Dr. YEDİC Batıray Özbek
26.09.2013
Saygıdeğer hemşehrilerim.
İşlerimin yoğunluğu, aynı zamanda rahatsızlığımdan kaynaklanan nedenlerden dolayı uzun süre sessiz kalmak zorunda kaldığım için hepinizden özür diliyorum. İnşallah gelecekte daha düzenli olarak düşünce ve bilgileri içeren yazılarımı ulaştırabilme umuduyla hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bu gün makalemde köşe yazarları ile ilgi düşüncelerimi sizlere aktarmağa çalışacağım. Genelde bu tür dergi ve gazetelerde yazı yazanların pek çoğu gazetecilik ya da onunla ilgili yüksek okulları bitirmiş ve gazeteci mesleğini edinmiş kişilerdir. Yayın organının baş redaktörü en azından bu kişilerden biri olmaktadır.
Ya bizde? Bizde ise tamamen tersidir. Hemen hemen hiçbirimiz böyle bir mesleğin okulunun sıralarında bir kaç yılımızı törpülemedik.
Tamamen duygusallıktan ve sorumluluktan kaynaklanan düşüncelerle dergilerimizi çıkarıyor ve yazılarımızı yazıyor ve yayınlıyoruz.
Gazetecilik profesyonal bir meslektir. Ayrıca yetenek ve bilginin yanısıra mesleği içten benimsemek ve kabullenmekte gerekmektedir.
Ön sezi li ve gelişen olayları anında doğru değerlendirebilerek okuyucularına sunabilme yeteneklerine sahip olan gazeteciler her gazetede her zaman bulabilmektedirler.
Yazılan yazı ve olayların değerlendirmelerini yaparken yazacağımız yazının kendi halkımız için ne gibi fayda ve zararları olabiliri de düşünerek ona göre kommentar yapmak hatta gerekiyorsa haberi yayınlamamak gerekir. Gelişen olayların temelinde ne yattığını sezinleyebilmek büyük bir enerji bilgi birikimi ve kapasite gerektiririr. İşte bu düşüncelerden sonra makalemizi, yazımızı kaleme alarak okurlarına sunulmalıdır.
İslam tarikatlarından biri olan ‘Nurcu’ tarikatının şeyhi Saidi Nursi bakın bu konuda ne diyor. ‘Doğruyu söylemek ve yazmak hakdır. Ancak her doğruyu yazmak ve söylemek hakkın değildir.’’
Evet sayın arkadaşlar pek çoğumuz aklımıza gelen her şeyi tartmadan ‘’toplumumuza ne getiriri ne götürür’’ diye düşünmeden konuşuyor ve yazıyoruz. Akılcı bilimsel düşünceleri bir tarafa atarak duygusal ya da başkalarınca yönlendirilen bilgileri yazıyor çiziyor halkımıza ve efkarı umumiye sunuyoruz. İşte bunun zararlarını yine halkımız çekiyor. Örneğin Suriye Adigelerinin anavatana kabul edilmemelerinin nedenerinden birisininde bu olduğunu sanıyorum. Sorumluları da diasporada sorumsuzca yayınladıkları yazılar olduğuna inanıyorum. Örneğin 21 Mayıs nedeniyle açtıkları bir pankartta şu yazılıydı: Uyuyan aslanı uyandırmayın. Bu kadar sorumsuzca düşünmeden açılan pankartın ne faydası olabilir zararından başka. Nereden bakarsan bak nasıl düşünsen düşün bu pankartı açan kişiler Çerkes dostu görünmelerine karşın Çerkeslik karşıtı ajandır.
Hatırlıyanlarınız çok iyi bilirler. Son Körfez Savaşı’nda ABD Savunma Bakanı tüm medyalara sansür koymuştur. Gerekçe olarakda şunu göstermiştir: Vietnam savaşını cephede kaybetmedik. Kendi medyamız bize kaybettirdi.
Bakanlık bu nedenle tüm medyayı Amerika ve müttefiklerinin başarısını önleyecek her türlü foto ve yazıları sansürlemiştir. Hatta kendilerine Irak askerlerinin tecavüz ettikleri şeklinde yalan haberleri TV’lerde ağlayan kız ve kadınları yayınlamışlardır. Halbuki bu kadın ve kızların hepsi Kuveyt elçiliğinde çalışan Amerikalılardan başkaları değildi.
Kendimizi dev aynasında görme psikozundan vazgeçerek ayaklarımızı iyica yere basalım. Basalım ki kendimizi tanıyarak kendimiz için düşünceler üretebilelim.