YILDIZ KAHRAMANLARI – TARİHİN DERİNLİKLERİNDEN IŞILTILARI BİZE ULAŞAN KAHRAMANLARIMIZ

ŞHALAHO Abu
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız

(…) Kırım ve Astrahan Hanlıkları ile Türk ve Kalmıklara karşı Adigelerin vermiş oldukları yiğitçe direnişler ve özgürlükleri uğruna canlarını vermekten kaçınmamış olmaları “Tatartup Savaşı”, “Kaneko Yeljerıko”, “Bahçesaray”, Kalmık Ordusu” ve “Kunç’ıko Dağı” (Къунк1ыкъо ибг) adlı öykü ve şarkılarda anlatılır. Aydemirkan‘ın yiğitliği de aynı konuyu işler. Tatar ve Moğollardan korunmak için Adigelerin vermiş oldukları direnişleri işleyen temalar, Adige sözlü anlatımında XII. yüzyılda belirmeye başlar ve giderek XVI-XVIII. yüzyılların ana konuları haline gelirler. Ancak aynı sıralarda başka bir konu daha belirir. Adigelerin (Adige topluluklarının) kendi aralarında yaşanmış olan kanlı çatışma ve didişmeler de anlatımlara katılırlar. “Veşneu Savaşı” (Ощнэ1у зау) ve “Bzıyko Savaşı” (*) adlı eski şarkı, öykü, vb bu temayı işlerler.

Toplumsal ve sınıfsal mücadele Adige sözlü edebiyatında pek erken bir çağda boy gösterdi. Bu olgu, Nart destanının da bir temel konudur. Sınıfsal mücadele,  Adige toplumunda, egemenliği elde bulunduran acımasız güçlere karşı koyma biçiminde başladı. Yaşamda gerçekleşmekte olan bu tür karşıt olaylar folklorumuzun aynasından görünmektedirler. Hımışıko Peterez‘in hesap sorduğu kişi sıradan bir Marıko değil, Bey Marıko‘dur (Марыкъопщ/Marıkopş). O sıralar, sonraları sosyal bir anlam kazanacak olan  “pşı” (пщы/bey) unvanı henüz belirmemişti denilebilir. Ancak, bilinmelidir ki başkanların (toplum liderlerinin) sıradan kişilerden farklılaşmaya, dilediklerini yapmaya, diğer kişilere boyun eğdirmeye kalkıştıkları da görülür. Ancak Peterez, kitleleri baskı altına almaya kalkışan bu türden “beylere” (liderlere) karşı çıkar. Örneğin, ”Herkes eyleminin  hesabını vermeli” der Peterez, babası Hımış’ı öldüren Bey Marıko’yu (Marıkopş) öldürür…

XVI-XIX. yüzyıllarda Adigelerin sosyal ve sınıfsal çatışmaları daha da bir şiddetlenir ve belirginleşir. Sınıfsal bilinci henüz oluşma aşamasında olan emekçi kitleler, özgürlüklerini ve haklarını korumak için mücadele vermeye ve derebeylerinin (пщы-оркъ/pşı ve verklerin) zulmüne karşı koymaya başlarlar. Toplumsal ve sınıfsal mücadelenin ana teması XVI. yüzyılda gelişiyor. Bu temanın çıkış yerinin Yeç’enıko (Yek’enıko) kardeşler (Ек1эныкъо зэшит1у) ve Aydemirkan (Айдэмыркъан)  üzerine söylenen şarkı ve anlatılara dayandığı görülmektedir. Adigeler dışında Osetya, İnguşya ve Çeçenya’da da Aydemirkan tanınır. Aydemirkan’a ilişkin şarkıların bazıları Balkarlar, Karaçaylar ve Kumuklar arasında da söylenir. Aydemirkan ile iki Yek’enıko kardeşe ilişkin anlatılar (цикл) Adige sözlü edebiyatı içinde geniş bir yer tutar. 400 yılı aşkın bir süreden beri bu yiğitlere ilişkin şarkı ve öyküler, anılan bu halklar arasında coşkuyla anlatılır ve dinlenir.

O dönemde dış düşmanlara karşı Adige toprağını korumak için Adigelerce verilmiş olan direnişlere Verzemes (Орзэмэс), Temirkan ve Aydemirkan da katılırlar. Kırım Hanlığı ile Astrahan Hanlığına karşı Adigelerin sürdürdüğü direnişlerde bu kişiler kahramanlıkları dillere destan olurlar. İş bununla da kalmaz, bu yiğitlerin Adige toprağında karşılaşılan baskı ve haksızlıklara da karşı çıktıkları ve özverili direnişlerde bulundukları görülür. Bu halk kahramanları, gittikleri her yerde emekçi insanlara zulmeden azgın derebeylerine hadlerini bildirirler. Bu nedenle derebeyleri de onları hedef alırlar. Aydemirkan’ın öldürülmesi için gizli planlar yaparlar, sonunda bu halk kahramanını hileli yollarla öldürürler. Aydemirkan’ın yaşam öyküsü ve karşılaştığı olaylar, o dönemde bir başına (bireysel) mücadeleyle  zulme son verilemeyeceği gerçeğini öğretmektedir.

