YEMUZ Nevzat Tarakçı
Türkçe bilmeyen annenin Çerkesçe bilmeyen çocuk yetiştirmesi ne yaman bir çelişki!
Ne acı durum!
Hangi duyarlı insan bunu doğal karşılayabilir?
Bu durum vahimdir, acıdır, çok acıdır, acı ötesidir!
Peki, süreci bildiği halde bu durumdan acı duymayan insana ne demeli?
Demek ki boşa söylenmemiş “En büyük acı, acıtmaz olmuş prangaların acısıdır!” diye.
Prangalar da acıtmaz olmuşsa…
Direnmekten vazgeçmişse…
Yok olmayı kabullenmişse…
KADER DEYİP BOYUN MU BÜKMÜŞÜZ?
Ne dersiniz, bu durum, halkımızın yüreğini gereği kadar acıtıyor mu?
Bu acının duyarlı kalpler tarafından hissedilmemesi ne mümkün!
Mümkün mü bu acıyı ertelemek, bu acıya katlanmak?
Eğer, acıtmaz olmuşsa acılar bizi, acıyı kanıksamış, kabullenmiş, kader deyip boynumuzu bükmüşüz demektir.
ŞAŞMAZ GÜNDEMİMİZ ANA DİLİ OLAMALI
Çerkes dünyasının en önemli, en öncelikli gündemi, ana dil eğitimi olmalı.
Yeni kuşaklara ana dilimizi nasıl öğretebiliriz?
Bu, “anamızın ak sütü gibi” ak, saf ve tertemiz ana dilimizi, yoğun bakımdan nasıl çıkarabiliriz? sorularının cevabı ısrarla aranmalı, bulunmalı, gereği yapılmalı!
Şaşmaz gündemimiz bu olmalı.
ÜTOPİK MÜCADELELERLE OLMAZ!
Ana dili yaşatma konusunda şüphesiz güzel gayretler, hoş çalışmalar var.
Ancak “bir dizi karmaşık kavramla ütopik mücadele yerine” ana dilini yaşatma mücadelesi, gündemimizin en başında, şaşmayan gündemimiz olmalı!
“Elbette dili tam korumanın yolu, politik mücadeleyle, örgütlenmeyle, özgürleşmeyle olur.”
Temennilerle, cılız girişimlerle, vitrine oynamalarla olacak iş değil bu!
Samimiyet ister, büyük mücadele ister, devlet desteği ister…
Zaman, insafsızca aleyhimize işliyor.
Hayat, beklemiyor!
İşte bak zaman, bir canavar gelip, varlık sebebimiz olan ana dilimizi yutuyor.
BU ÜLKE İÇİN CAN VERİRKEN TÜRKÇE BİLMİYORLARDI
Çerkesler, sürgün sonrası geldikleri bu ülke için can verirken Türkçe bilmiyordu, şimdi ana dillerini konuşamıyor.
HALKIMIZIN GÜNDEMİ NE?
Evet, gündem ana dili olmalı!
Peki, halkımızın gündemi ana dil mi?
Değilse gerçek gündemimiz ne?
DİL OLMADAN KÜLTÜR, KÜLTÜR OLMADAN TOPLUM OLMAYACAKSA…
“Türkçe bilmeyen anneler, Çerkesçe bilmeyen çocuklar yetiştirdi!” ise, bu dil yok oluşun pençesinde kıvranıyorsa, dil olmadan kültür, kültür olmadan toplum olamayacaksa bizim bu trajik durumu yüksek sesle seslendirmemiz gerekmiyor mu?
Çocuklarımız, ana dilleriyle konuşmaya, ana dilleriyle düşünmeye, ana dilleriyle rüya görmeye başlayıncaya kadar bu mücadele sürmeli değil mi?
Bu acıyı, bu sancıyı devletin yetkililerine anlatmak, çözüm ortağı bulmak da bizim boynumuzun borcu değil mi?
Bizim, bundan daha önemli hangi konumuz, hangi öncelikli sorunumuz var ki?
BU DAVA GENÇLERE MAL OLURSA…
“Türkçe bilmeyen anneler, Çerkesçe bilmeyen çocuklar yetiştirdi!” gerçeğini, bir de gençlerin sahiplendiğini düşünün.
Gençlerin, biz ana dilimizle konuşmak, ana dilimizle düşünmek, ana dilimizle rüya görmek istiyoruz, söylemini seslendirdiklerini düşünün!
Ben ana dilimle var olmak istiyorum, bu konuda devlet desteğini talep ediyorum, diyen on bin, yüz bin gencin oluşturacağı sinerjiyi düşünün!
O zaman, tarih değişir, akış tersine döner!
O zaman, bizim ana dilimiz için söylediğimiz:
“Affet beni ana dilim, seni koruyamadım seni yaşatamadım!” söylemi, ana dilimizin: “Teşekkürler toplumum, beni tedavi ettiniz, üzerime titrediniz, sevginizle beni sağlığıma kavuşturdunuz, bu büyük, bu soylu mücadele için size minnettarım!” söylemine dönüşecektir.
Sonra ne mi olur?
Sonra tarih değişir, akış tersine döner!
İşte o zaman, aynı dili konuşarak, aynı duyguları paylaşarak, aynı kaynakları kullanarak sorunlarımızı çok daha kolay çözeriz!
UNUTULMASIN!
Ana dili konusunda bu yaman çelişkiyi yaşayan sadece Çerkesler mi?
“Türkçe bilmeyen annenin Kürtçe bilmeyen evladı yok mu?”
Var elbette!
Hem de çok!
DEVLETİN SAMİMİ DESTEĞİ ŞART!
Bu tarihin derinlerinden gelen zengin, güzel dil, UNESCO‘nun yayınladığı kaybolmak üzere olan diller kategorisinden mutlaka çıkarılmalı.
Biz elbette çok çalışmalıyız ama yetmez!
Devletin samimi desteği şart!