiklerini söyledi.
SÜRGÜN ÜSTÜNE SÜRGÜN
“İlki, büyük sürgündü, xekumuzdan olduk. İkincisi, yerleştirildiğimiz Balkanlardı, 93 Harbinden sonra o topraklardan da göç ettik. Sonuncusu da yerleştirildiğimiz ve o zaman Suriye’nin toprağı Golan Tepeleri’nin 1967’de boşaltılması ile oldu. Bizzat benim ailem de dahil binlerce Çerkes İsrail’in işgali ile son kez de Şam’a sürgün edildik. Çerkesler Kuneytra’da yaşardı o zamanlar. Çok savaştık orası için ama olmadı.” diye sözlerini tamamladı.
ŞAM ÇERKES YARDIMSEVER DERNEĞİ
1948’de Arap-İsrail savaşından sonra Çerkeslere yardım amacıyla kurulan Çerkes Yardımsever Derneğine götürdü bir akşam. Dernek binasını, çocuk oyun ve spor alanlarını göstererek yaptığı çalışmalardan, özellikle de dil kurslarından bahsetti…
“ÇOK ACI ÇEKTİK!”
… “2006’da Lübnan Savaşı patlak verdiğinde oradan da gelenler oldu. Bir gün bir sürü Çerkes ve Arap kadını, çoluk ve çocuğu bulduk kapımızda. Üzerlerinde sadece elbiseleri vardı. Kocalarını, oğullarını, kardeşlerini bırakmak zorunda kalmış bir sürü insan. Çok acıydı, çok!” dedi. Bir an için hepimiz aynı acıyı paylaştık.
“İNSANLIK!”
… “Ne yaptınız onca insanı?” diye sorduğumda. “Yapılması gerekeni… İnsanlık!
Evlere dağıttık, ev verdik, yatak verdik, karınlarını doyurduk, maddi yardımlarda bulunduk.
Bir kısmını Kudsaya’ya bile yolladık… Kısaca hayatta kalmaları için çok çalıştık, dernek çok çalıştı.” Dedi.
“DÖRT YILDA EN FAZLA DÖRT AY AKŞAM YEMEĞİ YEDİ”
Başkanlığı esnasında ana okulları için Çerkesçe eğitim kitabı yazmış ve bu kitap Suriye Sosyal İşler Bakanlığının izni ile basılmıştı. Sohbette Ahmet Başkanın oğlu: “Babam, başkanlık yaptığı dört yılda en fazla dört ay akşam yemeğini evde yemiştir!” demişti.
“DÖRDÜNCÜ SÜRGÜNDEN HABERSİZDİK”
…Biz o akşam kâh gezerek kâh yemekte içimizi acıtan bu sohbeti yaparken sıradaki felaketten bir dördüncü sürgünden habersizdik. Bir yıl sonra Suriye iç savaşı patlak verdiğinde pek çok Arap halkı gibi Arap topraklarında bir hayat edinmeye ve onu sürdürmeye çalışan Çerkesler de yollara düşecekti. Kimi Türkiye’ye, kimi Ürdün’e, kimi Lübnan’a, kimi de ana vatanına dönüş yollarını denemeye başlayacaktı.
YİNE SÜRGÜN
… 2012 yazıydı, Sevgili Ahmet Başkan ve ailesiyle yeniden buluştuk, bu kez Ankara’da.
“Savaşın başından beri tedirgindik tabii ama hep bir umudumuz vardı. Ancak bir akşam bahçemize düşen bomba evimizin yarısını yerle bir etti. Her şeyimizi bırakıp hızla kaçtık. Tekrar yollara düştük!” demişti ilk görüşmemizde. Dördüncü sürgün yerleri olan Türkiye’deydi Ahmet Başkan.
Biga‘ya yerleşti bu sefer ve orada bir hastanede doktor olarak çalışmaya başladı.
O kadar çok sevilmiş ve sayılmıştı ki 2015 yılı sonunda amansız hastalığına yenildiğinde bu yaban topraklarda da arkasından çok gözü yaşlı sevenini bıraktı…
Bu, onun son günüydü… (Ye’luhğ Mürşide)