Yiğit kardeşler olan Yeç’enıko Verzemes ile Temirkan da, tıpkı Aydemirkan gibi,  iki yönlü, yani iç ve dış düşmana karşı mücadele ederler, dış düşmanla sürdürülen bir savaşta her iki yiğit de canlarını verirler. Yek’enıko kardeşlerin yiğitçe can verişleri üzerine kısa bir anlatıyı,  Hangerıy’ın (**) “Zapiski o Çerkesii”  (Çerkesya Anıları) adlı yapıtından da öğreniyoruz. XIX. yüzyıl kahramanlık şarkılarından söz ederken, N. Dubrovin (***) de Yek’enıko kardeşlerin parıldayan birer yeni yıldız gibi Adige toprağında ışıldamakta olduklarını yazmıştır. Adigeler kahramanlarının kahramanlık derecesini vurgulamak için, Verzemes ile Temirkan’ı ölçüt olarak gösterirlerdi, kahramanları onlarla karşılaştırırlardı.

XVIII. yüzyıl sonları ile XIX. yüzyıl başlarının ünlü kahramanları arasında Hath’ıların  Koç’as’ı (Хьатхы я Къок1ас), Hath’ı Mıhamet ğuaz,  Mafeko Vırısbıy, Koceberdıko Mıhamet, Tığujıko Kızbek (Тыгъужъыкъо Къызбэч), Şırıhuko Tığuj (Щырыхъукъо Тыгъужъ) ve Haneh’eko Kımkerıy (Хьанэхэкъо Къымчэрый) bulunmaktadır. Bu kahramanlar üzerine söylenmiş anlatı ve şarkılar da Adige sözlü edebiyatında geniş bir yer tutar.

Yiğitlik üzerine anlatıların (öykülerin) ve eski şarkıların eğitici olma yönünden içerik ve anlamları da önemliydi. Bunların tümünde tek bir sanatsal ve düşünsel konsept bulunmaktaydı:O da dış düşmanların saldırılarına  ölümüne karşı koymak, zalimlere geçit vermemek, zayıfa yardımcı olmak, dara düşenin imdadına koşmak, bu arada insanı insanca duyguyla dolu olarak, yani bir insan olarak yetiştirmek…

Adige yiğitlik şarkılarının eğitici yönden gücünü belirtme anlamında Hangerıy şöyle yazmaktadır: ”Çok eski Adige şarkıları, kendilerinden sonra gelen   kuşakları eğitmek yönünden çok etkili ve güçlüdürler, örneğin bu şarkıların Adige toplumunda oluşturdukları etki, Tasso’nun şarkılarının İtalya’da oluşturduğu etkiden daha az değildir, diyebilirim.” (Han-Girey, İzbr. proiz. Nal’çik,  1974,  s. 121)

Hangerıy, güçsüzleri koruma, iyi olana,  güzele ve güzelliğe değer verme bakımından Adige şiirinin çok gelişmiş ve güçlü bir şiir olduğunun da altını çiziyor. Bütün bu söylenen şeylerin sözde kalmadığı, aksine bireyleri gelişmiş insancıl duygularla yüklü, yiğit ve kendine güvenen insanlar haline getiren ve onları harekete geçiren asıl itici (devindirici) gücün Adige şiiri (şarkıları) olduğunun altını da çizmektedir.

Şiirlere konu olmayı başaran adlar, ölüm olayı karşısında titremeyen ve canlarını vermekten kaçınmayan kahramanların adlarıdır. Bu kişiler güç ve yeteneklerini kendi kişisel çıkarları için kullanmazlar, aksine darda kalanın yardımına koşarlar, güçlüklerin üstesinden gelmeye çalışırlar, kitlelerin kurtuluşu için ellerinden geleni yaparlar, zoru ve ölümü kendileri yüklenir, karşılığında da kitlelerin güvenliğini, huzur içinde yaşamlarını sürdürmelerini ve özgür kalmalarını sağlarlar. Kılıcının kabzası fildişinden, okluğu da şimşirden olan, eğerine ejderha misali kurulan Verzemes işte böyle bir yiğittir. Ustura gibi keskin kılıcı ile düşmanı doğrayan, yiğitleri alt eden bir başyiğittir Aydemirkan. Düşmanın karşısına, er meydanında bir kara sis gibi dikilip, kılıcını çekip bir haykırdığında düşmanının ödünü patlatan biri, işte öylesine korkunç bir savaşçıdır Aydemirkan. İşte Hath’ı Oğlu Koç’as, geyikleri bağırtan, ejderhalara bile çığlık attıran korkusuz bir yiğittir o da. İşte babası Kocaberd gibi boyun eğmeyen Mıhamet de,  bir kez kılıcını çekmesin tek, onu artık kimse durduramaz.

Kaynak: Шъхьэлэхъо Абу, Шъыпкъагъэр-шэтапкъэ, Мыекъуапэ, 1990, s. 95-98, ”Жъогъо чыжьэхэм янэф” (Uzaktaki Yıldızlardan  Işıltılar) adlı bölümden çeviri.
(*) Adige yazarı İshak Meşbaş’ın aynı adlı romanı Yenemıko Melüt Atalay tarafından “Bitmeyen Umutlar” adıyla Türkçeye çevrilmiştir. HCY
(**) Hangerıy (Han-Girey, Хъанджэрый), Adige asıllı bir Rus subayı. HCY
(***) N. Dubrovin, tanınmış bir Rus tarihçisi. HCY

