ARTIK GİZLİ OLAN BİR ŞEY KALMAYACAK MI?

TLETSERUK Nahit Serbes
07.12.2010

Daha bundan 20 yıl öncesine kadar bilgiyi kontrol etmek ve bilgiye ulaşmayı engellemek mümkündü. Gücü elinde tutanlar, insanları istedikleri gibi bilgilendiriyor ve yönlendiriyorlardı. Dev kurumlar, tek yönlü bilgilendirmeyle kendileri hakkında istedikleri algıyı oluşturabiliyordu.

Bu kuruluşların içi başka, yarattıkları algı başkaydı. İtibarlarını ise gizliliğe borçluydular. Bu “demir perde” anlayışı çok yakın zamana kadar hepimizin hayatını etkileyen en temel gerçekti. Devletler ve şirketler böyle bir anlayışla yönetiliyordu. Bu anlayış, gücü elde ettikten sonra onu her ne pahasına olursa olsun korumayı amaçlıyordu.

Bugün bir gencin, bir cep telefonuyla, herhangi bir kurumun veya şirketin en kirli çamaşırlarını birkaç dakika içinde tüm dünyaya duyurabilme gücüne sahip olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Artık bilginin iktidarı küçük bir azınlıkta değil. Bugün bilginin gücü, büyük kitlelere kaydı. İnternete sahip olan herkes, isterse kimliğini bile açıklamadan, dünyadaki herkese yayın yapma gücüne sahip. Bundan böyle şirketlerin, kurumların ve devletlerin sırları artık güvence altında değil; gizlilik tarihe gömüldü.

ABD ordusunda istihbarat sorumlusu olarak görev yapan 22 yaşındaki Bradley Manning , Lady Gaga CD’si içinde ABD Dışişlerinin gizli yazışmalarını bütün dünyaya duyurdu. Dışarı sızan belgeler, bugün en güçlü hükümetlere hiç alışık olmadıkları zorluklar yaşatıyor. Er Manning, gizli yazışmaları nasıl elde ettiği sorusuna, “benim için çocuk oyuncağıydı” cevabını veriyor.

Wikileaks sitesinin kurucusu Julian Assange ise kendisini, “adalet kavramı ve hükümetlerin ne yapıp ne yapmamaları gerektiğiyle yakından ilgili” biri olarak tanımlıyor. BBC kaynaklı haberler Julian Assange’ı, “Sadece inandığı şeyler uğrunda çalışan, radikal bir şeyler yapmaya istekli ve dünyayı gerçek anlamda önemseyen birsi” olarak tanımlıyor.

Bugün Wikileaks için, dünyanın her yerinde, Amerikalı, Avrupalı, Avustralyalı, Güney Afrikalı çeşitli mesleklerden uzmanlar, gönüllü olarak çalışıyorlar. Bu kişiler kendi güvenliklerini tehlikeye atma, hapsedilme hatta öldürülme pahasına hiçbir sırrın gizli kalmayacağı, daha açık ve şeffaf bir dünya için, karşılığında bir para almadan, gönüllü olarak çalışıyorlar.

Dünya müthiş bir şeffaflığa doğru yol alıyor. Eskiden “gizlemek”, “kontrol etmek”, “manipüle etmek” üzerine kurulu düzenler artık herkesin her şeyi bildiği, “açık düzenlere” doğru yol alıyor. İçinde yaşadığımız zamanın ruhu da bizi kontrol kavramından uzaklaştırıyor. Kontrolün yerini daha şeffaf, gönüllülük üzerine kurulu, esnek ve yaratıcı üretim ilişkileri alıyor. Kontrol Kimde?

Bu yenidünya düzenini internet’e borçluyuz. İnternet herkese; hızlı, kolay, zaman ve para kısıtlarına takılmadan milyarlarca insana ulaşma imkânı sağlıyor. Artık internette herkes, kolaylıkla istediği içeriği üretebiliyor. Dünya herkesin bir “gazeteci gibi” bilgi ürettiği bir çağı ilk kez yaşıyor. Bu düzende artık sır yok, giz yok, gizil-saklı yok. Yeni düzende, herkesin elinde “dünyayı etkileme ve değiştirebilme” gibi bir güç var.

Bu yeni düzeni anlamakta zorluk çekenler, ne olup bitliğine anlam veremiyorlar.

Eskiden gençliğin isyanını ifade ettiği yerler sokaklardı. Bugün bu isyanın vücut bulduğu sokakların adı internettir. Artık kitleler; bir araya gelmek, örgütlenmek için interneti kullanıyorlar.

Bazı devletler bugün “sanal tehdit” diye bir kavramı güvenlik listelerine yerleştirme çabasında. Örneğin Wikileaks belgelerinin açıklanmasının hemen ardından, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton yaptığı basın toplantısında, insanların hayatlarının ve güveliklerinin tehdit altında olduğundan bahsetti. Kimi Amerikalı devlet yetkilisi ise Wikileaks’in terör örgütü ilan edilmesi gerektiğini söyledi.

Ama devletler ne yaparsa yapsın, isterse milyonlarca siber polis seferber etsin, kitlelerin bu güçlü sesini susturamayacak. Kendi sınırları içinde internet erişimini yasaklayan ülkelerde bile gençler, farklı çözümlerle, siber âleme katılmanın bir yolunu buluyorlar.
Ben, içinde yaşadığımız çağda, çözümünün “güvenlik duvarlarını” yükseltmekte değil, “açıklığı destekleyen bir kültür kurmakta” olduğunu düşünüyorum. “Açıklık kültürü” yaratmak için, bütün ilişkilerimizi “dürüstlük, açık sözlülük, yalan söylememek, hile yapmamak” üzerine kurmamız gerekiyor.

Nerede sır saklamaya, ketum olmaya ihtiyaç varsa orada yolunda gitmeyen, olması gerektiği gibi yapılmayan, aksine örtbas edilmeye çalışılan bir durum vardır.

Bugün toplum, şeffaf bir liderlik, şeffaf bir örgüt, şeffaf ilişkiler talep ediyor. Çünkü herkes, şeffaf bir dünya kültüründe yaşamanın avantajlarının çok farkında; çünkü şeffaflık adalet getiriyor.

Bugün hepimizin üzerine düşen, gerçek anlamda bir açıklık kültürü yaratabilmek için önce böyle bir kültürün önündeki engelleri ortadan kaldırmak için çaba göstermekti.

Daniel Goleman, açıklık kültürünün önündeki engelleri aile yaşantısı içinde aramak gerektiğini söyler. Goleman’a göre, hepimizin “neyin söylenip, neyin saklanacağını” öğrendiği ilk yer ailedir. Açıklık kültürünün temellerinin atıldığı yer ailedir. Ailede edinilen alışkanlıklar, sorgulanmadığında, yaşam boyu devam eder.

Etik alanında çalışan Profesör James O’Toole, dürüstlük ve şeffaflığın hâkim olacağı bir açıklık kültürü yaratmak için, hem yönetilenlerin iktidara doğruyu söyleme cesaretini hem de yönetenlerin gerçekleri dinleme cesaretini göstermeleri gerektiğini söyler. Gerçek anlamda bir açıklık kültürü yaratmak için her iki tarafa da sorumluluk düşer.

Wikileaks skandalının bize verdiği en önemli ders, artık sadece duyulmak istenenlerin konuşulduğu ikiyüzlü ilişkilerin sonunun geldiğidir.

Kaynak: Temel Aksoy