Bu yiğitler değişik dönemlerin çocuklarıdırlar, ama kökleri aynı topraklardan beslenmekte ve birbirlerini bulmakta, biri öbürünün devamı ve her biri birer örnek insan olan bu kahramanlar birbirlerinin uzantıları konumundadırlar. Bunlar güç ve olanaklarını kendi kişisel çıkarları için kullanmıyorlar, halkın elindekini yağmalayıp zengin olmak için çalıp çırpanlardan değildirler, böylesine amaçlar taşımıyorlar. Güç ve olanaklarını kötüyü tepeleme, iyiye arka çıkma yönünde kullanıyorlar. Düşman ordusunun yüz atlısı ile başa çıkmak Aydemirkan için işten bile değildir, dara düşen (zor duruma düşen)  iki atlı kafilesini korumak, o iki atlı grubunun peşine düşen düşman ordusu geri püskürtmek Aydemirkan için az gelir bile. Yeç’enıkolar da çocuk kaçıran ve insan ticareti yapan derebeylerine (pşı ve verklere) karşı amansız bir mücadele verirler, kaçırılanları geri getirir,   özgürleştirirler. Türkü (pşınatl/пщыналъ) şöyle diyor:

“Verzemes’in iyiliği,
Gür otlarınkinden  (Гыны уц) daha çoktur,
Yeç’enıkuaye köylülerinin çoğunu,
Atının üzerinde (Шыпшъэрылък1э) geri getiren de o’dur”.

Gerek duydukları tarım ürünlerini ve iş aletlerini yağmalamak için sefere çıkan derebeylerini kararlarından vazgeçirten kişiler arasında Yeç’enıkolar dışında, Mafeko Vırısbıy, Hanah’eko Kımkerıy (Kımçerıy) ve daha başkaları da ünlenmiş olanlardandır. Eski Adige şarkısında söylendiği gibi: “Verzemes köyde dendiğinde, Yağmacı hırsızlar” köyü yağmalamaktan korkuyorlardı. Savaşta karşısına çıkan düşman savaşçısını, bana mısın demeden,  kargısının sivri ucuna takıp öbür savaşçıya uzatan da odur:

“Dört ok saldı,
Karşısındakinin dik/inat boynunu kırdı,
Debelene debelene onu  -atından-  alaşağı etti” Verzemes.

(Щэ бзыпл1 рит1упщи,
Ипшъэ гукъэ зэриути,
Пэразэу риутэхыгъ)

Sonunda Veremes öldürücü bir kurşun yedi, ağır yaralı, “Omuz başı parçalanmış, baldır kemiğinin baş tarafı (копкъышъхьэ) kopmuş” durumda, atından düşmüş yerde yatarken, atının üzerinde bir düşman savaşçısı koşup başını uçurmak için kılıcını çektiği bir sırada, Verzemes eline bir ok aldı, yayı göbeğine dayayıp oku taktı ve oku düşmanın tam kalbine çaktı, savaşçı atının kıç tarafından bir çuval gibi yere yuvarlandı. Atlıya doğru uzandı ve onu kendisine doğru çekti, onu yastığı yapıp son nefesini verdi:”Kendim gibi bir yiğidi baş yastığım yapmadan canımı vermem” (Сэщ фэдэ л1ыхъу симып1эшъхьагъэу спсэ стынэп” diye annesine vermiş olduğu sözünü de yerine getirmiş oldu. Bu oluşum şarkıda, yani ulusal menkıbede de aynen yer aldı:

“Nart benzeri birini başına yastık yapıp,
Yeryüzü aydınlığını terk eden kişi,
Yeç’enıko Verzemes’tir”.

(Фэдэ нарт ип1эшъхьагъэу,
Дунэе нэфым ехыжьыгъэр,
-Ек1эНыкъо Орзэмэс).

Küçük kardeşi Temirkan da ağabeyi Verzemes’den geri kalmamıştır. Şarkıda (ulusal menkıbede) şöyle yer almıştır:

“Savaşırken göğsü  parıldıyor,
Eğeri üzerinde olduğunda kendi  parıldıyor,
Düşman yiğitlerinin başını uçuran,
Gömleği zırhtan olan Temirkan’dır”.

(Заом хэтмэ ыбгъэгухэр къыфэлыды,
Онэгуми къелыды,
Л1ыхъушъхьэхэр ш1озыгъэк1ыхэрэр,
Темыркъанэ иашъоджан).

Savaş sırasında bir baştan başlayıp öbür başa düşmanı püskürterek yoluna devam eder, yiğitliğini sergiler, şarkıda söylendiği gibi:

“Bindiği Talusten’in önüne,
Hiçbir yavuz atlı geçemez,
Dünya aydınlığını terk eden kişi,
Yeç’enıko Temirkan’dır”.

(Талъэустэнэу зэрысым,
Зы л1ы ябги щыпамыш1эу,
Дунэе нэфым ехыжьыгэр,
Ек1эныкъо Темыркъан).

Koç’as:

Adı bütün Adige toplulukları arasında saygıyla anılan, öyküsü dilden dile anlatılan ve şarkısı coşkuyla söylenen kahramanımızdan biri de Hath’ıların Koç’as’ıdır (*) (Хьатх я Къок1ас). İki yüz yılı aşkın bir süreden beri “haç’eş”lerimizde (konuk odalarında) Koç’as üzerine şarkılar söylenmekte, öyküleri de anlatılmaktadır. Bu şarkı ve öyküler günümüze değin bu biçimde yaşayagelmiştir. Koç’as,  eğitim süreçleri boyunca, gençlerimiz için bir model, bir örnek kahramandı. Koç’as, korkusuzluğu ve ölümü göze alma anlayışını sergileyen başat bir örnektir.

Koç’as, zalim ve yağmacı derebeylerinin (pşı ve verklerin) amansız bir düşmanıydı, onlara yaptıklarının bedelini ödetmekten kaçınmayan biriydi. Beyler de bu nedenle, kendilerine boyun eğmeyen Koç’as’a cephe almış ve onu öldürme planları yapmaya başlamışlardı.

Sonunda derebeyi Deveyepş (Дэоепщ) yanına elli adamını alıp Koç’as’ın kampını bastı ve onunla çarpıştı. O denli çok düşman karşısında Koç’as korkup kaçmadı, yiğitçe direndi, Deveyepş de içlerinde olmak üzere saldırganların birkaçını öldürdü, kendi de öldürüldü. Şarkının anlattığı işte bu olaydır. Koç’as şarkısının bilinmeyen ozanı (усак1о), Koç’as’ın emeği ile geçinen halktan yana düzgün bir insan olduğunu, onlara dostça ve sevecen yaklaştığını, ancak düşman karşısında korkunç bir Azrail’e dönüşebildiğini sergilemeyi başarmıştır. Bir yönüyle komşuları olan köylülere semiz geyik eti yedirir, ama başka bir yönüyle de halkı sömürenlere karşı sert ve acımasızdır. Tüfeği ilkbahar mevsimi gök gürlemeleri gibi gürülder, tüfeğinin çıkardığı duman ortalığı kara bir bulut gibi kaplar, attığı kurşun düşmanının nefes borusuna yapışır ve onu -bey Deveyepş h’afe’yi- can çekişen bir ejderha gibi bağırtır…

Bu halk kahramanının öldürülmüş olması büyük bir üzüntüye neden olmuşsa da ölümden korkmamış, çok sayıda düşmanın karşısında ürküp kaçmamış olması, yürekliliği ile kahramanlara örnek olmuş oluyor. Öldürüldüğü halde, moral üstünlük, yine de Koç’as’da kalıyor. Koç’as adına söylenen şarkıda ortaya konmuş olan örnek, özgürlük uğruna her zorluğu yüklenen ve özveriye katlanan, korkmayan ve ölümü göze alan bir yiğitlik örneğidir. İşte bu güçlü öz ve kuruluş, şarkıyı günümüze değin yaşatan ana etkendir.

Kocaberdıko Mıhamet:

Kocaberdıko Mıhamet (Kocaberd oğlu Muhammed)  19’ncu yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir halk kahramanıdır. Çok sayıda kahramanca davranışın da örneğidir. Derebeylerinin (pşı ve verklerin) kaçırıp satmak üzere Karadeniz kıyısına götürdükleri çok sayıda çocuğu geri getiren, ailelerine teslim eden,  özgürlük ve insanlık doğrultusunda mücadele eden, bu yolda Adige toprağında ünlenmiş olan bir kahramandır Mıhamet. Şarkısında işte bu oluşumlar dile getirilmektedir: “Mıhamet’in keskin kılıcı çok sayıda çocuğu kurtardı” (Мыхьамэты ичэтэутым сабыибэ къыфыкъонэжь). Mıhamet’in kişiliği şarkıda da (ulusal menkıbede de) şöyle yer alır:

“Eski yarası irinleşmiş durumdayken,
Üstüne yeni yaralar alan”
biridir.

(У1эгъэжъым щыныр къык1эк1эу,
У1эгъак1эр зытырябгъащ)

O, geri çekilmeyi ve boyun eğmeyi bilmeyen biridir. Halk, Mıhamet’in örnek kişiliğini şarkıya sağlam bir biçimde yerleştirmiştir:

“Büyük baban Koceberdıj,
Asla geri çekilmeyen biriydi,
Geri çekilmeyen,
Bu yüzden kendini öldürten de Kocaberdlerin Mıhamet’idir”.

(Уятэжъэу Къоджэбэрдыжъыр
Егъаш1эм шышъхьэ мыгъаз,
Къымыгъазэу зязгъук1ыгъэр
Къоджэбэрдмэ я Мыьамэт).

Bir başka yiğitlik ölçütü de başa gelene, karşılaşılan umarsız acılara da katlanmayı bilmektir. Kahramanlarımızı örnek alma yoluyla,  gençlerimiz de acılara katlanmayı ve inildememeyi öğreniyorlardı. Eski yarası henüz iyileşmemiş, yarasından irin akarken Mıhamet, yara üstüne yeni yaralar almıştı. Dizkapağı yarılmış bir söğüt dalı gibi parçalanmıştı. Halk hekimleri parçalanan yere yama için vücudunun başka bir yerinden bir parça alıp, temizlenen yere yama yaparlarken, çektiği onca dayanılmaz acıyı belli etmedi,  içine gömdü. İnlemedi, gözlerinden bir  yakınma  ve üzüntü yansımadı. Hekimler (1эзэжъыхэр) cerrahi operasyonu tamamladıklarında, işin zor tarafını atlatmış olduklarını, Mıhamet’in artık iyileşeceğini sanıyorlardı. Ancak Mıhamet, umarsız durumunu çoktan anlamıştı, gülümseyerek bir karşılık verdi. Mıhamet ölümün yaklaştığının bilincindeydi, ölümün ayaklarından başlayarak, geçtiği yerleri soğutarak (dondurarak)  yukarıya doğru geldiğini, ölümün göğsüne ulaşmış olduğunun farkındaydı. Ancak ölüm karşısında küçülmedi. Gülümsedi. Dudaklarındaki bu son gülümsemeyle birlikte son nefesini de verdi. Şarkısı (menkıbesi) bir bütün halinde olağanüstü ve o ölçüde de güçlüdür. Bir yiğitlik ve bir ulusal marş örneğidir, ölüme giden ama adı ve yiğitliği ölümsüzleşen bir anıttır…

Şarkılardaki güç:

Şarkılarda ulusun yaşamında gerçekleşmiş olan önemli olaylar dışında, bu şarkılarda güçlü sanatsal özellik ve öğeler de yer almışlardır. Şarkılarda geçmiş olaylar tüm yönleriyle gözler önüne seriliyor, burada taraf kişiler olanca canlılıklarıyla sergileniyorlar, yiğit ve korkak olan, dost ve düşman ortaya konuyor, sevilen ya da nefret edilen kişiler, sanatsal yönden ve sanatsal olanaklarla sergileniyorlar. Şarkı dizelerinde ve güçlü biçimde kurgulanmış kıtalarda kahramanların çelikleşmiş yüzlerini, koca kartal kanadını andıran açılmış yamçılarını, kuş gibi uçan atlarına binmiş yiğitlerin er meydanında yarışmakta olduklarını, savaşın en kızıştığı anlarda, bu yiğitlerin “aç birer aslan gibi korkusuzca düşmana saldırdıklarını” görebiliyorsunuz. Görebiliyorsunuz şimşek gibi okların  yağmakta olduğunu, yiğitlerin can verdiğini, görebiliyorsunuz yiğitlerden boşanan kan seli içinde yüzen yiğitlerin cesetlerini, “atlar tarafından çekilen sedyelerde” (шы пхъэблэ пытэк1э) taşınan ağır yaralıları, tutuşmuş evlerde ve ekin yığınları içinde yanmakta olan insanları ve bağırtılarını, duyabiliyorsun atların yerleri titreten ayak (nal) (**) seslerini, kılıç şakırtılarını, can vermekte olan savaşçıların inilti ve can çekişme seslerini…

Ancak bu dizelerde yiğitlerin kişiye özgü tam ve açık (karakteristik) portreleri sunulmamaktadır. Yiğide ancak ayrıntı düzeyde özel bir yer ayrıldığı görülebiliyor: “Bir ayağı aksıyor” (Ылъэкъо лъэныкъор фэлъащ),  “Görünüşü ile kısık bakışlı ve yağız biri” (Уеплъынк1э къопц1э нэзэжъу),  “Sakalı aslan yelesi gibi” (Ыжак1эри аслъанэм ысэку) ve benzeri ayrıntılarla yetiniliyor. Eski şarkılar yiğidin kendisinden çok, onun karakteristik özellik ve davranışlarını ön plana çıkarmaya ağırlık veriyorlar. Sözgelişi iki  ya da üç dize ile yiğidin portresinin çizilmesiyle yetiniliyor:

“Sarı ipekten sarığını sarıyor,
Düşmanı alaşağı etmekte ustadır,
Tığujıko Kızbeç”

(Дэнэгъо сарыкъыри зэбледзы,
Пыи едзыхыными фэ1аз,
Тыгъужъыкъo гущэк1э Къызбэч),

“Şayaktan paltosunun göğsü altın işlemeli, hey gidi,
Düşmanın üzerine  göğsü en  önde ierliyor,
Ş’enaşhoların Lav’ı”

(Ищыуахьы цыери дышъабгъи, сэрмафэ,
Зэошхом  бгъэк1э аш1уек1у,
-Шъэнашхъок1э шъуи Лау),

“Bir ayağı aksıyor,
Eli atının yelesine bir uzandı mı, bir ejderha (azılı yılan) kesilen,
Rat’eko Hamırz” , vb.

(Ылъэкъо лъэныкъор фэлъащ,
Шысэкур зигъотк1э щэджыбл,
-Рат1экъо Хьамырз).

Kahramanın karakteristik özelliğini vurgulamak için, birçok durumda yukarıdaki model (kalıp)  izleniyor. Yiğidin adı söylenir, “Koca bir kartal bağırtısı gibi ses çıkararak savaşıyor” der (Бгъэшхо к1ый макъэу мэзао);”Koca yiğit o gün devrildi” (Шъэджэшъэ л1ыхъужъыр а мафэм епсыхыжьыгъ); “Atından alaşağı edileni kurtarıyor, Öldürülenin başucunda da dikiliyor” der (Радзыхырэр къа1эпегъэк1ы, Аук1ырэм шъхьэщэуцожьы), yiğidin adını söyler; “O gün…(düşmanın adını söyler) ölüm köprüsü yapıldı” der (А мафэм …(пыим ыц1э къыре1ошъ) хьэдэ лъэмыджи); “O gün… (yer adı belirtir) akan kan  ırmağa dönüşür” (А мафэм…(ч1ып1эм ыц1э къе1ошъ) лъыпсэр щагъaчъи); “Cenazesi… (yine düşmanın adı söylenir) götürülüyor” (Хьадэщэжьыр…(джыри пыим ыц1э къыреошъ) къыфак1о), vb.

DİPNOTLAR:
(*) “Koç’as”
üzerine 4 perdelik bir dram ünlü Adige yazarı İbrahim Tsey (Bkz. vikipedi-internet) tarafından yazılmış olup dostum rahmetli  Mefevıd Mevlid Kazbek (Мэфэуд Мэулыд Къазбэк) tarafından çevrilip “Kafkasya Kültürel Dergi”de yayınlanmıştır. -HCY
(**)
Adige atlarına nal çakılmazdı. -HCY
Not:
Ara başlıklar, siyahlaştırma ve alt alta dizeleştirmeler HAPİ Cevdet Yıldız’a aittir.

Yiğitlik üzerine söylenmiş şarkılarımızda ilginç niteleme (epitet), karşılaştırma ve metaforlara  (iğretileme) rastlanmaktadır. Yiğit aslana; silahı acı -çelikten- oka (бзэ дыдж), tüfeğinin çıkardığı ses ilkbahar gök gürüldemelerine; yiğidin duruşu, karanlık bir sise (пщэгъо корэн);hücuma kalkışı, yıldız kaymasına, şimşeğe (жъогъо пчык1) benzetilmektedir. Bütün bu tanımlamalar ustaca ve sanatsal bir kurgulamayla  şarkı dizeleri içine yerleştirilmekte, olup biten her şey  kaşımızda tüm canlılığıyla sergilenmektedir: “Yetişir yetişmez kara bir sis gibi karşıya dikiliyor” (Къызэрэнэсэуи пщэгъо коренэу мэуцу), “Er meydanına ulaştığında aç  bir -kurt- gibi  çevresine bakınıyor” (Ыжъыгум ихьэмэ ныбэджэ хабзэуи зеплыхьэ), “Kuzeyli bir Kazak gibi parıldıyor” (Темыр къэзэкъэу мэц1ышхъа), “İlkbahar yıldırımı -gök gürüldemesi- gibi gürlüyor” (Гъэтхэпэ шыблэу мэгъуагъа), vb.

Karşıt güçleri karşı karşıya getirme (antitez) durumları da, yiğitlik üzerine söylenen şarkılarda yararlanılan sanatsal özellikler arasında. Halk kahramanı dürüst, sevgi dolu (тынч), suçsuz, lekesiz (хые) ve uygar (1асэ) biri olarak anlatılır, ama iş er meydanına, yiğitlerin yarıştığı alana geldiğinde, o yumuşak başlı uysal çocuk, birdenbire, geri çekilmek nedir bilmeyen, canını hiçe sayan bir yiğide dönüşür; düşman ise, edepsiz, terbiyesiz (шэныч), kibirli, büyüklenen  (пагэ) bir muzur (бзаджэ), uğursuz kişi olarak sunulur, ama iş boy ölçüşmeye geldiğinde, kimin kim olduğu, attan atılıp yerde yuvarlanan bir çuval gibi önümüze serilir. Aydemirkan ile beyler (pşı) işte böylesine karşı karşıya gelirler; Hath’ı Koç’as ve karşısına elli adamı ile dikilen Davelerin Pşıh’afe’si (Devey Pşıh’afe);Mafeko Vırısbıy ile bir dizi düşmanı; Hanah’eko Kımçerıy ile bir derebeyi (pşı ve verk) sürüsü işte böylesine karşı karşıya gelirler ve karşıt tarafları oluştururlar.

Yiğitlik şarkıları içinde birbirine benzemeyen ve birbiri ile koşutluk (paralellik) göstermeyen örneklerle de karşılaşılabilir.

“Karşımızdaki  düşman ordusu,

Ra* iki bin atlıdan oluşuyor,

Kendimizi sayacak olursak,

Ra, ancak  onbeş atlı oluyoruz”

 

(Заор зэраш1ыл1э гущэхэр

Ра шыу минит1у гущэуи къалъытэ,

Тэ зызытлъытэжьы гущэк1э,

Ра шыу пш1ык1утфы нахьы тимыкъуа).

Düşman ordusu ile karşısındaki kahramanlar işte böyle karşılaştırılıyor.

“Düşman ordusu

Verimli bir tarlaya yayılmış demetler (бганэ) gibi yan yana serili,

 Koca Hacı İbrahim’in ki (Hacebiramışh’o) ise,

Ra çıra gibi yanmış, ortalığı aydınlatıyor”

 

(Пыим идзэ гущэри

Ра мэщыш1у бганэ гущэуи зэбгъулъа,

Хьаджэбирамышхоу ахэлъыр

Ра остыгъэ нэфы гущэуи мэлыды).

Diyor şarkı, düşman ölüleri ile yurt savunucularının (хъумак1о) ölülerini karşılaştırırken.

“Sonbahar geldiğinde, eyvah,

Düşman ordusu gelip her şeyi ateşe veriyor,

İlkbahar geldiğinde de,

Külleri eşeleyerek yaşama tutunmaya çalışıyoruz”, vb.

 

(Бжыхьэр къызысы гущэк1э,

Пыидзэр къэсы гущэшъ тегъэсты,

Гъатхэр къызысы гущэк1э,

Стафэр зэ1атш1э гущэуи тэпсэу).

Şarkılarda yergiye, taşlamaya da büyük bir yer verilir. Eski şarkılar, savaşta korkaklık gösteren ve pısırıklık edenleri rezil rüsva (ц1э1ужъы) ederler, beylerin (pşı ve verk) açgözlülüğü ve kibirliliği, düşmana özgü özellikler olarak görüntülenip canlandırılır, bu konuda Adige söz dağarcığından olabildiğince yararlanılır. Düşman atlılarının gelmekte olduğu bir sırada Hath’ı Koç’as‘ın yanından  kaçan arkadaşları şarkıda şöyle anlatılır:

“Yanındaki uğursuz kişiler, yazık,

Sudan nedenler uydurup tüyüyorlar”.

“Yanındaki korkak kişiler, yazık,

Başlarını alıp kaçışıyorlar”.

 

(Ра игъусэ бзаджэ гущэмэ

Зызэк1аукъутамэ гущэшъы къык1атхъуа

Игъусэ фэмыфы гущэмэ

Зызэк1ау1апэ гущэшъы к1атхъужьа).

Küçük dağları ben yarattım dermiş gibi böbürlenir ve ünü bütün bir ülkeye yayılmış olan Koç’as’ı atının terkisinde götürmeyi düşlerken, Devey Pşıh’afe, Koç’as’tan kurşunu yiyor ve “Bir ejderha gibi canhıraş bağırıyor” (Блэгъо к1ыи макъэ гущэу мэк1ыя) diyor eski şarkımız. Senceley Savaşı‘nda (Cэнджэлэй зао) yiğitçe çarpışırken çok sayıda kişi yitirdik. Savaşın en kritik anlarında kendi başlarını kurtarmak dışında bir şey yapmayan Krımız oğlu Rakay (Ракъэй) ile Yerık (Ерыкъ) oğlu Neğoy (Нэгъой) şarkıda aşağılanırlar (орэдыжъым еумысых):

“Şık giyimli iki genç tepenin ardından bakıyor,

Bir bakıyoruz ki kıza benziyorlar,

Kız olmalılar desek,

Kılıç belde  at sırtındalar,

Yeni gelin olmalılar desek,

Erkek giysileri giyinmişler”.

 

(К1эрэк1ит1ур 1уашъхьэм къыкъоплъы,

Тыкъык1элъыплъэмэ пшъэшъашъох,

Пшъашъэх т1оу тяджэнти,

Сэжъхэр аголъэу шымэ атесых,

Нысак1эх т1оу тяджэнти,

Хъулъфыгъэ шъуашэхэр ащыгъ).

(*) Ra, bir nakarat, dizeyi tamamlama ve bir pekiştirme ekidir. -HCY.

 

Yiğitlik şarkıları içinde yiğidin başına gelenleri anlatan ve eğitici, ders verici anlamlar taşıyan kendi kendine konuşma (monolog) örnekleri de vardır. Örneğin Aydemirkan üzerine söylenen şarkılar içinde, Aydemirkan’ın kendisi için, kendi kendisine söylediği bir şarkı da bulunmaktadır. Kendi şarkısında Aydemirkan şunları söylüyor:

H’eğak’elerin* beyi pşı Kambolet bir arkadaş,

Arkadaş andı içip  aldatıyor beni bu pşı Kambolet,

Issız bir kır yerine çekiyor beni bu  pşı Kambolet…”

 

(Хэгъак1эмэ япщэу пщы Къамболэтыри ныбджэгъу,

Ныбджэгъум итхьэк1э пщы Къамболэтым сегъапц1э,

Губгъом ипц1анэми пщы Къамболэтым сырещэ…)

Derebeylerinin (pşı-verklerin) Aydemirkan’ı tuzak kurarak öldürme planlarının yol göstericisi de (хащэ) Pşı Kambolet oluyor. Atsız ve silahsız halde, Aydemirkan‘ı, kendisi için kurulmuş olan tuzağın içine işte bu Kambolet, böyle götürüyor. Kolejımıko Zézerıh’ın (Къолэжъымыкъо Зезэрыхь) yaşamının da böylesine,  iç sızlatıcı bir biçimde sonlandığı da kendi şarkısında dile getirilmektedir.

Karşılıklı konuşma, diyalog da, Adige yiğitlik şarkılarında yararlanılan sanatsal özelliklerden biridir. Diyalog, en belirgin bir biçimde Hath’ı Koç’as şarkısında görülmektedir (Bir örnek için Bkz. “Hath’ı Oğlu Koç’as”, CircassianCanada, Efsaneler-Mitoloji bölümü).

Düşman atlılarının gelmekte olması üzerine, kaçmayı yeğleyen arkadaşları ile Hath’ı Koç’as arasında geçmiş olan konuşmalar, o an için insanların içinde oluşmuş olan duygular ve düşünceler, bu olaya tanık kişilerin kişilikleri, en açık ve en somut bir biçimde karşımızda sergilenmekte, her birinin ne olup olmadığı açıkça bize gösterilmektedir.

Kahramanlık şarkıları Adige Ulusunun dünya görüşünü (ideolojisini), değişik tarihsel dönemlerdeki Adige düşünüş biçimlerinin nasıl olduğunu canlı kanıtlarıyla ortaya koyan ve Adige toplumunun dil dağarcığının çeşitliliğini, üstün ve yaratıcı gücünü sergileyen ve atalarımızdan kalmış olan en zengin miraslardan biridir. Adige sözlü geleneğinin bir sanatsal düzeni ve bir şiirsellik (poetika) oluşumu bulunduğunu, ayrıca Adige şiir geleneği içinde, yiğitlik şarkılarının bağımsız bir tür (janr)  olarak ayrı bir yer edindiğini görebiliyoruz. Bu şarkılar günümüz Adige şiirinin tematik (konu) yönden genişleyip zenginleşmesinde önemli katkılar sağlamaktadırlar. Bu şarkıların hepsinde en çok bulunmakta olan yararlı öğe, insanımızın eğitimi konusundaki tartışma götürmez gücü ile sunduğu doğru örneklerdir. Koceberdıko Mıhamet ve Hath’ı Koças’a özgü görüntüleri Sovyetler Birliği Kahramanı Nehay Davut’da da görebiliyoruz, bu da şarkılarımızın hala etkili olduklarına ilişkin bir kanıttır.

Koceberdıko Mıhamet’in öyküsünün her anlatılışında ya da şarkısı söylenmeye başlandığında, o an, o şarkı ve öykülerle birlikte, Nehay Davut’u da hemen anımsıyor, sanki karşımda duruyormuş gibi oluyorum. O an şimdiki günümüz kahramanlarının kökeninin çok çok eskilerde yaşamış kahramanlarımıza uzanmakta olduğunu görüyorum. Bu gerçek apaçık ortaya çıkmış, tarihsel geçmiş yeniden canlanıyormuş gibi oluyor. Nehay Davut’un yolda yürürken ya da otururken Hath’ı Koç’as’ın şarkısını söylediğini sık sık görürdük. Çok severdi Koceberdıko Mıhamet’in ağıtını okumayı da. Mıhamet’in yiğitliği, onun benzersiz zorluğa katlanma özelliği, Davut’da da yinelendi, yaşandı. İkinci Dünya Savaşı sırasında bacağına (лъэтхы) isabet eden bir dumdum kurşunu (зэ1эутырэ щэ) yüzünden bacak kemiği parçalandı, yara kangrene dönüştü, art arda üç kez bacağı kesildi, sonunda ayağı olduğu gibi alındı. Onca zorluğa ve acıya karşın Davut’un bir kez olsun inildediği, ağzından tek bir acı söz çıktığı duyulmadı. Birçok acılı olaya tanık olmuş, çok sayıda cerrahi operasyona katılmış olan onca hekim, Davut’un bu sabır ve direnci karşısında şaşırmadan edemediler. Olay koca hastanede duyulmuş ve yayılmıştı. İş bununla kalmadı, haber cephelere değin yayılmakta gecikmedi. O denli ünlenen ve adı dilden dile dolaşan bu kişiyi görmeye sayısız kişinin gittiğini, söylenenlerin doğru olduğunu gözleriyle gören biri daha var. Bu da Sovyetler Birliği Kahramanı ve aynı zamanda bir yazar da olan savaş muhabiri Sergey Borzenki’dir ve Borzenki’nin kitabı olaya tanıklık etmektedir.

Savaş sonrası, 1955 yılında, Davut’un durumu yeniden ağırlaştı,  art arda üç kez daha ameliyat edildi. Ağır ve çok ızdırap veren bir hastalığın pençesine düştüğü halde, Davut yine sabrediyordu, bu yiğidimiz, Koceberdıko Mıhamet gibi kendi kendisini dizginlemeyi başarıyor ve asla sızıldanmıyordu. Dudağında bir gülümseme, ziyaretçilerine gülümsemeler dağıtarak günlerini tamamladı… Son nefesini de öyle verdi…

…Evet, çağlar öncesinden gelen bu insanlık, bu güzellik ve bu yiğitlik pınarı hiç bulanmaksızın günümüze değin coşkulu akışını sürdürüyor ve daha da coşuyor, günümüz gençleri için bu coşku saçan pınar, manevi bir su kaynağına dönüşüyor ve bir etik-ahlak örneği oluşturuyor. Sis içinde uzayıp giden geçmişten günümüze halkımızın ne gibi dönemleri aşmış olduğu, iyi ile kötünün kesintisiz mücadelesi, emekçi halkımızın yetiştirdiği ve örnek davranışları ile yücelmiş olan yiğitlerimiz, bu yiğitlerin   canlarını dişlerine takıp  haklıdan yana olarak verdikleri uğraşlar, bütün bunların  tanıtımı ve   günümüze taşınmaları ya da başka bir anlatımla halkımızın sözlü tarihi olmaları ile sınırlı değildir bu eski şarkılarımızın bizim için  önemi:Bu şarkılarımız günümüz insanı için de birer eğitici rehber, günümüz insanını aydınlatan birer parlak yıldız önemindedir, bu yıldızlar yaşam yolumuzu  ışıldatıp durmaktadırlar.

(*) H’eğak’e (Хэгъак1э)- Aydemirkan zamanındaki bir Adige topluluğu. -HCY


SON

Not: Usta Adige eleştirmeni ve yazarı Abu Şhalaho’nun “Жъогъо чыжьэхэм янэф” (Uzaklardaki Yıldızların Işıltıları) adlı 22 sayfalık ve eski Adige kahramanlık şarkıları üzerine değerlendirme yazısının son yarısını ya da son 11 sayfasını, elimden geldiğince çevirmiş bulunuyorum. Eski şarkılarımızın bu denli ilgi uyandıracağını hiç ummamıştım. Çok sayıda internet sitesinin alıntı yoluyla çeviriyi, kitlelere daha da yayarak ulaştırdığını görüyorum. Böylesine bir ilgi doğacağını hiç beklemiyordum, bu nedenle de ilk yarıyı atlayarak, çeviriye ortalardan başlamış oldum, bu cehaletim nedeniyle okuyucularımdan özür diliyorum. Artan ilgi nedeniyle ilk bölümü de çevirmeye, gerekirse Şhalaho’nun adıma yazıp verdiği kitabının tamamını (187 sayfa) çevirmeye çalışacağımı okuyuculara duyurmak istiyorum. Ünlü yazarımızın Halid HOT tarafından tanıtımı için Bkz. “Abu Şhalaho”, internet; ayrıca Jineps gazetesi, sayı 32). -HCY